Dünyanın “en iyi üniversiteleri” listeleri yayımlanmaya başladı. Dün Times’ın hazırladığı Times Higher Education ve U.S. News listelerine baktım. Her yıl olduğu gibi ilk sıralarda Amerikan ve İngiliz üniversiteleri var. Times’ın ilk sırasında yine Oxford yer almış. Harvard ve Stanford Oxford’un ardından geliyor. İlk 10’da ise iki İngiliz ve 8 Amerikan üniversitesi yer alıyor. Ancak bu yılın flaş haberi ilk defa bir Çin üniversitesinin ilk 20’ye girmiş olması. Tsinghua Üniversitesi sıralamada 20’nci oldu. Genel olarak bu yılki sıralamanın yıldızları Çinli üniversitelerdi. İlk 100’de Çin’den 6 üniversite var. Görülüyor ki, Çin Hükümeti’nin 2015’te başlattığı dünya çapında üniversiteler yaratma politikası sonuç vermeye başladı. Yorumlarda Çin üniversitelerinin araştırma kalitelerinin Amerikan üniversitelerine yaklaşmaya başladığına dikkat çekiliyor. Hatta Times’a göre özellikle orta sıralarda yer alan Çin üniversiteleri araştırma kalitesinde aynı sıralardaki Amerikan üniversitelerinin önüne geçmişler bile.
Türk üniversitelerinin sıralamalardaki durumu ise ne yazık ki parlak değil. Bir zamanlar bu sıralamalarda bizim üniversitelerimiz 100’lü ve 200’lü sıralarda yer alırlardı ve o zamanlar “Neden ilk 100’de değiliz?” diye yakınırdık. Şimdi ise en iyi dereceye sahip olan okulumuz ancak 400-500 arasında yer alabiliyor. İlk 500’e girebilen sadece iki üniversitemize rastladım listede. İkinci 500’de ise dokuz üniversitemiz vardı. Listede bizim üniversiteleri ararken Türkiye’den bir isme ilk olarak 400-500 arasında rast gelinceye kadar İsrail, Suudi Arabistan, Rusya, Brezilya, Macau, G. Afrika, Katar ve İran’dan üniversiteler gördüm. Sıralamada bizim en yukarıdaki üniversitemizin de önündeydiler.
Bu sıralamalar üretilen akademik yayın sayısı, patent sayısı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, yayınlara yapılan atıf sayısı, fiziki ve sosyal imkânlar, bütçe ve uluslararası işbirliği imkânları gibi çeşitli kriterlere göre yapılıyor. Her endeks hangi ölçütlere göre sıralama yaptığını açıklıyor. O konuda oldukça şeffaflar. Kriterleri ya da yöntemleri beğeniriz veya beğenmeyiz ancak bunlar dünyada kabul ve itibar gören sıralamalardır. Ben de birçok kişi gibi Türk üniversitelerinin bu sıralamalardaki yerlerine bakınca bazılarına haksızlık yapıldığı ve değerlendirmenin doğruyu aksettirmediği duygusuna kapılıyorum. Daha yakın zamanda kurulmuş bir üniversitenin algısı çok iyi olan köklü bir diğer üniversitemizin çok önünde yer almasını da anlayamıyorum. Ancak bu duyguları bir kenara bırakıp üniversitelerimizin eğitim ve öğretim düzeyindeki geriye gidişe odaklanmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü realite bunu gerektiriyor.
Türkiye’de son 30 yılda birçok üniversite açıldı. Bugün 210 üniversitede yaklaşık 8 milyon öğrenci eğitim görüyor. Nicelik olarak büyük ilerleme var ama nitelik olarak tablo daha farklı. Genel olarak yükseköğrenimde eğitimin kalitesi düşüyor. İmkânları kısıtlı, bazı küçük üniversitelerde durum daha da vahim. Yükseköğrenimde çeşitlilik kayboldu, tek tipe yöneliş başladı. Akademisyenler imkânlarından memnun değiller. Üniversite yerleşkeleri iyi değil, çoğunun yerleşkesi bile yok.
Mezunlar yeterli donanıma sahip değiller, iş imkânları sınırlı. Uluslararası endeksleri her ne kadar beğenmesek de, her ne kadar eleştirsek de bu endekslerdeki konumumuzun gerilemesini eğitim sistemimizde bir şeylerin yanlış gittiğine dair ciddi bir uyarı olarak almalıyız. Her yıl binlerce lise mezununun üniversite eğitimi için yurtdışındaki okullara gitmeye çalıştığını görmezlikten gelmeyelim. Bu şekilde milyonlarca doların yurtdışına akmasına yandığımız kadar parlak beyinlerimizin yurtdışına göçüne karşı duyarlı olmalıyız. Çünkü eğitim için yurtdışına giden bu gençlerimizin bir bölümü üniversite sonrasında Türkiye’ye dönmek yerine kendilerine o ülkelerde kariyer imkânı yaratma yoluna gidiyorlar.