Değerli dostlar.. Sosyal medyada faiz ve döviz üzerine yapılan tartışmaları izlerken bazen endişeye kapılıyorum. Büyük bir çoğunluk TL'nin değerini teknik bazı parametrelere bağlamış durumda. Ancak gözden kaçırdıkları bir durum var.
Benim gibi X nesline ait olanlar, 1980'lerin sonu 1990'ların başında yurt dışına gittiklerinde ilginç bir durumla karşılaşırlardı. Mesela rahmetli annemin tedavisi için Londra'da bulunduğumuz sırada elinizdeki TL'yi kabul edip streline çeviren döviz büroları vardı. Ancak uygulanan tarife Türkiye'den farklıydı. Yani Londra'daki döviz bürosu "tabii ki TL'yi streline çeviririm ama bu kurla" derdi. TL'nin içerdeki değeri ile dışarıdaki değeri arasındaki farkı görmek açısından iyi bir deneyimdi.
Elbette o zamanlarda Para ve Sermaye Piyasaları bugünkü gibi sınırsız ve etkin değildi. Ulusal Paraların Değerlerini tam olarak kestirmek mümkün değildi. Ancak bugün, TL işlem yapmak isteyenleri yurt dışındaki piyasalarda boğarak gerçek değerini gizlemeye çalışıyoruz. Merkez Bankası sürekli müdahale ederek TL'nin gerçek değerini bulmasını engelliyor. Birçok mevzuat ve düzenleme ile kambiyo rejimini serbest halden kontrollü hale getirdik ki, TL gerçek değerini bulmasın diye. Amaç ne? "Korktuğumuz seviyelere gelmeden ekonomik şartlar düzelsin de TL'yi çok fazla değersiz hale kurtaralım, böylece enflasyon da yükselmesin" hevesiyle bilmem 2018'den beri kaçıncı deneme yapılıyor.
Bu yaklaşım tarzına hizmet eden analistler de var: "Doların seçimden sonra değer kazanması için ortada bir sebep görmüyorum" gibi cümlelerle destek veriyorlar. Tabii ki Dolar/TL 1 Nisan sabahı düğmeye basılmış gibi yükselmeyecek. Ancak tüm çabaların 31 Mart'taki seçimler için sarf edildiğini görmeyen yok sanırım. Dolayısıyla TL'nin gerçek değerini o tarihten sonra herhangi bir gün göreceğiz. Haydi, rezervlerin durumunu bir kenara koyalım, sürekli genişleyen kamu harcamaları ve artan vergiler, bir de üzerine ithalat rejimi ile yapışkan hale gelen enflasyonu da mı görmezden gelelim? Sebebiyle uğraşmadığımız enflasyon için sonuçlarıyla uğraşmak adına sürekli artan ücretlere ne demeli?
Şunu sormak lazım : Spordan sanata, kültürden adalete, sosyal hayattan dış politikaya, eğitimden bilime, siyasetten kadın haklarına kadar bir çok konuda sürekli değişim geçiren bir ülkenin parasının değerini rezervlerin veya para-maliye politikasının koruyacağını düşünen analistler acaba bunu ne amaçla yapıyorlar ? Türkiye'de saydığım konularda taşlar yerine oturmadan, yani Türkiye'nin tam olarak hangi istikamete döneceğini anlamadan "rezervler artacak, döviz de düşecek" raporunu yazan arkadaş nasıl bir ruh halinde acaba ? Vatandaşların koşarak dövizlerini satacağı ve Merkez Bankası'nın rezervlerini böylelikle artıracağı bir süreci acaba ne tetikleyecek ? Özetle, TL'nin değerini korumak için yapılan baskılar netice vermeyecek, önünde sonunda piyasa buna karar verecek. Eğer çok ısrar edersek yurt içinde başka, yurt dışında başka bir kur uygulanacak. Aynen 1990'larda yaşadığımız gibi.
Açıkçası seçimden hemen sonra başlayacak bir kemer sıkma politikası ile vatandaşın dövizini satmasını sağlamak pek mümkün değil. Daha önceki zamanlarda "elinde TL'si kalmasın ki Dolarını satsın" taktiği arzu edilen başarıyı sağlayamadı. Siyaset ve medeni yaşamda sakinlik oluşmadıkça ekonomik parametreler sınırlı bir zaman için düzelecek. Zaten profesyoneller de bu sınırlı zamanları sabırla bekleyerek ciddi para kazanıyorlar. Geçen yıl 1 Haziranda 19 TL olan dolar kurunu bile unutanlar, her türlü teoriye inanma kabiliyetine sahiptir. Hikâye güzel olunca gerçekleri duymak isteyen çıkmaz. Eğer ülkelerin ulusal paralarının değeri güçlü paralara karşı sürekli eriyor ise, bunun sebebini sadece ekonomik kararlara ya da parametrelere bağlamak ne kadar gerçekçidir? Kararı size bırakıyorum.