Yıldönümleri, ilgili oldukları alanlarda geçmişte neler cereyan ettiği ve gelecekten neler beklenmesi gerektiğine odaklanmak için fırsat yaratırlar. Birkaç gün geçince medya ve kamuoyunun gündemini diğer önemli konular doldurmaya başlar. Rusya-Ukrayna savaşının birinci yıldönümü sonrasında da durum farklı seyretmedi. Tabii, bu savaşın tüm dünyanın dikkatini çekmeğe devam edeceği gerçeğini gölgelemiyor. Ne de olsa, Rusya’nın Soğuk Savaş sonrası sınırları zor kullanarak değiştirme girişimine karşı Batı’nın direnme kabiliyetini ölçen bir sınavla karşı karşıyayız. Ayrıca, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminden önce çok korkulan Rus askeri güç ve kabiliyetlerinin derinliğinin ölçüldüğü bir sınav yaşıyoruz. Son olarak, Çin’in bir aşamada Rusya’nın yardımına mı koşacağı yoksa küresel istikrarı korumak için onu yatıştırmaya mı çalışacağını da göreceğiz.
Şimdiden dünyanın dikkati diğer bazı önemli konular üzerinde yoğunlaşmaya başlamış bulunuyor. Bunlardan biri de, Türkiye’nin ve bir oranda da Macaristanın dışında tüm üyelerin memnuniyetle karşıladığı İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması sorunudur. Bu iki ülkenin üyelik başvuruları diğerleri tarafından hızla onaylanırken, Türkiye ve Macaristan acele etmemişlerdir. Görünüşe göre, Macaristan kısa bir süre içinde onayını verecek, onayı beklenen tek ülke Türkiye kalacaktır. Sorun nedir? Daha sürecin başından itibaren Türkiye üyelik için başvuran iki ülkeye, eğer güvenlikleri tehlikeye düştüğü zaman Türkiye’nin de yardımlarına koşacağı bir savunma camiasına girmeyi arzuluyorlarsa, o zaman Türkiye’nin aleyhine gördüğü bazı hasmane politikaları izlemekten vazgeçmeleri gerektiğini açıkça bildirmişti. İsveç ve Finli yetkililer Türk muadilleri ile buluşarak Türkiye’nin şikayetlerini dinlemiş ve cevaplamaya çalışmışlardır. Bazı durumlarda izledikleri siyasetleri ve uygulamaları değiştirmeyi vaat etmişler, diğerlerinde sahip oldukları değerlerin, anayasalarının ve ülke siyasetlerinin Türkiye’nin bekleyişlerine cevap vermelerine imkan vermediğini bildirmişlerdir.
Vardığımız aşamada, Türk hükümeti Finlandiya’nın attığı adımları tatmin edici bulduğunu ve bu ülkenin üyeliğini onaylamağa hazır olduğunu ifade etmesine karşılık, İsveç’in daha birçok hususu yerine getirmesi gerektiğinde ısrar ediyor. Genel değerlendirmelere göre, Fin hükümetinin ifası istenen hususlar dar kapsamlı ve sayıca azdı. Dolayısıyla Finlandiya’nın Türkiye’nin bekleyişlerine cevap vermesi nispeten kolay olmuştur. İsveç’in durumu biraz farklıdır çünkü bu ülke sadece Kürt kökenli büyük bir nüfusu barındırmamakta, aynı zamanda amacına terör yoluyla ulaşmayı benimseyen PKK kadrolarına ev sahipliği yapmaktadır. PKK aralarında İsveçin de yer aldığı birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Türkiye, İsveçin PKK’nın terör örgütü olduğunu usulen beyan etmekle birlikte, onu durdurmak için hiçbir adım atmamasından şikayetçidir. Kısa bir süre önce İsveçli bazı güvenlik yetkililerinin, PKK’nın ülkelerinde önemli miktarda para topladığı ve bunu PKK faaliyetlerini desteklemek üzere ülke dışına gönderdiğine dair beyanları, Türkiye’nin şikayetlerinde haklı olabileceğine işaret ediyor. İsveçin bu işlere geçmişte izin vermiş olması (ve muhtemelen bunun devam ediyor olması), buna karşılık İsveç’in yapılanlara demokrasiyi bahane etmesi tamamen samimiyetsizlik kokmaktadır.
PKK’nın İsveç’ten kapsamlı finansman sağlaması aslında İsveçin Türk yakınmalarına karşı sergilediği daha kapsamlı duyarsızlığın sadece bir parçasını oluşturuyor. Bu sütunda bir süre önce yazılanların tekrarı pahasına olsa da hatırlatalım ki, aşırı sağcı bir provokatörün Türk Büyükelçiliği karşında Kuran’dan sayfalar yırtarak yakmasına izin verilmesi ve bunun demokrasinin gereği olarak savunulması iki nedenle havada kalmaktadır. İlkin, bir başka şahsın İsrail Büyükelçiliği önünde benzer bir eylemde bulunmasına izin verilmemiştir. İkinci olarak, bazı kişilerin Türkiye Büyükelçiliği önünde aynı eylemi tekrarlamasına da izin verilmemiş, ilk eyleme neden izin verildiği sorusu ise cevapsız kalmıştır. Kendi hükümetlerine fazla hayranlık duymayan Türkler bile İsveç hükümetinin ülkelerine küstah bir tavırla yaklaştığını, sorunlar karşısında duyarsızlık sergilediğini, sadece baskı karşısında bölük pörçük bazı adımlar attığını düşünüyorlar. İsveç’ten beklenen müstakbel müttefiklerini tatmin edecek bir siyaset değişikliğine gitmesi, Türkiye’nin şikayetlerini tek tük adımlar atarak geçiştirmeğe çalışmaktan vazgeçmesidir.
ABD, NATO, İsveç ve Finlandiya, Türk hükümetinin kararını bir an önce değiştirerek iki aday ülkenin NATO’ya girmesini onaylamasını beklemektedirler. Her ne kadar üyeliğinin hemen onaylanabileceği belli olmuşsa da, Finlandiya İttifaka İsveç’le eşzamanlı girmek konusunda ısrarlı görünmektedir. Gelecek hafta Türk diplomatları Brüksel’de İsveçli ve Finli muadilleriyle buluşacaklar. Türkiye şimdiden İsveç’in attığı adımları yeterli bulmadığını ifade etmiştir. İsveçin umulmadık radikal adımlar atarak Türkiye’yi tatmin etmeye yönelmesi beklenmediğine göre, Finlandiya’nın NATO’ya İsveç’le eşzamanlı girmekteki ısrarını yeniden değerlendirmesi gerekebilir. Her halükarda, 11-12 Temmuz’da Vilnius’ta yapılacak NATO toplatısından önce bir hayli zaman vardır ve görüşmeler devam edecektir.
Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini engellemesinin Türkiye’ye azımsanmayacak bir maliyeti olmaktadır. Ancak bu işin İsveç, Finlandiya ve NATO için de maliyetleri olduğu unutulmamalıdır. Türkiye’nin şikayetlerine tatmin edici cevaplar vermeden İsveç üye olsun diye Türkiye üzerinde baskı kurmak sonuç getirmeyecektir. Tüm taraflar, her birinin rahatsızlıklarını giderecek çözümler aramaya devam etmek mecburiyetindedirler. Ukrayna’da yaşananlar, tüm Avrupa ülkelerine Rusya’nın zor kullanarak sınırları değiştirme girişimlerine karşı ortak bir çerçeveye ihtiyaçları olduğunu göstermiştir.