Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), 20 yıldan bu yana tarım konusunda iddialı raporlar hazırlıyor. Geçen hafta Tarım ve Gıda 2020 adıyla 5 ayrı bölümden-rapordan oluşan yeni bir çalışma kamuoyuna açıklandı.
TÜSİAD, tarım konusundaki ilk kapsamlı raporunu 2000 yılı başında yayınladı. Ülke tarımı için çok kritik kararların alındığı, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın Türkiye tarımına darbe üstüne darbe vurmaya başladığı bir dönemde, “Tarım Politikalarında Yeni Denge Arayışları ve Türkiye” başlıklı rapor yayınlandı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyeleri Doç. Dr. Erol Çakmak ve Prof. Dr. Halis Akder tarafından hazırlanan raporda genel olarak Türkiye tarımının sorunları, Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası’na uyum ve alternatif tarım politikası önerileri ele alınıyordu.
O günlerde, IMF ile Dünya Bankası’nın tarımsal destekleri azaltmak ve çiftçiyi desteksiz bırakmak için dünyada pek de örneği olmayan, üretmeyen çiftçiye destek sağlayan Doğrudan Gelir Desteği sistemini öneriyordu. Tarımda Reform Uygulama Projesi ile Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin “özerklik” adı altında tasfiyesi, Ziraat Bankası’nın tarımdan koparılması, buğday fiyatının bile IMF niyet mektubuna yazıldığı günlerdi.
TÜSİAD’ın o dönem yayınladığı rapor bu politikaların uygulanması için önemli bir “lobi” faaliyeti niteliğindeydi. O yıllarda TÜSİAD’ın etkinliği dikkate alındığında tarımda üretimden kopuşun ve ithalatın hızla artmasında önemli rol oynadığı söylenebilir.
Tarımda çözülme süreci
İkinci rapor, 5 yıl sonra Haziran 2005’te “Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği’ndeki Gelişmeler Işığında 21.Yüzyılda Türkiye Tarımı” başlığı ile yayınlandı. Raporu aynı hocalar hazırladı.
İlk raporda olduğu gibi, TÜSİAD, yeni dönem tarım politikaların oluşmasında, uygulanmasında etkin bir rol üstlenmeyi amaçlıyordu. Raporda, Türkiye tarımında dönüşüm zorunlu hale geldiği, Türkiye istese de istemese de tarım ürünlerinde koruma düzeylerini aşağı çekmek zorunda kalacağı, kendi isteği ile yapmazsa Dünya Ticaret Örgütü’nün bunu zorla yapacağı ifade ediliyordu. Tarıma yapılan desteklerin 7 kat düşmesine karşın hala yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği vurgulanan raporda, ithalatın artmasından endişe duyulmaması gerektiği, hayvancılıkta Türkiye’nin şansının hiç olmadığı, geleneksel işletmelerin bir kısmının tarım sektörünü terk edeceği, bir kısmı yeni yapıya uyum sağlamaya çalışacağı, terk edenlerin başka sektörlerde işgücü ya da yatırımcı olarak geçecekleri anlatılıyordu.
Hayvancılıkta ithalata destek
TÜSİAD tarıma ilişkin 3. raporunu Mayıs 2008’de kamuoyuna açıkladı. “Türkiye’de Tarım ve Gıda; Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler” başlıklı raporda, Türkiye ve dünyada tarım ve gıda sektöründeki gelişmelerin yanısıra, tahıllar, yağlı tohumlar, şeker, et ve süt ürünleri, hayvancılık politikalarını kapsıyordu.
Doğrudan gelir desteğinin ülke tarımına verdiği tahribat gözardı edilerek raporda bu sistem övülüyordu. TÜSİAD’ın bazı üyeleri hayvancılık sektörüne çok büyük yatırımlar yapması nedeniyle, raporda hayvancılığa da özel bir yer veriliyordu.
Raporla ilgili yazımızda: “Raporda öngörülenler yapılırsa, Türkiye et ve sütte ithalat cenneti olacak. Yerli üretime gerek kalmayacak. Örneğin, hayvansal ürünlere yönelik tüm korumaların kaldırılması, ithalatın tamamen serbest bırakılması isteniyor. Kapılar ithalata açılsa, raporu hazırlayanlara göre sektörün hiçbir sorunu kalmayacak” diye yazmıştık. Söylediklerimiz büyük ölçüde gerçekleşti.
Hayvancılık sektörünün küçük büyük tüm işletmeleri, sektörün her kesimi hayvan başına destek modeline ısrarla karşı çıkarken, raporda, hayvancılıkta da doğrudan ödemeye geçilmesi öneriliyordu. Nitekim AK Parti Hükümeti hayvancılıkta birçok desteği kaldırarak hayvan başı ödemeye geçti. İthalat kapıları açıldı ve hayvancılık çöktü.
Kooperatifçilik vurgusu
TÜSİAD, 2014 yılı sonunda “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Rekabet Gücü’ başlığıyla yeni bir tarım raporu yayınladı. Diğer tüm raporlarında olduğu gibi bu çalışmada da üreticilerin en önemli sorunu olan “yüksek girdi maliyetlerine” neredeyse hiç değinilmedi.
Raporda, kooperatifçiliğin önemine vurgu yapılması dikkat çekiciydi. Gıda konusundaki bilgi kirliliğine de dikkat çekilen raporda, araştırma-geliştirme ve inovasyonun önemine yer veriliyordu.
Gıda enflasyonuna farklı bakış
TÜSİAD, 2016 yılında ise “Yapısal Sorunlar Perspektifinden Gıda Enflasyonu” başlıklı yeni bir raporla tarım sektörü üzerinden gıda enflasyonunu mercek altına aldı. Akdeniz Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Çağatay ve Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü İstatistik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Mert tarafından kaleme alınan rapor ile gıda fiyatları enflasyonuna ilişkin bakış açısı makroekonomi ve para politikası ekseninden çıkartılarak gıda, içecek ve tarım sektörlerinde yaşanan yapısal sorunlara odaklanan bir çalışma ve daha gerçekçi olduğu söylenebilir.
Bütüncül politika önerisi
Geçen hafta, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Özertan'ın koordinatörlüğünde TÜSİAD’ın çok daha kapsayıcı bir raporlar dizisi kamuoyuna açıklandı. “Tarım ve Gıda 2020” üst başlığı ile “Sürdürülebilir Büyüme Bağlamında Tarım ve Gıda Sektörünün Analizi” raporu 5 ayrı bölüm/rapordan oluşuyor.
Bugüne kadar hazırlanan TÜSİAD raporlarından en kapsamlı olanı ve belki de ilk kez bütüncül bir politika önerisi sunuyor. Tarımda mevcut durumun tespiti, piyasa yapısı, aracılık faaliyetleri ve örgütlenme, katma değerin artırılması, inovasyon ve dijital tarım, günümüzün ve geleceğin en önemli sorunu iklim değişikliği, tarımsal arzın sürdürülebilirliği, tarım ve gıda lojistiğinde iyileştirmeler, tarımsal destek ve teşvikler detaylı olarak ele alınıyor.
Eski etkinliği olmasa da tarım konusundaki raporları her zaman dikkate alınan TÜSİAD’ın bu alandaki çalışmalarını özetledik. Yarın yeni raporun ayrıntılarını paylaşacağız.