Unilever krizi üç başlıkla yönetiyor: Reaktif olma, ayağa kalkma, geleceği tasarlama

Fatoş KARAHASAN Markalar & İçgörüler

Hayatın normale dönmeye başladığı şu günlerde temkinli bir iyimserlikle hareket etmek çok büyük önem taşıyor. Vatandaşlarımızın büyük bir bölümü el yıkama, maske takma, sosyal mesafeyi korumak gibi çok basit önlemlerin bile virüsün bulaşma olasılığını azalttığını öğrenmiş durumda. Şirketlerimiz de, süreçlerini büyük bir titizlikle yürütüyorlar. Dünyanın en büyük kuruluşlarından Unilever, her zaman olduğu gibi, pandemi döneminde de bilimsel yaklaşımlarla hareket ediyor. Üretime devam ediyor. Sürdürülebilirlik çalışmalarını aksatmıyor. Bütün bunları yaparken “insan” merkezli düşünerek temkinli ve iyimser bir biçimde ilerliyor.

Unilever Türkiye ve Orta Asya Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin’e ilk altı ayda faaliyetlerine nasıl devam ettiklerini ve önümüzdeki dönemde neler yapacaklarını sordum. Yanıtlarını aşağıda paylaşıyorum.

- Üretim, pazarlama ve satış departmanlarınızda binlerce çalışan var, bu süreci nasıl yönettiniz?

“İlk refleksimiz insanların güvenliğini ve sağlığını korumak ile ilgiliydi. 16 Mart itibariyle 2 bin kişiyi bir günde ofisten evden çalışmaya aldık. Söylemek çok kolay fakat detayları beraber yaşadık. 100 gündür hala daha nasıl iyi bir servis verebiliriz ve evden çalışanlarımızı mutlu edebiliriz diye çalışmaya devam ediyoruz. Çok kısa örnekler vermek gerekirse ergonomi ile ilgili konular ortaya çıkıyor. IT desteği ile ilgili konular ortaya çıkıyor. Birtakım legal hakların devredilmesi ile ilgili konular çıkıyor. Örneğin ofiste yenilen yemeklerin maaşlara ilave edilmesi gibi. Detayın sonu yok. Bu evde çalışan arkadaşlarımız için. Fabrikada çalışan ve sahada çalışan yaklaşık 3 bin personelimiz var. Onlar için de yüksek güvenlik önlemlerimizi dördüncü seviyeye kadar çıkarttık. Bizde en yüksek derece dört.”

- Önlemler sürüyor mu?

“Evet, nisan ortasından beri hala aynı noktadayız. Haziran ayında normalleşme süreci başladı, ancak biz en üst düzeyde güvenlik önlemlerimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Bunun yanında tabii ki birtakım eğitimler vermek zorunda kaldık. Özellikle kardinal kural dediğimiz bu sosyal mesafe, maske kullanım gibi konuları 5 bin kişiye eğitim verildi. Bunun ne kadar yüksek saatler olabileceğini tahmin edebiliyorsunuz. Sadece bununla ilgili değil aynı zamanda psikolojik ve mental konularda da çalışanlarımıza destek vermeye çalıştık. Arada sosyalleşmeyi de unutmamaya çalıştık. Dolayısıyla ilk refleksimiz bir kere çalışma hayatını farklı ortamlarda devam ettirmek oldu. Bunun yanında iletişimle ilgili tabii ki birçok şey değişti. Her hafta çarşamba günleri yaklaşık bin kişiye ulaşabiliyordum. Son bir hafta içinde olanlardan önümüzdeki bir hafta içinde olacaklarla ilgili yaklaşık yarım saatinde ben anlatıyorum, yarım saatinde de soruları yanıtlıyorum. “

- Bu süreç ne gibi değişiklik getirdi?

“Çok saydamlık ve şeffaflık getirdiğini söyleyebilirim. Hakikaten organizasyonun içinde bir Wi-fi gibi her yere dokunabildiğimiz farklı bir iletişim lisanı geliştirdik. Çok zor soruların yanında hiç aklımıza gelmeyen başka birtakım sorular ve bunların ne kadar önemli olduğunu organizasyon için görme şanslarımız oldu. Bunun dışında fabrikalara ulaşımımız çok farklılaştı. Öyle enteresan durumlarla karşılaşıyoruz ki örneğin haziran ayında bu dışarıya açılımla birlikte fabrikalarımız korumak anlamında cuma namazlarını nasıl fabrikalarımızda çıkmadan işçilerimiz kılabilirler diye çalıştık 350 çalışanımız 5 fabrikada her Cuma ibadetlerini yerine getiriyorlar dolayısıyla son derece insan odaklı, son derece hızlı, çözüm odaklı bir dönem yaşadık ve yaşıyoruz. Bu ilk başta reaktifti biraz daha önümüzü gördüğümüzde ikinci yarıya baktığımızda daha planlı işler yapmaya başladık. Örnek vermek gerekirse, yaptıkları işler atıl hale gelen 110 arkadaşımızı daha çok talep gören ve ihtiyaç olan noktalara çok hızlı bir şekilde kaydırdık. Dolayısıyla birinci amacımız insanların sağlığını korurken ikinci amacımız da iş güvenliğiydi. Zaten onlara daha ilk günden verdiğimiz bir iş güvenliği sözümüz vardı. İnsanları asla işsiz bırakmamaya gayret ettik. 110 civarında kronik hastamız var bunlarla ilgili gerçekten kalben yakın hissediyorum. Çünkü çok zor. Evde oturup üretken olmamak alıştığımız bir şey değil 110 arkadaşımızla yakın iletişimde olup onlara evlerinde başka konularda nasıl üretken hale getirip nasıl kullanabiliriz diye çok kafa yoruyoruz.”

Türkiye’de ofisten eve dönen ilk şirkettik. Ama evden ofise dönme konusunda ilklerden olmayacağız dedik.

- Ofise dönüş sürecini nasıl yönetiyorsunuz?

“Onun dışında önemli masamızdaki konularımızdan biri de insana dair ofise dönüş tabii ki. Biz Türkiye’de ofisten eve dönen ilk şirkettik. Ama evden ofise dönme konusunda ilklerden olmayacağız dedik. Hatta çok temkinli olacağız ve izleyeceğiz dedik. Haziran ayına gördüklerim beni ofise açma konusunda henüz cesaretlendirmiyor. Temmuz ayını da izlemek istiyoruz. Bu konuda çok ciddi prosedürler var. Ama hepsinin ötesinde insanı merkeze koyan bir yöntemimiz var. Sadece dönmek isteyenler için sağlıklı bir ortam hazırlamaya çalışıyoruz. Klimasından tutun camlar açılıyor veya mesafeler ofis bambaşka bir ofise evrilmiş durumda. Yarın açılacakmış gibi hazır, hiç açmayacakmış gibi temkinli olmak istiyoruz.

- COVID bize neler öğretti bu konuda?

“COVID-19’un belki sadece bize değil bütün liderlere ve şirketlere belki de gösterdiği en güzel şey gerçekten değerleri bir kere daha yaşar hale gelmemiz. Önemini zaten biliyorduk ama bunun bir kere daha kanıtlanmış olması ve insan faktörünün her şeyin üzerinde olduğunu hissetmek, yaşamak 100 günün bize hatırlattığı en güzel şey bu. Dilerim pandemi sonrasında da COVID dönemine öğrendiğimiz iyi şeyleri unutmaz ve aynen endüstriler olarak devam ettiriyor oluruz.”

- Pandemide toplumun artan ihtiyaçlarına özel sektörün cevap vermesi gerekti. Siz neler yaptınız bu dönemde ülkemiz için?

“İlk refleksimiz özellikle sağlık hizmetinde çalışanlar için bağış olarak ne yapabileceğimizi düşünmekti. Arkadaşlarım, Unilever Türkiye tarihinin en büyük bağış teklifiyle geldiler. Bu krizde en çok talep gören ürünümüz Domestos oldu ve o dönemde raflar da boştu. Ben 30 yıldır tüketici ile büyüyen bir insan olarak birinci önceliğimizin her zaman tüketici olduğunu düşündüm ama bazı istisnalar olabiliyormuş. Burada bir karar vermem gerekti ve tüketicilerden de özür diliyorum ama 230 ton Domestos’u raflara vermek yerine bunu sağlık çalışanlarımıza ve hastanelere verdik. Tarihteki en büyük bağışımızın olması bizi de ayrıca mutlu etti. “

- Markalar olarak neler yaptınız?

“Tabii bu perdenin açılışıydı, arkadan birçok markamızda birçok şirketler farklı destekler yaptı ama orada hızlı olmak kararlı olmak önemliydi diye düşünüyorum. Bunun dışında tabii ki direk bu kadar değil. Toplum için yaptıklarımıza bence en önemlisi tedarik zincirimizle raflarda toplumu ümitsizliğe düşürmeden aradıkları ürünleri bulundurma çabamız oldu. Bu konuda size daha sonra belki bir saat anlatabilirim. İmkânsızları bir araya getirdik yani ilk defa hafta sonu sokağa çıkma yasağı geldiği zaman net olmayan çok şey vardı. Biz o hafta sonu fabrikalarımızı açık tutmayı başardık. Birçok arkadaşımız sabaha kadar kamu görevlileriyle yerel otoriteleriyle çalışmalar yaparak sabah mesailerine devam ettiriyor oldular ve çok büyük bir süratle gene rafları doldurmayı başardık. Neden bunu önemsiyoruz? Çünkü toplum yapısı çok farklı en ufak bir panik dalgalar halinde büyük kırılmalar yaratabiliyor. O hem ekonomimizi hem insanların moralini hem de tedarik zincirleri üzerinde çok daha negatif baskılar oluşturabilecek bir krize dönüşebilirdi. O noktada biz hijyen ve gıda satan bir şirket olarak ödevimizi yapmayı toplum için çok önemsedik ve zannediyorum o konuda yüzümüzün akıyla çıktık. “

- Bu arada inovasyonlara kaynak ayırabildiniz mi?

“Önemli bir stock out yaşamadık. Hem müşterilerimizi hem de tüketicilerimizi bu anlamda gereksiz sıkıntılara ve paniklere sokmaktan çıkardık. Bunun dışında tabii ki biz bir tüketici odaklı şirket olarak markaların lisanlarını belki de gündemlerini çok hızlı değiştirmeye çalıştık. Zaten her zaman markalar amaçları doğrultusunda söylemleri olan, söylediklerini yerine getirmeye çalışan markalardı. Ama bu dönemde özellikle bazı inovasyonlar yaptık. Mesela daha önce hiç hayal etmeyeceğimiz kolonyanın bir sıkıntı olduğunu gördüğümüzde süratle Pure Line markamızda kolonya çıkarttık. COVID-19 olmasaydı hiçbir zaman aklımızda olmazdı ve bunu birkaç hafta içinde yaptık. Başka çok hızlı inovasyonlar daha yaptık ve şimdi de ikinci yarıyı daha iyi görebiliyoruz.”

Ekonomik anlamda etkiler yavaş yavaş evlere ve ceplere yansıyacaktır

- İkinci yarı için planlarınız nasıl?

“Bütün inovasyon planlarımızı alım gücünün daha da zorlaşabileceği bir dönem olma ihtimaline karşı ikinci yarıda inovasyonlarımızı ve planlarımızı bu şekilde gözden geçiriyoruz. Bunu çok önemsiyorum. Çünkü gerçekten ikinci yarıda ilk 100 günden daha farklı günler görebiliriz. Özellikle ekonomik anlamda etkiler yavaş yavaş evlere ve ceplere yansıyacaktır diye düşünüyoruz ve bu konuda tüketicilerimize gene onların hayatını kolaylaştıran iyi çözümler yaratmak üzere çalışıyoruz. Biz dediğim gibi merkezinde tüketici olan bir şirketin toplumdan aykırı düşmesi mümkün değil. Dolayısıyla birçok şey yapıyoruz.

Kurumsal kültür için neler yapıyorsunuz?

“Onun ötesinde tabi kurumsal anlamda da bildiğiniz gibi bu dönemde özellikle cinsiyet konusu iş dünyasında önemli yani kadınların daha çok mağdur olma ihtimalini görebiliyoruz iş dünyasında. Keza aile içi şiddette artış olduğu bilinen bir gerçek bu 100 gün içinde. Bu konuda da adım attık hem çalışanlarımız için hem de aynı zamanda bütün ekosistemimizde zaten içinde daha önce de çalıştığımız konularda hız vermeye çalışıyoruz. Yani hem kurumsal olarak hem markalarımızla sosyal eşitsizlikler konusunda da şirket olarak üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.

Sadece yaptıklarımız değil aynı zamanda izlenen bir şirket olduğumuz için ne mutlu ilham vererek başka şirketlerin de bu alanlarda etki yaratması yani bir kartopu şeklinde birbirimizden ilham alarak ilham vererek etkinin böyle olacağını düşünüyoruz. Bu sebeple yaptıklarımız kadar başka şirketlere örnek olmayı çok önemsiyoruz.”

- İlk dönemde pek çok şey gördük ve değerlendirdik. Bu analizler çerçevesinde önümüzdeki altı ay veya bir sene içinde ne yapmayı planlıyorsunuz?

“Biz krizi 3 başlıkta inceledik. Bir tanesi reaktif olduğumuz bir dönem aslında daha çok içgüdülerimizle günlük ve çok hızlı kararlar aldığımız bir dönem. İlk yüz günün çoğu böyle geçti. Bu dönem bitmedi ve hala reaktif olduğumuz konular var. Bu üç aşama birbirinin içine girmiş durumda. İkinci aşama, yeniden ayağa kalkma dönemi dediğimiz dönem. Üçüncüsüyse, yeniden hayal ettiğimiz ve geleceğimizi şekillendirmek adına önemli olduğunu düşündüğümüz konulara çok daha yüksek bir şekilde kaynak ayıracağımız seçtiğimiz bazı konular. “

- Yeni dönemde öncelikleriniz neler?

“Birincisi bütün çalışma organizasyonumuzu değer neredeyse kaynağı oraya doğru yönlendirerek yönetiyoruz. Bu kaynak insan gücü de olabilir maddi kaynak da. Bu konuda inanılmaz bir esnek çalışma ortamı yaratmamız gerekiyordu. İkinci yarıda bunu hızlandırmaya çalışacağız. Bu ne demek? Demin verdiğim örnek gibi bir bölüm mesela şu an da bir sebepten dolayı iş gücünde düşüklük oluyorsa hemen oradaki kaynağı alıp bir anda artan mesela e-ticaret gibi bir yerde kullanmak gibi. Bu değişimler ikinci yarıda devam ediyor olacak. İkincisi tabii ki bence insan başlığımızın üçüncü adımı. Birincisi onların can güvenliği, ikincisi iş güvenliği, üçüncüsü esenlik. Çünkü bu krizin düşündüğümüzden uzun süreceğini bunun bir maraton olduğunu biliyoruz.”

- Neden maraton tanımını kullanıyorsunuz?

“100 metre mesafesi değil maraton diyoruz çünkü bitiş çizgisi gözükmüyor. İnsanlarımız çok dirençli, dayanıklı; bu dönemde gerçekten kudretli olunması gerekiyor. Şirket olarak çok önem verdiğimiz İngilizce “well-being” dediğimiz Türkçe’ye “esenlik” olarak çevirdiğimiz konuyu çok önemsiyoruz. Herkes eskisinden daha uzun saatler çalışıyor. Evde olsalar bile, bıkkınlıklar var yorgunluklar var. Hepimiz insanız ve biliyoruz ki ancak bilinçli bir şekilde bunun üstesinden gelebiliriz. Bu konu gündemimizde...

Üçüncü önem verdiğimiz konu biraz önce bahsettiğim e ile başlayan her türlü deneyim. Aslında daha da geniş. Bu temassız yani “touchless” ekonomi dediğimiz ekonomiyi düşünüyoruz ve bu alanda Unilever olarak nasıl daha fazla hızlanabiliriz? Nasıl daha fazla kaynak ayırabiliriz? Buna bakacağız. “

Bunge İstanbul’a “Creative Studio” kuruyor

Sıvı ve katı yağların gıda sektöründeki kullanımında bir dünya lideri olan Bunge Loders Croklaan (BLC), Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya odaklanmasının bir parçası olarak, bölgedeki müşterilerine hizmet vermek için, dünya çapındaki inovasyon ağını genişletiyor Bu planın bir parçası olarak Ekim 2020’de İstanbul’da Bunge Türkiye ofisinin yanında bir creative studio açıyor.

İstanbul Creative Studio, bölgedeki uzman ekibin desteği ile Türkiye Uygulama & Teknik Destek Yöneticisi Öznur Köse tarafından yönetiliyor. Le Cordon Blue gibi yenilikçi ağlarla işbirliği yaparak, bölgesel müşterileri ile birlikte gıda uygulamalarını hızlandırmaya, fırıncılık, şekerleme, mutfak ve süt kategorilerinde ortak çözümler üretmeye hizmet etmeye odaklanıyor. Creative Studio ayrıca, ürünlerin SAFA, trans yağlar ve gıda güvenliği de dahil olmak üzere yeni düzenlemelere göre yeniden formülasyonu gibi spesifik konularda da eğitim desteği sağlıyor.

Tüm yazılarını göster