İyi bir hikayesi, hayali olmayan hiçbir stratejinin başarılı sonuca ulaşması mümkün değil. İletişim ve buna bağlı içerik stratejileri içinde,”story tellig”, diğer bir değişle hikaye oluşturmanın önemi büyüktür. Uzun yıllardır üzerinde çalıştığım her strateji çalışmasında önem verdiğim bu konunun başarıya ulaşmada büyük önemi var. Hikâye oluşturmak hem konuların, şirketlerin, kurumların, projelerin ya da hedeflerin iyi anlatılmasında, hem de tüm ekosistemi bu hedeflere kitleme konusunda gerçekten çok etkili. Ama maalesef pek çok kişinin yaptığı gibi konu hikâye yazmak değil, hikaye oluşturmak. Eğer öyle yaparsanız, gerçekten hikâye olur ve gerçeklerle bağdaşmaz. Önemli olan sahip olduğu özgün koşullardan ilham almak, mevcut potansiyeli, yapıyı, kendine özgü değerleri iyi okumak ona göre hikâye ve ona ana fikir yaratmaktır. Bu da hikâye yazmaktan farklıdır! Rasyonel gerçeklere dayalı, gerçek potansiyeli yansıtan bir hikâye oluşturmaktır.
Dalgalanmalar periyodik
Bu kadar yazdık ama en önemli noktaya şimdi geldik. Seçimden çıktık Cumhurbaşkanı kim olacak bilmiyorum. Ama meclis oluştu ve yeni bir dönem başlıyor. Türkiye, her 10-15 yılda bir periyodik olarak neredeyse bir ekonomik dalgalanma yaşıyor. Şimdi de böyle bir dalgalanmanın içindeyiz aslında… En son böyle bir durumu 2000’li yıllarda yaşamıştık. O zaman geçtiğimiz günlerde vefat eden Kemal Derviş liderliğinde “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” hazırlanmıştı. Orada Türkiye için de bir gelecek hikayesi oluşturulmuştu. Beğenin veya beğenmeyin, o hikâye gerçek oldu ve Türkiye o dönemde güçlü ekonomiye geçti ve yeni bir ekonomik dönem başladı. Türkiye’nin hikayesi tutmuştu. O dönem AK Parti de bu hikâyeye sarılmış uzun süre başarılı bir ekonomi yönetimi oluşturmuştu.
Türkiye için bir hikaye oluşturmak
İşte bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin yeni bir hikâye oluşturmaya ihtiyacı var. Son dönemdeki ekonomi programları bir hikâye oluşturma gücüne sahip değildi. Başta iş dünyası olmak üzere güveni tekrar sağlayacak, Türkiye’nin önündeki gelecek ile ilgili bir vizyon oluşturacak bir hikâye oluşturma ihtiyacı var. Öyle ki bu hikâyeye sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın inanması gerekli. Aksi taktirde mevcut ekonomik koşullardan sıyrılmak mümkün olmayacak. Türkiye’nin dünyanın ilk 10 büyük ekonomi arasında olması. Geleceğe yönelik teknoloji tabanında, rekabetçi bir büyüme hamlesi yapması, gerçek bir yapısal dönüşüm yaratması işte bu hikâyenin ana unsurları olmak zorunda.
Yıldız ülke potansiyeli var
Türkiye’nin yıldız ülke olma potansiyeli var. Ama geleceğe dönük bu potansiyeli oluşturabilecek bir hikayesini görmek bunu somut olarak anlatmak mümkün değil… O zaman Türkiye’nin nereye gittiğini ve gideceğini ortaya koyacak bir hikâye oluşturmaktan işe başlaması gerekiyor. Eğer buna inanırsak ekonomik politikalar, yapılacaklar zaten somut olarak ortaya çıkacaktır. Küslükler, kırgınlıklar ya da inatlar bir kenara bırakılarak bu hikâyeyi yazacak bir beyaz sayfa açmak zorundayız. Rasyonel gerçekler, Türkiye’ye özgü gerçekler ışığında bunu planlamak ve hayata geçirmek zorundayız. Türkiye’ye olan sevgimizi ancak bu şekilde bu hikâyeyi yeni nesillere, çocuklarımıza aktararak ortaya koyabiliriz.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı
Bakın 2001 yılında Kemal Derviş önderliğinde hazırlanan programda neler yer alıyordu. Bazı gerçeklerin Türkiye’nin kronik sorunları olduğunu buradan da rahatlıkla görüyoruz:
-Yeni programın temel amacı kur rejiminin terkedilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı süratle ortadan kaldırmak ve eşanlı olarak bu duruma bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmaktır.
-Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının hedefleri nelerdir?
Mal Piyasası, Para Piyasası Arz ve talep dengesini sağlamak, Kamu açıklarını en düşük seviyeye indirmek, Özel kesim girişimciliğini desteklemek, Devletin ekonomik müdahalesini azaltmak, Serbest piyasanın işleyişini sağlamak, Ödemeler dengesi açıklarını kapatmak, Ekonomiyi dış rekabete açmak.
- Son 25 yılda yaşadığımız kronik yüksek enflasyon ve kamu açıkları Türkiye’nin potansiyelini tam olarak kullanmasını ve atılım yapmasının önünde önemli bir engel oluşturmuştur. Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifinden bakıldığında Türkiye’nin en kısa sürede enflasyon sorununu kalıcı bir bicimde çözmesi, kamu dengesini sağlıklı bir yapıya kavuşturması ve istikrarlı bir büyüme ortamına girmesi zarureti vardır.
-21. Yüzyılda güçlü̈ ve saygın bir devlet olabilmek için üretken ve güçlü̈ bir özel sektörün, sağlıklı bir piyasa ekonomisi için de sosyal destek ve yasal denetleme görevini yapan bir devletin önemi çok iyi anlaşılmıştır. Güçlü̈ ekonomiyi güven içinde çalışan bir özel sektör, etkin bir devlet ve geniş̧ bir toplumsal dayanışma yaratacaktır. Özlemimiz, hedefimiz ve Türkiye’nin hak ettiği de budur.
O zamanlar ortaya konan bu perspektiflerle bugün ihtiyacımız olanlar arasında çok fark yok. Bu konularda hep başladığımız noktaya geri dönüyoruz. Hiç yol almıyor değiliz ama çok daha büyük bir potansiyeli gerçekleştirip yeni bir hikâye yazabiliriz.