ABD’deki Başkanlık seçimleri küresel boyutta izlendi, Donald Trump’ın Başkan seçilmesi kimilerini üzdü, kimilerini sevindirdi.
Türkiye’deki AK Parti iktidarı sevinenler arasında. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dış gezisinden dönerken yaptığı açıklamalar, Trump’la bir önceki Başkanlık döneminde kurduğu kişisel ilişkinin, ihtiyaç olduğu anda kurulan telefon bağlantılarının devamından memnun olacağına işaret ediyor.
Ankara’da ayrıca Trump’ın Suriye’deki Amerikan askerlerini çekeceğine, bunun da Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki PKK terör örgütü bağlantılı yapılanmanın yarattığı tehdidi “bir şekilde” elimine etmesinin önünü açacağına dair bir inanç var. Ankara’nın hesaplarında, bölgeye askeri operasyon da, PKK elebaşı Öcalan üzerinden yürütülecek yeni bir “açılım süreci” de olabilir. Yeter ki amaç hasıl olsun.
Nitekim ABD Başkanlık yarışına bağımsız olarak giren, ancak ardından Trump’la işbirliği yapıp lehine yarıştan çekilen Robert Kennedy Jr. da yaptığı açıklamalarda yeni ABD Başkanı’nın Suriye’deki Amerikan askerlerini geri çekme ihtimalinden bahsetmeye başladı bile.
Buraya kadar her şey iyi görünüyor. Ancak Trump’ın Ortadoğu ilgisinin asıl merkezini İran’ın oluşturması bekleniyor ki, bu durumun Türkiye açısından ciddi sıkıntılar doğurması da mümkün.
Netanyahu “geçiş sürecinden” yararlanmaya kalkar mı?
Trump Başkanlık görevini resmen 20 Ocak’ta devralacak. Yani mevcut “topal ördek” konumundaki Başkan Biden yaklaşık iki ay daha Oval Ofis’te oturmaya devam edecek.
Buradaki en büyük sıkıntılardan biri İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bu geçiş sürecini kendi çıkarlarına kullanmaya kalkma ihtimali.
Netanyahu’nun “meydanı boş bulup” İran’a karşı yeni bir saldırı salvosuna girme ihtimali hem ABD’ye, hem de İngiltere’ye de olası geliyor olmalı ki, her iki ülke de bölgeye savaş uçağı yığınağı yapmaya başladı.
Burada Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren konu ise Kürecik’teki NATO üssünün durumu. İsrail ile İran arasındaki karşılıklı saldırılarda, bölgedeki NATO müttefik askeri varlığının Kürecik’i kullanıp kullanmadığı, kullanıyorsa bunu nasıl yaptığı muamma.
Bu açıdan bakınca, İran’ın doğrudan kendisine saldırı yapılan bu ortamda gözünü komşu Türkiye’ye çevirmesi, Ankara-Tahran arasında gerilim yaşanması olasılığı büyük.
Üstelik 20 Ocak’ta Başkanlığı devralacak olan Trump’ın da Ortadoğu’da İran’ı hedef alacak politikalar izlemesi de neredeyse kesin gibi. Trump’ın etrafındakiler daha şimdiden İran’ın kolunun kanadının kırılması gerektiği yönünde açıklamalara başladılar bile.
Trump’ın ilk Başkanlık döneminde ABD’nin İran politikasını yürüten, 20 Ocak’a kadar olan “geçiş dönemi ekibinde” de yer alması beklenen Amerikalı diplomat Brian Hook “Trump’ın İran’da rejim değiştirme hevesinin olmadığını, ancak Tahran yönetiminin bölgedeki etkisinin kırılması gerektiğini vurgulayan bir açıklama yaptı.
Trump yönetiminin izleyeceği İran’a baskı politikasının Türkiye’yi de etkilememesi imkânsız. ABD’de görülen İran’a Amerikan yaptırımlarının delinmesine ilişkin Halkbank davası bu etkinin somut örneği. Gerisi de gelebilir. Ankara’yı mevcut durumda “bölgesel rakip” olarak gören Tahran’ın tavrının “gerginliğe” evrilme ihtimali de işin cabası olur.
Hamas’ın durumu ne olacak?
Trump’ın Ortadoğu politikalarında Türkiye’yi zorlayacak bir başka unsur ise Hamas’ın durumu olacak gibi duruyor. AK Parti hükümeti Hamas’a verdiği kayıtsız şartsız desteği, İsrail’in suikastla öldürdüğü Hamas yetkilisi İsmail Haniye’yi Cumhurbaşkanı düzeyinde ağırlayarak, öldüğünde de yas ilan ederek göstermişti.
Şimdilerde Hamas’ın Gazze dışındaki temsilciliğine ev sahipliği yapmakta olan Katar’ın, bu örgütü “kibarca kapıya koymaya hazırlandığına” ilişkin bilgiler gelmeye başladı. Katar Hamas yetkililerinden ülkeyi terk etmelerinin istendiğine ilişkin haberleri yalanlamış olsa da, buna “şimdilik” kaydını düşmekte fayda var. Katar’ın Hamas’ı dışlama ihtimali, AK Parti hükümetini Hamas’ı Türkiye’ye davet edip etmemek konusunda büyük bir ikilem içinde bırakabilir; Bir yanda iç politik söylemlerdeki kullanışlı olabilecek Hamas ev sahipliği, diğer yanda ABD’de Başkanlık koltuğuna oturacak olan Trump’la daha ilk günden arayı bozma ihtimali. Zor karar.
Tüm bunlara Trump’ın 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturduğunda Ankara ile Tel Aviv’i barıştırmak için adım atma olasılığını da eklemek gerek elbette; Mavi Marmara sonrasında yaşananlar hala hafızalarda.
Dönemin Amerikan Başkanı Obama’nın aracılığında, Mavi Marmara meselesinin ardından “barışmaz” denilenler barışmış, Türkiye’de İsrailli yetkililere açılan tüm davalar “tazminat karşılığında” düşürülmüştü. Trump’ın da benzer bir “barıştırma salvosuna” kalkışması ihtimali var. Üstelik Trump “al-ver” ilişkisini de, havuç-sopa politikasını da seven bir siyasetçi.
Kim bilir Ankara’ya “barışma karşılığı” neler vaad eder ?