Seçimlerin sonuçları daha açıklanmadan “Türkiye’nin yeni öyküsü ne olacak?” Diye sormuş ve yönetimde kim olursa olsun, bunun için adımlar atılması gerektiğini vurgulamıştım.
Yeterli bir süre geçti ama Türkiye’yi geleceğe taşıyacak öykünün ne olacağı hala çok net değil… En azından bu konuda açıklanan bir yol haritası yok. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in çeşitli toplantı, röportajlarda yaptığı açıklamalarda daha çok para politikaları ve enflasyonla mücadele vurgusu ön plana çıkıyor. Mehmet Şimşek’i de uzun yıllardır tanıyan biri olarak, yangını söndürmeye çalıştığını ve bunun için çok çalıştığını görüyorum. Bunun için konuşmak yerine eyleme dökmeye, dağılan dükkânı toplamaya çalışıyor. Geleneklerimizde olduğu gibi, bir program ya da benzeri yaklaşımı henüz görmedik. Program yaklaşımlarını o kadar yıprattık ki, baktığınızda her program altı boş çıkınca çok anlamı da kalmadı. Mehmet Şimşek’in o yüzden önce netice almak istediğini düşünüyorum. Parasal sıkıştırma ve enflasyon öncelikte yer alıyor. Bun konudaki konuşma sırası da genellikle Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’a bırakıyor.
Ancak iyi öykü kaynağı getirir
Sorun şu ki Türkiye’nin bir dengeye gelmesi için kaynağa ihtiyacı var. Bunu nasıl ve nereden bulacak? Eğer bulamazsanız bunu büyük oranla zamlarla kapatmaya çalışıyorsunuz. Satır aralarından aldığımız, çeşitli kaynaklardan duyduğumuz beklentinin önemli bölümü dışardan gelecek kaynağın, özellikle doğrudan gelen sermayenin oranının artırılması. Burada çok rakamlara girmek istemiyorum ama Türkiye bu açıdan tarihin en kötü dönemini yaşıyor. Uluslararası yatırımcılara, fonlara sunumlar bu yüzden yapılıyor. Mehmet Şimşek biraz beklemedeler, bekleyip görmek istiyorlar diyor. Evet para politikalarında istikrar ve rasyonel gerçekler üzerine kurulmuş bir ekonomi politikası tabii ki önemli… Tabii bunu görmek isteyecekler çünkü biz orayı hiç iyi yönetemedik. Ama işte bu noktada Türkiye’nin ihtiyacı olan gerçek kaynakları getirmek sadece bununla olmuyor. Hisse senedi gibi, Türkiye’nin hisselerine yatırım yapacakların baktığı konu Türkiye’nin gelecek öyküsü… Eğer bu öykü iyiyse yatırım yapılabilirse, Türkiye’nin değeri de yükselecek.
Öykü bir gelecek stratejisidir
Burada Türkiye’nin öyküsü dediğimiz, ülkenin gelecekte alacağı rolle ilgili gelecek stratejisidir. Türkiye gibi ülkeler için bu daha da önemli, çünkü kaynaklar gördüğünüz gibi çok sınırlı. Tabii Arap ülkelerinden de belirli kaynaklar elde edilebilir ve yatırımlar çekilebilir. Ama dostluklarla kaynak çekmek bir yere kadar. Bugün petrolün tembelliğine alışmış Körfez Ülkeleri bile artık gelecek stratejilerine yatırım yapıyor. Tüm dünyada gıda ve su kaynaklarına, teknolojiye yatırımı önceliğe alıyor petrolsüz döneme hazırlanmaya çalışıyor. Herkes gelecek öykülerine odaklanıyor. Diğer taraftan parasal politikalardaki istikrar tüm bu senaryolar içinde zaten temelde olması gereken bir zorunluluk. Önemli olan bu temel üzerinde nasıl bir ülke stratejisi ve ülke rolü oluşturduğunuz. Gelen buna gelecek, çıkartmalar yaparak para çekmek çok sürdürülebilir değil.
Gelecek vizyon ortaya koymalıyız
O zaman Türkiye’nin yeniden yatırım çekebilen, paranın gittiği bir ülke olması için evet öncelikle rasyonel politikalara dönüş yapması zorunlu. Bu süreci yaşamalıyız, enflasyonu bir an önce kontrol altına almalıyız. Ancak bundan sonrası için Türkiye’nin yeni gelecekteki yeni rolü ne olacak? İşte bunu ortaya koymak zorundayız. “Biz bu işi iyi yöneteceğiz. Türkiye genç nüfusuyla, potansiyeliyle geleceği parlak bir ülke”. Evet buna inanıyoruz ama bununla ilgili vizyon ortaya koymadan, yol haritasını netleştirmeden, sürdürülebilir bir ekonomi ve iyi bir yatırım ortamı yaratmak çok da mümkün değil… Bunu oluşturmadığınızda yapılanlar da değerini bulmuyor. Hep örnek veriyorum savunma sanayiinde 20 senede uygulanan stratejileri uzun vadeli tüm ekonomi ve endüstriler için istikrarlı ve sürdürülebilir biçimde uygulamak gerekir. Tabii yeni rasyonel gerçekler ve doğru kararlar, doğru stratejilerle…
2030 kırılma çağına hazır olmalıyız
Geleceğin dünyası şu anda oluşuyor. 2030 yılı, yeni bir dünyanın oluşumu için kırılma dönemi olacak. Yapay zekalar, yeni üretim biçimleri, farklı bir yaşam modeli bizi bekliyor. Burada Türkiye’nin yeni rolü ne olacak? Daha önce yazdım yine burada bir satırla aktarayım, artık yaratıcılık, yenilikler ve girişim ekonomisi kaynak yaratabileceğimiz tek yer… Türkiye’nin tüm gücünü geleceğin teknolojilerine vererek, kaynaklarını burada kullanması artık bir zorunluluk. Yoksa geleceğe yetişemeyeceğiz… Pek çok sektörde dikeyde bunu yapmak zorunlu. Sektörel reformlar, stratejik alanların belirlenip netleştirmek ilk atılacak adımlar. Bunlar artık çok zor değil. Şirketlerimiz zaten her alanda bunu yapmaya çalışıyor. Önlerini açmak, şirket-girişimci başarı öykülerini artırmak, yeni teknoloji ‘icat’ etmek ve bunların yapanların önlerini açmak gerekiyor. Buradaki en büyük sorunumuz ve benim başkanlık sisteminde bir türlü çözemediğim konu da bu… Gelecek misyonunu kim sahiplenecek, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası ya da maliye politikalarıyla çözülecek bir konu değil. Bunun organizasyonunu, liderliğini de yapmak önemli… Bu rolü bugünkü ekonomi-politika yönetiminde kimse üstlenmiyor. Belki en başta işte bunları çözmemiz gerekiyor. Türkiye’nin parasal ve enflasyonla mücadele politikalarıyla ilgili çok net bir yol haritası veya geleneklerimizde olduğu gibi, kısa veya orta vadeli program açıkladığını görmedik.