Türkiye’nin tanıtım politikaları

Muhterem İLGÜNER MARKA ŞEHİR; Gün Bugün!

Türkiye’nin tanıtım çabaları dosyası oldukça kabarıktır. Ancak yeterince başarılı olunamamıştır. Büyük fotoğraf ortaya konmadan uygulamaya sokulan ve bir diğeri ile eş güdümlü ve yüce amaca yönelik olmayan tanıtım çalışmaları vakit ve nakit kaybına neden olmuştur. Turizm alanında yapılan çalışmalara bir süre sonra ürün ve hizmetleri tanıtmak için kurulan tanıtım gruplarının çalışmaları da eklenmiştir; Fındık Tanıtım Grubu, Zeytinyağı Tanıtım Grubu, Narenciye Tanıtım Grubu ve daha niceleri. Cindy Crawford, Naomi Campell gibi tanıtım yüzlerine ödenen milyon dolarlar, Moskova meydanlarında verilen konserler, “yakalarsam muck muck” nağmeleri hoşluklar yaratmış ancak beklentiler karşılanamamıştır. 2018 yılında tüm tanıtım grupları kapatılmış onun yerine Türkiye Tanıtım Grubu kurulmuştur. Bu grup logo-slogan olarak “Discover the Potential”ı kullanmaktadır. Turizm tanıtımında ise “lale” logosu kullanılmaktadır. Yıllar önce bu konu üzerine eğilmiş hatta bir gazete ile birlikte küçük bir deneme de yapmıştık: Sultanahmet Meydanı’nda turistlere turizm bakanlığının hazırladığı lale logolu broşür ülke adı kapatılarak gösterilmiş, hangi ülkeye ait olabileceği sorulmuştu. Sonuç yüzde 100 Hollanda! Uydudan çekilen fotoğraflarda lale tarlalarının gözüktüğü tek ülke Hollanda. Lale o ülkede bir kültüre bürünmüş. Yüzlerce yıl önce bizden oralara gitmiş olması mazide kalan bir hikaye. Gerçek ise lalenin sahibinin Hollanda olması. Hollanda yılda 2 milyardan fazla lale ihraç ediyor. Biz ise yılda bir kez o da İstanbul’da lale festivali düzenliyoruz. Hepsi bu. Hazin!

Esas yanlışlık bunlardan ibaret değil. Tüm tanıtımı merkezi yönetim üstlenmek ve yürütmek istiyor ve doğal olarak genelleyen bir yaklaşım uyguluyor; tümdengelim. Genel peşin kabullerden yola çıkılarak karara varılıyor.

Türkiye gibi dolu-dolu bir ülke zengin fırsatlarını dünya ile paylaşma şansı bulamıyor. Şehir yönetimleri de bu konuda girişken davranmıyor; “bırakın biz yapalım” demiyor.

Hazır devlet yapıyorsa kendimi ne diye zora sokayım ki? Denizli havlusunu “Türk Havlusu” olarak tanıtıyor, Denizli bundan bir şey kazanmıyor. O kadar da ihtiyacı varken. Malatya her yıl değilse bile iki yılda bir yakınıyor; “kayısı para etmedi!” Buna rağmen “Malatya Kayısısı” diye bir çaba ortada yok.

Türkiye kendini güzel görüntüler, büyük bütçeler ile tanıtıyor. Amaç, yüzbinleri, milyonları ülkeye cezbetmek. Sonuçta birileri belli süreliğine bir tatil satın alacak, hepsi bu. Bu hikâye böyle sürmemeli, bir noktadan başlayıp tümdengelim yaklaşımı yavaş-yavaş terk edilmeli.

Parçalardan tümevarım başarılmalı. Koca ülkede üstü örtülü onca hikâye yaratıcı biçimde hayata geçirilmeli. Merkezi bütçe, şehirlerin sunacağı başarılı projelere ayrılmalı. Bunun için güzel bir deneyimi var ülkenin; TURQUALITY. Şehirler, coğrafi ürünler bir bütün gözetilerek desteklenmeli. Türkiye’nin ne kadar zengin bir ülke olduğu, meraklısı için nasıl bir hazine içerdiği ortaya serilmeli. Tüm tanıtım çabaları Türkiye algısını olumlu yönde yönetmek üzere eşgüdüm içerisinde ve biri diğerini tamamlar şekilde yürütülmeli.

Türkiye bunu başaracak altyapıya ve insan gücüne fazlasıyla sahiptir. Bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var, hepsi bu. Merkezi yönetimin bunu fark etmesi ve tanıtım politikalarında değişikliğe gitmesi gerekiyor. Aksi halde bu kadar zenginliğe sahip iken bundan tüm ulus olarak yararlanma imkânından yoksun olacağız. Hiçbirimiz bunu hak etmiyoruz.

Haftanın Olayı: JAMAICA SENDROMU

Jamaica geçen yıl 2.8 milyon turist tarafından ziyaret edilmiş. İngiliz yönetimi altında iken varlıklı İngilizlerin rağbet ettiği bu cennet ada daha sonra kitle turizminin merkezi haline gelmiş. Ziyaret eden turistlere adada kimlerle tanıştığı sorulduğunda verilen cevaplardan onları havaalanından otele götürüp getiren şoför olduğu ortaya çıkmış. Kimse Jamaica ile orada yaşayanlar ile yerel kültür ile ilgilenmemiş. Bu duruma “Jamaica Sendromu” denmiş. Sorun bakalım Antalya’ya gelen onca turiste; kaçı şehre indi, kaçı “Antalya Piyazı”nı tattı, kaçı bu topraklara zamanında “Pamfilya” dendiğini ve anlamının farklı kültürlerin, inançların bir arada yaşamak olduğunu biliyor, kaçı geometrinin babası Pergeli Apollonius’tan haberdar? Biz bu sendromu uzun yıllardır yaşıyoruz zaten.

Tüm yazılarını göster