Rusya’nın Ukrayna işgali karşısında AK Parti hükümetinin izlediği aktif diplomasi, Türkiye’yi üzerinde çok düşünülmesi gereken bir öneriyle karşı karşıya bıraktı; Garantörlük.
Moskova-Kiev arasında mekik dokuyan, aralarında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da bulunduğu arabulucular sayesinde, iki taraf arasında ateşkes ve uzlaşma için “genel şartlar” ortaya çıkmaya başladı.
Bunlar kabaca;
- Ukrayna’nın resmen “tarafsız ülke” konumuna yerleştirilmesi ve silahsızlandırılması- Böylece Ukrayna’nın NATO ya da bir başka savunma ittifakına üye olma olasılığı tamamen ortadan kalkmış olacak. Böylece Moskova’nın isteği gerçekleşecek-
- Ukrayna’nın güvenliğinin BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi - ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya- ile, Türkiye ve Almanya’nın “garantörlüğüne” bırakılması
– Bu şart ise Ukrayna’nın isteğini içeriyor. Kabul edilmesi halinde ise Ukrayna, bir anlamda arka kapıdan NATO’ya üye yapılmış oluyor. Rusya’nın gelecekteki herhangi yeni bir saldırganlığına karşılık, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin “kendilerine savaş açılmış gibi” hareket etmelerinin önü açılmış olacak. –
- Ukrayna, Kırım’ın Rusya’ya ilhakını tanıyacak –Bu madde Rusya’nın talebi. henüz Kiev yönetiminin bunu kabul ettiğine ilişkin bir işaret yok-
- Donbass bölgesinin geleceğinde burada yaşayan halkın istekleri gözetilecek- Bölge halkının büyük çoğunluğunun Rusya yanlısı olduğu düşünüldüğünde, kabul edilmesi halinde Donbass’ın Ukrayna’yla bağlarının kopacağını öngörmek yanlış olmaz.-
TÜRKİYE’NİN GARANTÖRLÜĞÜ İÇİN ISRARIN NEDENİ NE?
Ukrayna yönetiminin, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin yanı sıra neden özellikle Türkiye’nin de “garantörlüğü” konusunda ısrar ettiği üzerinde durmakta fayda var.
Soru şu; Rusya’nın gelecekte silahsızlandırılmış/ tarafsız bir Ukrayna’ya olası bir saldırısı halinde ABD’nin, İngiltere’nin ya da Fransa’nın garantörlüğü neden yetmiyor da, mutlaka Türkiye’nin garantörlüğü de isteniyor?
Bu ısrar, Ankara’daki diplomatik çevrelerde “Montrö Sözleşmesi’ne” bağlanmış durumda.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin daha ilk günlerinde Kiev yönetimi Montrö’nün savaş koşullarının uygulanmasını istemişti Türkiye’den; Nitekim ilk günlerde yaşananları “savaş” olarak tanımlamaktan çekinse de, Ankara’nın tavrı ABD başta olmak üzere Batı’dan da aynı yönde baskı gelmeye başlayınca değişmişti. AK parti hükümeti “savaş” tanımını yapıp, Montrö Antlaşması’nın savaşan tarafların Boğazlar’ı kullanmasını kısıtlayan 19. maddesini resmen yürürlüğe koymuştu.
Montrö Antlaşması’nda, Türkiye’nin savaşa girmesi halinde uygulanacak, çok daha kısıtlayıcı maddeleri de var. Ankara’daki hava, Ukrayna hükümetinin Türkiye’nin savunma garantisini bu yüzden istediği yönünde. Eğer gelecekte, savunması Türkiye’nin garantisi altındaki Ukrayna herhangi bir saldırıya uğrarsa, bu saldırı Türkiye’ye de yapılmış sayılacak. Ve Türkiye doğrudan Montrö’nün “savaşan tarafı” haline gelerek, Boğazlar’daki tüm yetkiyi üzerine alacak. Montrö’nün kıyıdaş ülke savaş gemilerinin, bağlı bulundukları Karadeniz’deki limanlara dönmelerinin önü tamamen kapanacak.
Belli ki Ukrayna, Montrö’nün savaş koşullarının uygulanmasını Türkiye’deki hükümetlerin “tercihlerine bırakmak” istemiyor.
SİHA İŞBİRLİĞİ NE OLACAK?
Olası anlaşmanın Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bir başka kısmı ise Ukrayna’nın silahsızlandırılması; Bu durum Ankara ile Kiev arasında son birkaç yıl içinde iyice derinleşen savunma sanayi işbirliği doğrudan etkilenmeye aday.
Türkiye’nin Ukrayna’ya sattığı SİHA’lar uluslararası kamuoyunda çok dikkat çekmişti. Ankara, SİHA’lar konusunda Ukrayna ile ortak üretime varabilecek anlaşmalar da imzalamıştı.
Ukrayna’nın silahsızlandırıldığı bir ortamda, bu tip savunma işbirliği/ortak savunma sanayi kurma anlaşmaların da kadük hale gelmesi büyük olasılık.
S-400 MESELESİ
Son olarak bir de Batı basını tarafından ortaya atılan S-400 meselesi üzerinde de durmak gerekiyor;
Amerikan basını Washington yönetiminin Ankara’dan, Rusya’dan aldığı S-400’leri Ukrayna’ya vermesini, böylece ABD’nin yaptırımlarından da kurtulmasını önerdiğini yazıp çiziyor son birkaç gündür.
Böyle bir olasılığın gerçekleşme ihtimali konusunda, Rusya’nın S-400’ler konusunda yaptığı önceki açıklamalara bakmakta fayda var;
Rus yetkililer pek çok kez Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 satış anlaşmasının “non-transferable”-devredilemez hükmü içerdiğini açıkladılar. Yani Ankara’nın, Rusya’nın resmi onayını almadan S-400’leri herhangi bir üçüncü ülkeye göndermesi anlaşma hükümleri gereğince mümkün değil. Moskova’nın, işgal ettiği ülkeye S-400 savunma füzesi verilmesini “onaylama ihtimalinin” ise gerçeklikle ilgisi yok.
Türkiye’nin ise -Moskova’nın onayı olmadan - sırf Amerikan yaptırımlarından kurtulmak için S-400’leri Ukrayna’ya verme olasılığı ise Rusya’yı doğrudan karşıya almak anlamına geldiği için mümkün görünmüyor.
ABD yönetiminin Batı basını ile elele vererek “suyu bulandırma çabası” olarak okumak gerekiyor S-400 mevzusunu…