Türkiye, 1990’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkacak yeni dünyada kendisine önemli bir yer edinmeyi hedefliyordu. Sovyetler Birliği bünyesindeki Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kazakistan gibi ülkelerle dil ve kültür ortaklık ya da benzerliklerinin bu iş için büyük bir avantaj sağlayacağı ortadaydı. Türkiye bu ülkelere ihracat yapabilir, onlardan hammadde alabilir, Türk şirketleri oralarda bağımsız ya da ortak yatırımlara imza atabilirdi.
Bavul ticaretinden geriye kalan
İlk yıllarda bu ülkelerle Türkiye arasında yoğun insan ve mal hareketleri gözlendi. Bu ülkelerde bulunmayan ancak kapitalist blokta bolca bulunan ürünler Türkiye üzerinden bu pazarlara doğru yelken açtı. Kimi şirketler, söz konusu coğrafyalarda sabit yatırımlara da girişmek istedi. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin vatandaşları Türkiye’de para edecek ürünlerle doldurdukları bavullarıyla gelip, boşalttıkları bu bavulları kendi ülkelerinde bulunmayan ürünlerle doldurup geri dönmeye başladı. Bavul ticareti olarak adlandırılan ve çoğunlukla İstanbul Laleli’deki mağazalar üzerinden yürüyen bir ekonomi ortaya çıkmıştı. İlerleyen yıllarda mal hareketleri daha nizami bir hale getirilince bavul ticareti eski cazibesini kaybetti.
30 yılda bir arpa boyu yol
Aradan 30 yıl geçtikten sonra gelinen noktaya bakıldığında, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle arasındaki dil ve kültür ortaklığı avantajını kullanılabildiğini söylemek zor, hatta imkansız. Türkiye’nin bu ülkelerle ticareti elbette gelişti. Ancak bu ülkelerin toplam dış ticaret hacminde yaşanan artışların yanında Türkiye ile alışverişlerinin çok da ciddi bir seviyeye ulaştığını söylemeyemeyiz. Yani bu konuda bir başarıdan söz edilemeyeceği ortada.
Örnek başarı: Azerbaycan-Türkiye
Bütün bu anlatılanların dışında çok özel başarılar da yok değil. Azerbaycan ile Türkiye arasındaki enerji işbirliği buna en güzel örnek. Hazar petrollerini dünya pazarlarına Türkiye üzerinden aktaran Bakü Tiflis Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı projesi ile başlayan bu süreç, ardından Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı ile devam etti. 2018 yılında devreye giren Trans Anadolu Gaz Boru Hattı Proiesi (TANAP) ise bugüne kadar yapılanların en büyüğü oldu. Çünkü TANAP’ın rolü sadece Türkiye’ye gaz getirmekle sınırlı değil. Bu hat üzerinden gelen doğal gaz aynı zamanda Avrupa’ya da aktarılıyor.
Yeni başarı hikayeleri mümkün mü?
Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan Türk devletleriyle ilişkilerinde yeni başarı hikayeleri yazılabilir mi? Neden olmasın? Hatta bu hikayelerden biri Türkmenistan ile birlikte yazılabilir. Hem de Azerbaycan’ın da katkılarıyla. Peki nasıl? Bu sorunun cevabı, geçtiğimiz günlerde Hazar Bölgesi’nden gelen bir haberde saklı. Hem de Türkiye ve muhataplarının gözünü ve kulağını Doğu Akdeniz’deki gelişmelere çevirdiği şu dönemde gelen bir haber bu.
Türkmen gazı batıya gidebilir
Türkmenistan ve Azerbaycan geçtiğimiz günlerde, Hazar Denizi’nde yaklaşık çeyrek asırdan bu yana devam eden bir anlaşmazlığı geride bırakabilecek bir mutabakata imza attı. Anlaşmazlık konusu, Hazar Denizi’ndeki büyük bir petrol ve gaz bloğunun sahipliği idi. Azerbaycan yönetiminin Kepez, Türkmenistan yönetiminin Serdar diye adlandırdığı bu hidrokarbon sahası için hem Bakü hem de Aşkabat yönetimi “tek sahibi biziz” diyorlardı. İki ülke, yaptıkları görüşmelerde önce sahanın adı konusunda anlaşmaya vardı ve bu hidrokarbon sahasına Dostluk adını vermeyi uygun buldu.
Dostluk’ta ortak arama üretim
Bakü ve Aşkabat yönetimleri, Hazar’da iki ülke münhasır ekonomik bölge sınırında yer alan Dostluk sınırları içinde ortaklaşa keşif ve saha geliştirme çalışmaları yapma konusunda anlaştılar. Taraflar, anlaşmaya Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta imza koydu. Bakü merkezli Trend haber ajansı, bir SOCAR sözcüsüne dayandırdığı haberinde Sovyet döneminde toplanan sismik verilere göre, Dostluk bloğunun potansiyel hidrokarbonu açısından Karabağ açık deniz sahası ile karşılaştırılabilir olabileceğini aktardı. Bakü’nün 120 kilometre doğusundaki Karabağ sahasının tahmini rezervi ise yaklaşık 400 milyon varil petrol eşdeğeri olarak hesaplanıyor.
İlişkilerdeki tıkanıklıklar çözülür
Türkmenistan hükümetinden yapılan konuya ilişkin açıklamada iki ülke arasındaki ilişkilerin son birkaç yıldır giderek sıcaklaştığına dikkat çekildi. Bu çerçevede Türkmen Cumhurbaşkanı Gurbanguly Berdimukhamedov’un geçtiğimiz yıl Mart ayında Bakü’ye yaptığı ziyaretin ardından her iki ülke de çekişmeli blokta güçlerini birleştirmeye karar verdikleri ifade edildi..
Hazar tıkanıklığı aşılırsa...
Aşkabat yönetimi, Dostluk sahasına ilişkin anlaşmayı hem buradaki hidrokarbon yatırımlarına hem de her iki ülke ekonomisine yabancı sermaye çekilmesi için bir ek teşvik olarak değerlendirdiğini ifade ediyor. Trend AZ’a açıklama yapan SOCAR sözcüsüne göre ise her iki ülke de artık Dostluk bloğunun ortak keşfi ve geliştirilmesi için ticari ve teknik şartlar üzerinde ayrıntılar üzerinde anlaşacak. Büyük olasılıkla yeni modern sismik veriler ışığında aramalar için sondaj kuyuları açılacak.
Türkmen gazı batı yolcusu
Azerbaycan ile Türkmenistan arasında varılan anlaşma, 1990’lı yıllarda çok konuşulan bir konuyu yeniden Türkiye gündemine getirmeye aday. Hatta buna kesin gözüyle bakılabilir. Zira enerjide dışa bağımlı Türkiye’nin kardeş ülkelerde fazlasıyla bulunan bu kaynakları kendi ihtiyacını karşılamanın da ötesinde uluslararası piyasalara taşıma potansiyeli bulunuyor.
Hazar enerji oyununa yeni aktör
İşte tam bu noktada TANAP, Mavi Akım, TürkAkım, Bakü Tiflis Erzurum gaz hatları ile Bakü Tiflis Ceyhan petrol boru hattlarını topraklarından geçiren Türkiye’nin stratejik konumu bir kez daha bölgede ve dünyada enerji ve diplomasi koridorlarında yoğun şekilde gündem oluşturacaktır. Türkmenistan petrol ve gazının batıya ulaştırılması için yeni güzergahlar, yeni boru hattı projeleri ya da mevcut hatlar üzerinden aktarılmasına yönelik formüller geliştirileceği kesin. Ve tabii bunlardan en az biri, realize olup, Hazar bölgesi enerji dengelerine yeni bir oyuncunun daha katılmasını, Türkmenistan’ın da oyuna dahil olmasını beraberinde geçirecektir.
Türkiye’nin rolü perçinlenecek
Türkmenistan ve Azerbaycan’ın Hazar denizinde vardıkları mutabakat, daha şimdiden bölgedeki oyuncuların pozisyonlarını yeniden gözden geçirmelerini gerektirecek yeni bir dengenin oluşmasının ayak seslerini duyurmaya başlıyor. Kendi topraklarından geçecek her ilave enerji emtiası, Türkiye’nin bu alandaki rolünü de perçinleyecektir. Hem geçiş ülkesi olarak hem de belki TPAO ve/veya BOTAŞ eliyle Hazar’daki ilgili sahalardaki olası hissedarlığı ve mevcut taşıma hatlarının paydaşı olarak...
Dostluk’a nasıl ulaşıldı?
Hazar denizindeki Azerbaycan ve Türkmenistan sınırının kesin tanımı, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından yapıldı. Ancak daha en başından itibaren bu sınır konusu iki ülke arasında bir çekişme konusu haline geldi. Her iki ülke de kendi deniz sınırı yorumlarının ardından tam sınırdaki bir bloğun mülkiyeti konusunda çatışma noktasına geldi. Her iki taraf da bu blokta kendi sismik veri toplama çalışmalarını ayrı ayrı gerçekleştirdi veya düzenlemeye çalıştı. Bu konudaki en son ihtilaf 2012 yılına dayanıyordu.
En büyük doğrudan yabancı yatırımı
Türkiye’de halen tek seferde yapılmış en büyük yabancı sermaye yatırımı unvanı da Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR tarafından gerçekleştirilmiş projelere ait. Petkim’i satın alan SOCAR, ardından STAR Rafineri ile Türkiye’nin ikinci rafinaj oyuncusunu ortaya çıkardı. Bu arada TANAP ile taşınan gazın çıkarıldığı sahalarda da Türkiye’nin ortaklığı söz konusu. Öte yandan SOCAR şimdi de küresel enerji oyuncularından BP ile birlikte Türkiye’ye yeni bir petrokimya kompleksi daha kazandırmak üzere çalışıyor. BP-SOCAR ortak petrokimya tesisleri projesi için nihai yatırım kararının bu yıl içinde alınması bekleniyor.