Savaş, sadece Ukrayna’nın bulunduğu bölgede değil, tüm dünyada uluslararası dengeleri değiştirmeye başladı bile.
Hem Ortadoğu, hem Asya, hem de Avrupa çok hareketli bugünlerde. İttifaklar değişiyor, yenileniyor. Kimi ülkenin “yıldızı” parlarken, kimisi iyiden iyiye içe kapanıyor.
AVRUPA’DA “STRATEJİK PUSULA” HAREKETLİLİĞİ
Ukrayna savaşının Avrupa’ya etkisi, yaşlı kıtanın “kendi savunmasını üstlenme ihtiyacını” iyiden iyiye hissetmeye başlaması oldu. ABD’nin önce Afganistan’dan Avrupalı müttefiklerine danışmadan ansızın çekilmesi, ardından Asya’da Fransa’ya Avustralya ile birlikte attığı “Aukus kazığı”, Avrupalılarda “ABD olmadan da başımızın çaresine bakmamız lazım” fikrinin yerleşmesine neden oldu.
Almanya’nın savunma harcaması için 100 milyar Euro ayırdığını açıklaması da, Avrupa Birliği’nin kendi “acil müdahale gücünü” oluşturacağı Stratejik Pusula inisiyatifini başlatması da bunun somut örnekleri.
“Avrupa ordusu” daha önce de pek çok kez denenmiş, ancak bir türlü etkin şekilde hayata geçirilememişti. Bu konudaki başarısızlıkta pek çok etken var;
NATO’nun hazır askeri gücü dururken, Avrupalıların savunmaya ek harcama yapmaktan sürekli kaçınması;
Ekonomik olarak zayıf ama askeri olarak ihtiraslı Fransa ile, ekonomik olarak güçlü, ancak askeri açıdan geride durmayı tercih eden Almanya’nın bir türlü aynı eksende buluşamaması;
AB’nin 27 ülkesi içindeki küçük çaplı siyasi itiş-kakışın hiç bitmemesi;
Bir de üzerine NATO üyesi- AB’nin aday ülkesi Türkiye’yi nereye koyacaklarını bilememeleri, Ankara ile Rum-Yunan ikilisinin itişmesi nedeniyle NATO-AB askeri işbirliğini kurumsal yapıya bir türlü oturtamamaları ilk akla gelenler.
Avrupa’nın Ukrayna savaşı nedeniyle silkinmesi, Türkiye politikasına da yansımaya başladı. Almanya ve Yunanistan Başbakanları’nın Türkiye ziyaretlerini, Hollanda Başbakanı Rutte’nin ziyareti izledi.
Savaşta “tarafsız” durmaya çalışan, hatta Ukrayna ile Rusya’nın arasını bulmak için çabalayan Türkiye’ye Batı tarafından “alan açıldığının” göstergesi bu ziyaretler. Ancak Hollanda Başbakanı’nın ziyaret sırasında “Türkiye’nin de Rusya’ya yönelik Batı yaptırımlarına uymasını beklediklerine” ilişkin diplomatik çıkışı, Ankara’ya açılan alanın sanıldığı kadar geniş olmadığını da ortaya koydu. Savaş uzadıkça, hem ABD’den, hem de Avrupa’dan Ankara’ya “tarafını seç” baskısının artacağının işareti bu.
ASYA’DA KİLİT ÜLKE HİNDİSTAN
Asya’da en büyük hareketlilik ise Hindistan özelinde yaşanıyor. ABD liderliğindeki Batı cephesi, Rusya’yla Ukrayna üzerinden yaşanan restleşme sonrasına hazırlanıyor; Sırada Çin var.
Dolayısıyla da Asya’nın “uyuyan devi” Hindistan’ı hangi cephe kendi tarafına çekecek üzerinden büyük rekabet yaşanıyor.
Amerikalılar, sırf Hindistan “karşı cepheye” gitmesin diye, Yeni Delhi hükümetinin Rusya’dan aldığı S-400’lere yaptırım uygulamamak için kendi yasalarında hukuki boşluk aramakla meşgul bu günlerde.
Washington yönetimi ayrıca, Hindistan’ı Avustralya ve Japonya ile birlikte oluşturdukları yeni bir ittifak yapılanmasına dahil etti. Ancak “QUAD” olarak anılan bu güvenlik işbirliği yapılanması, somut bir askeri ittifak olmaktan henüz çok uzak.
Nitekim Hindistan da, Ukrayna savaşında izlediği Rusya’ya karşı daha tarafsız duran politika ile henüz kendisini Batı cephesine atmaya pek de hevesli olmadığını gösterdi.
Yeni Delhi son bir hafta içinde önce Çin, ardından Japonya Dışişleri Bakanları tarafından ziyaret edildi. Çin, Hindistan’ın Batı cephesine dahil olmasını engellemeye çalışıyor. Japonya ise, Rusya’nın tartışmalı Kuril Adaları konusundaki müzakereleri sürpriz şekilde sonlandırılması nedeniyle kendisine Asya’da dayanacak güçlü bir ülke arayışında.
ORTADOĞU’DA YENİLENEN İTTİFAKLAR
Ortadoğu ise bugünlerde eski düşmanların dost, dostların ise düşman haline geldiği çok karışık bir dönem yaşıyor.
“Dostların düşmanlaşmaları”, Körfez Araplarının Ukrayna Savaşı’nda belirgin şekilde ABD politikalarından kendilerini ayırmalar ile ortaya çıkıyor. ABD, İran’la nükleer görüşmelerde adım üzerine adım atarken, Tahran yönetimini “en büyük düşman” olarak gören İsrail ve Körfez Arapları Washington’dan uzaklaşıp, birbirlerine yaklaşıyorlar.
Bu açıdan “Düşmanların dost olmasına” en belirgin örnek, Abraham Anlaşmaları ile başlayan Arap-İsrail normalleşmesinin geldiği nokta; Mısır Lideri Sisi bu hafta Şarm El Şeyh’te İsrail Başbakanı Bennett ile Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed’le üçlü zirve toplantısında evsahipliği yaptı.
Bir başka örnek ise, Suriye lideri Esad’ın, yıllar sonra ilk kez Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etmesi ve “kırmızı halılarla” karşılanması.
Buna elbette Türkiye’nin BAE ve İsrail ile normalleşen ilişkilerini de eklemek mümkün. Eksik kalan halka Mısır; Sisi kendisinden isminin önüne “katil/darbeci” gibi sıfatlar koyarak anan Ankara’daki AK Parti hükümeti ile barışmaya henüz hazır görünmüyor.
Görünen şu; Son dönemde Ortadoğu politikasının merkezine Türkiye’yi oturtmaya çalışan BAE Veliahtı, hem Mısır, hem de Suriye ile AK Parti hükümetinin arasını bulmak için kolları sıvaya hazır.
Yakında Ankara’da Sisi ya da Esad’ın “turkuaz halılarla” karşılandığını gören, hiç şaşırmasın…