Fuat Pamukçu
DFDS Akdeniz İş Birimi Başkan Yardımcısı
Dünyadaki uluslararası ticaret gelişmeleri ile ilgili yazmış olduğum önceki yazılarda COVID-19 dönemi ve sonrasındaki toparlanma yılında Türkiye’nin artan üretim ve ihracat potansiyelinin altını çizmiştim. 2022 yılında yazmış olduğum Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası Türkiye’ye bölgesel sanayi üssü olarak çok iş düştüğünü ancak ekonomimizde uygulamakta olduğumuz yanlış politikalar sebebiyle fırsatları kaçırmaya devam ettiğimizi vurgulamıştım. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında önemli bir genel seçim ile birlikte yeni Cumhurbaşkanı seçilecek ve meclis milletvekili sayıları belli olacak. Seçim sonuçları ne olursa olsun, özellikle ekonomi politikaları anlamında kötü yönetilen yılların faturasını halkımız orta vadede ödemeye devam edecek.
Bu yazıyı yazmak için ise Xi ile Putin görüşmesinin sonuçlarını görmeyi bekliyordum. Xi ile Putin, Rusya’nın Ukrayna’ya olan saldırısının ikinci yılında Rusya’da buluştular. Her ne kadar Birleşmiş Milletler’in 141 ülkesi Ukrayna’ya olan saldırı konusunda Rusya aleyhine görüş bildirmiş olsalar da, Batılı ülkeler Rusya’ya çeşitli ambargolar ve yaptırımlar uygulasa da, saldırının ikinci yılında Batı müttefiklerinden gelen tüm maddi ve askeri desteğe rağmen, ülkesinin doğu kısmı tamamı ile parçalanmış bir Ukrayna ile karşı karşıyayız. Rusya’nın ekonomisinin bu durumdan olumsuz etkilendiği gözlemlense de, Batılı ülkelerin yaptırımları sonrası bekledikleri gibi Rusya ekonomisinde bir çöküntü olması gerçeğinden de çok uzak.
Dünya, kapitalizm ve küreselleşmenin öncü olduğu tek kutuplu bir güç dengesinden Batı ve Doğu olarak ayrılmakta olan iki kutuplu bir dengeye doğru yol alırken, üçüncü bir kutup olan ‘kararsız ülkeler’ ve önümüzdeki dönemde uygulamaları kuvvetle muhtemel olan denge diplomasisi belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Güney Amerika’nın bir kısmı, Afrika ülkelerinin birçoğu, Orta Doğu’daki ülkelerin neredeyse tamamı ve Hindistan’ı içeren bu ‘kararsızlar’ kutbunun içerisinde Türkiye’de yer almakta. Eski tek kutuplu güç dengesinde, kimin aklına Çin’in Suudi Arabistan ve İran arasında arabuculuk yapması gelirdi? Bugün ise Çin’in Rusya ziyaretinde Ukrayna saldırısı ile alakalı 12 maddelik barış planı sunması, Batılı ülkelerin Ukrayna’ya olan sadece askeri ve maddi yardım yaklaşımından farklı bir mesaj olarak dünya gündeminde yer alıyor.
Özetle, önümüzdeki 5 sene içerisinde jeopolitik dengeler ve atılacak adımlar uluslararası ticaretin rotasını çizecek. Batılı ülkeler ve Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan Avrupa, kendine müttefik olan yakın kıyı ülkeleri (nearshoring) üretim ve ticaret merkezleri haline getirecek. Bunların başında ABD için Meksika ile Avrupa için Fas, Polonya ve Doğu Avrupa’daki AB üyesi ülkeler yer alıyor. Bunları yaparken de yeşil ekonomi gündemi sebebiyle yapılacak olan yatırımlar, savaşlar sebebiyle uygulanan finansal yaptırımlar, ticaret tarife engelleri ile serbest ticaret antlaşmaları ana kullanılacak silahlar olacaktır. Türkiye’de ilk emarelerini görmeye başladık. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile birlikte Rusya’ya olan transit ticaretin bir kısmı Türkiye üzerinden devam ederken, yeni alınan kararlar ile Rusya transit ticareti Türkiye üzerinden yapılamaz hale gelmeye başladı.
Türkiye’de Batı sempatisinin en düşük olduğu seviyelerdeyiz. Türkiye’nin Batı bloğu hariç ilişkilerinde özellikle Rusya, Çin ve Orta Doğu ile bir artış gözlemlense de, ülkemizde 2000 yıllarından bugüne birikmiş en büyük yabancı direkt yatırımın Batı bloğundan olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 200 milyardan fazla yabancı para cinsinden borç çevriminin Batı bloğu tarafından finansmanının sağlandığı ve ülkemizin büyümesinde büyük bir pay sahibi olan ihracatımızın çok %60 gibi çok yüksek bir seviyesinin Batı bloğunda olduğunu gerçekleri inkâr edilemez.
Türkiye’deki seçim sonuçlarından bağımsız olarak, yakın kıyı üretiminin artırılması için en ideal ülkelerden biri Türkiye. Mevcut ekonomi politikaları sebebiyle ucuz ve kaliteli üretim yapılabilen, lojistik bağlantıları kuvvetli bir üretim merkezi olmaya doğru gidiyoruz. Bu üretim merkezi politikasının devam edebilmesi için ise dış finansmana erişim ve ülke ekonomisine güven başlıca unsurlar. Türkiye’nin gelişmekte olan Batı ve Doğu blokları arasındaki jeopolitik savaşta denge politikasını iyi yönetmesi ve bu durumdan en fazla menfaat ile çıkması gerekiyor. Belki de Türkiye için dış politika ve uluslararası ilişkiler yönetiminin en kritik olduğu bir zaman dilimi içerisindeyiz.
Seçim sonuçları ne olursa olsun, Türkiye’nin kalkınmasına yönelik ülke menfaatlerini en ön planda tutacak olan dış politikalar ile birlikte ülkenin kalkınmasına yönelik yeni bir orta vadeli plan yapmanın zamanıdır. Türkiye’nin önümüzdeki 5 yıllık kalkınma planı, yeşil enerji dönüşümünü de içerecek şekilde sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamalı. Ülkemizdeki ekonomik kalkınmamızın etkilerini de tüm vatandaşlarımıza daha adil bir şekilde dağılmasını sağlamak zorundayız.