Umudun adresi olamayan muhalefet ve tükenen siyaset

Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

“Son bir haftada siyaset cephesinde yaşananların altında neler var” sorusunun yanıtına geçmeden önce MetroPOLL'ün Türkiye'nin Nabzı araştırmasından hareketle ortaya koyduğu In-Depth Raporu'na bir göz atmak gerekiyor.

Söz konusu rapor aslında bir süredir tartıştığımız konulara rakamsal yanıtlar vererek önümüzü açıyor, tartışma ufkumuzu daha rasyonel hale getiriyor.

Bu rapora göre ağustos ayı itibarıyla CHP birinci parti olma özelliğini kaybetmiş görünüyor. 31 Mart seçimlerinden bu yana ilk defa ana muhalefet partisi, birinci parti olmaktan uzaklaşmış durumda.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinden başlayarak, yerel seçimlere uzanan süreçte diğer partilerden az ya da çok kendisine oy çeken CHP bu özelliğini kaybetme eğilimi içinde.

Misal, araştırmaya göre partisinden umudunu kaybeden ve CHP’ye yönelen AK Parti seçmeni yeniden partisine dönme eğilimi gösteriyor. Daha düne kadar cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti için oy kullanan seçmenin sadece yüzde 50’si yeniden seçim olursa yine AK Parti’ye oy veririz diyordu şimdi bu 65’in üzerine çıkmış durumda…

Yahut İYİ Parti’li seçmen… İYİ Parti’li seçmenin neredeyse üçte biri CHP’ye yönelmişken bu oran yüzde 17’lere düşmüş durumda. 

Bir başka veri liderlerin ya da siyasi figürlerin beğeni oranları. Son rakamlara göre İmamoğlu’nun beğeni oranı 8,5, Özgür Özel’in beğeni oranı 12 puan düşmüş durumda. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beğeni oranı 4 puan artmış, Mansur Yavaş’ın beğeni oranı ise yüzde 60’larda geziniyor. 

Daha da önemlisi “siyasi partiler beni temsil etmiyor” diyenlerin oranı. Bir önceki araştırmada seçmenin yüzde 40’ları bulan kesimi mevcut siyasi partilerin kendisini temsil etmediğini düşünürken, bu oran son araştırmada yüzde 50’leri geçmiş durumda.

Araştırmanın tüm sonuçlarına siz de kaynağından bakabilirsiniz. Ben sadece bir kaç veriyi gündeminize getirmek istedim.

Şimdi bu verilerin üzerine bir kaç konuyu irdeleyelim.

Misal; ortada ekonomik kriz, iktidarın ekonomiden dış politikaya hemen her konuda git-gelli bir politikası varken ana muhalefet partisi oylarını düşürmeyi nasıl beceriyor?

Bu sorunun yanıtını yine araştırmanın sonuçlarından vermek mümkün…

Araştırmaya göre, toplumun sadece yüzde 20’si önümüzdeki bir yıl içinde ekonominin daha iyi olabileceğini / biraz daha düzelebileceğini düşünüyor ama “muhalefet ekonomiyi yönetse idi durum daha iyi olurdu” diyenlerin oranı da sadece yüzde 30’larda. Yani ahali muhalefetin de ekonomik sıkıntıları düzeltebileceğine inanmıyor…

Neden?

Çünkü ortada inandırıcı bir kadro ve plan yok. 

Peki, ortada ne var?

Önce cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan yüzde 48 oy sonra yerel seçimlerde neredeyse bütün büyük şehirleri kazanan bir tablo. 

Ardından…

Ganimeti bölüşemeyen insanlar topluluğu tablosu.

İşte bu tablo ister istemez muhalefet oylarının düşmesine yol açıyor.

Bu durumun ortaya çıkmasında ekonomik krize yönelik etkili muhalefet yapamamak; başarısız miting girişimleri gibi fiyaskolar; ahalinin gündemini yakalayamamak; CHP içindeki bir grubun cumhurbaşkanlığı tartışmalarını çok erken başlatması temel etkenler.

CHP içinde bir kurulup bir dağılan ittifakların ve İmamoğlu ile ilgili yargı sürecinin adeta pazarlık konusu yapılmasının bu sürece etkilerini de ayrıca büyüteç altına almak lazım.

Gelelim işin bir başka boyutuna…

Daha önce de değinmiştim. Türkiye belki de tarihinin en büyük bunalımını yaşıyor. Ekonomik kriz giderek derinleşiyor; sosyal yapı kuvvetli bir erozyon yaşıyor; dış ilişkiler hiç olmadığı kadar kırılgan ve Türkiye kendisini stabil tutmaya yarayan çıpalarını kaybetmiş durumda; siyaset bir kurum olarak çözüm merkezi olma niteliğini kaybettiği gibi adeta bir tıkaç halinde.

Düşünsenize Türkiye’de neredeyse 150 parti var ama ahalinin yüzde 50’si “beni hiç bir siyasi parti temsil etmiyor” diyor. Bu kadar partinin olduğu yerde “temsiliyet sorunu” partilerde değil siyasetçilerde olsa gerek. 

Bir soru; Başkan adaylarının etrafında mı, partilerin etrafında mı kümeleneceğini iyice karıştırmış bir seçmen kitlesinin gözünde siyaset önemini ne kadar sürdürür?

Ve bu hal giderek derinleşir/kökleşirse tükenmiş bir siyaset kurumu top yekûn tasfiye sürecine girmez mi?

Tüm yazılarını göster