Türkiye, gerek coğrafi konumu, gerekse ekonomik ve askeri gücü nedeniyle bölgesindeki kritik ülkelerden biri.
Bu anlamda, Ukrayna savaşında nerede durduğu da önem taşıyor.
Türkiye’nin NATO üyesi olması kağıt üstünde ülkeyi otomatik olarak Batı Cephesi’ne koysa da, durum o kadar net değil;
Ukrayna savaşının ilk haftası biterken, Türkiye NATO’yla beraber hareket etmekle birlikte, kritik bazı konularda Batı cephesinin dışında kalmayı tercih etti.
SİYASİ AÇIDAN BATI CEPHESİNDE AMA…
Ukrayna savaşı konusunda Türkiye’nin siyasi olarak ilk somut adımı Avrupa Konseyi’nde yaşandı. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı saldırıları karşısında, bu ülkenin Konsey üyeliğinin askıya alınması için yapılan oylamada Türkiye çekimser oy kullandı.
Bunda Türkiye’nin, ülkedeki hukuk ihlalleri nedeniyle Avrupa Konseyi içindeki Avrupalı müttefikleri ile yaşadığı sıkıntıların payı büyük.
Diplomatik kulislere yansıyanlara göre, AK Parti hükümeti tüm AB ve NATO üyesi ülkelerin Rusya’nın üyeliğinin askıya alınması yönünde oy kullanmasına karşılık Türkiye’nin neden çekimser kaldığını, “Kavala dava süreciyle” açıklama ihtiyacı duydu; Avrupa Konseyi’nde bundan sadece haftalar önce yapılan oylamada Kavala dava süreci nedeniyle Türkiye hakkında ihlal prosedürünün uygulanmasında Rusya “çekimser” oy kullanmıştı. Ankara, Ukrayna saldırısı nedeniyle Rusya için “çekimser” oy kullanmasının gerekçesini Batı müttefiklerine hem “mütekabiliyet”, hem de Moskova ile “diyalog kanallarının açık tutulması” olarak açıkladı.
Ancak Türkiye, Ukrayna savaşı konusundaki çok daha kritik bir oylamada açıkça Batı cephesinde yer almayı tercih etti; BM Genel Kurulu’nda Rusya’nın kınanması için yapılan oylamada AK Parti hükümeti, NATO ve Avrupa Birliği ülkeleriyle birlikte “kınansın” yönünde oy kullandı. BM Genel Kurul oylamasında Rusya’ya sadece dört ülke –Eritre, Suriye, Kuzey Kore ve Belarus- destek verdi. Ancak çok sayıda ülke çekimser kaldı. Türkiye de bu oylamada “çekimser” kalabilirdi, ancak tercihini Batı cephesi yönünde kullanmayı tercih etti.
Keza AK Parti hükümeti, video konferans yoluyla yapılan NATO liderler zirvesinde de, Ukrayna’nın komşusu NATO ülkelerine 40 bin askerden oluşan acil müdahale gücü konuşlandırılmasına “evet” oyu kullandı.
MONTRÖ UYGULAMASI DAHA ÇOK RUSYA’YA YARIYOR
Türkiye’nin Ukrayna savaşı konusunda attığı ikinci kritik uluslararası adım ise, yaşananları “savaş” olarak nitelendirip, Montrö Sözleşmesi’nin ilgili bölümlerini uygulayacağını açıklaması oldu.
Montrö sözleşmesi uyarınca savaşan tarafların askeri gemilerine Boğazlar kapatıldı. Sadece Karadeniz’deki üslere kayıtlı olan gemilerin üslerine dönmelerine izin verileceği açıklandı.
İlk bakışta bu karar Rus askeri gemilerine Boğazlar’ı kapatmak gibi görünse, Ukrayna’dan da bol bol tebrik alsa da, sahadaki koşullara bakılınca bu kararın daha çok Ruslar’ın işine yaradığı açık; Ruslar zaten Türkiye yaşananları daha “savaş” saymadan önce Karadeniz dışındaki askeri gemilerini Boğazlar’dan geçirip, Karadeniz’e konuşlandırmıştı. Şimdi Ankara’nın “Montrö Sözleşmesi’ni harfiyen uygulayacağım” açıklaması, Karadeniz’e bölge dışı ülkelerin gemilerinin geçişini engellemek anlamına da geliyor. Somutlaştırırsak, Montrö sözleşmesinin savaş koşullarına ilişkin maddeleri uygulandığı için, Karadeniz’e ABD, Fransa ya da İngiltere’den savaş gemisi alınmayacak. Bu da doğru dürüst bir donanması olmayan Ukrayna’yı değil, Rusya’nın kendisini rahat hissetmesini sağlayacak bir etken.
EKONOMİK AÇIDAN; TARAFSIZ AMA…
Siyasi açıdan NATO cephesinde yer alan AK Parti hükümeti, Rusya ile olan karmaşık ilişkileri nedeniyle ekonomik olarak ise “tarafsızlığı” tercih edeceğini gösterdi.
AK Parti hükümeti, Batı cephesinin Rusya’ya koyduğu hiçbir ekonomik yaptırıma katılmadı; Ne Türkiye hava sahası Rus uçaklarına kapatıldı, ne Türkiye ABD liderliğindeki cephesinin Rus Lider Putin ve çevresine, özellikle de Rus oligarklara koyduğu sert yaptırımlara taraf olmadı.
Bu çerçevede Türkiye ile Rusya arasındaki ticari –Rusya’dan buğday ithalatı ve bu ülkeye taze meyve/sebze ihracatı- , insani –seyahat özgürlüğü, Rus turistlerin gelişi-, ve enerji alanlarında –Rusya’dan doğalgaz ihracatı- Ankara ile Moskova arasındaki ilişkiler sürecek.
Buna bir “şimdilik” kaydı koymak gerekiyor elbette;
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, şimdilik Batılı müttefiklerin “yaptırımlara katıl” baskısı yapmaması için önemli bir unsur.
Ancak Ukrayna savaşının uzaması ya da Putin yönetiminin işgali bir an önce tamamlamak için sivilleri gözetmeyen saldırılara başvurması halinde AK Parti hükümeti de bu politikasını gözden geçirmek zorunda kalabilir.
ABD daha şimdiden Rusya’ya karşı daha itidalli duran ülkelere –Hindistan gibi- aba altından sopa göstermeye başladı bile.
Savaşın uzaması halinde, Batı’nın Türkiye’ye de baskıyı artıracağını tahmin etmek güç değil…