Sezgin ERÖZBAĞ
Ekonomist, İç Denetçi
Su, tüm canlılar ve ekosistem için vazgeçilmezdir. Dünyanın yüzde 3/4’ü suyla kaplı olmasına rağmen kullanılabilir su miktarı %2,5, içilebilir su miktarı ise %1’den daha azdır.
Genel kabullere göre yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 10.000 m3’ten fazla olan ülkeler “su zengini” sayılmaktadır. Bir ülkede yılda kişi başına düşen su miktarı 1.700 m3’ten düşükse “su baskısı”, 1.000 m3’ ün altına inmiş ise “su açığı” ile karşı karşıya olduğu kabul edilmektedir.
Maalesef dünyada tatlı su kaynakları iklim değişimi, kirlenme ve nüfus artışı ile giderek kıt bir kaynak haline gelmektedir. Yapılan hesaplamalara göre 2025 yılında dünya nüfusunun yarısının su baskısı altındaki bölgelerde yaşıyor olacağı tahmin edilmektedir.
Giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılması ve teşvik olunmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 22 Mart günü 1993 yılında “Dünya Su Günü” olarak ilan edilmiştir.
BM'nin su ve sanitasyon (temiz içme suyu, atık su ve kanalizasyonunun yeterli arıtımı ve bertarafı ile ilgili halk sağlığı koşullarını ifade eder) konusundaki koordinasyon mekanizması olan UN-Water tarafından her yıl Dünya Su Günü'nün teması belirlenmektedir.
2021 yılı teması “Suyun Değeri”, 2022 yılı teması “Yeraltı Suyu” olarak kabul edilmiştir.
Güvenli suya erişim sağlık için vazgeçilmezdir. Bulaşıcı hastalıkları önlemek ve kontrol altına almak için suyun önemi yaşanmakta olan pandemi sürecinde bir kez daha anlaşılmıştır. Ancak günümüzde 2,2 milyar insanın güvenli suya erişmekte sıkıntı yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunun başlıca nedenleri arasında su kaynaklarının yetersizliği veya su altyapısının yokluğunu sayabiliriz.
Türkiye’de ise Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü verilerine göre kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2000 yılında 1.652 m3 iken, 2009’da 1.544 m3’e, 2020’de 1.346 m3’e gerilemiştir. Bu veriler bize ülkemizin kişi başına kullanılabilir su potansiyeli bakımından “su baskısı” altında yaşayan ülkeler arasında yer aldığını göstermektedir. Ülke nüfusunun 2040 yılında yaklaşık 100 milyon, kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının da yaklaşık 1.120 m3 olacağı öngörülmektedir.
Dolayısıyla Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için su kaynaklarının çok iyi korunması ve akıllıca kullanılması gerekmektedir.
Bu konuda neler yapılabilir sorusunun cevabı ise teknik ve ekonomik değerlendirmeler ile iyi uygulama örnekleri ışığında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde bellidir.
- Su kaynakları kirletilmemeli. (Dere yataklarına bırakılan kimyasal ve kirletici atıklar çarpıcı bir örnektir.)
- Suyun en fazla kullanıldığı Tarım Sektöründe damla sulama yöntemi yaygınlaştırılmalı. Diğer taraftan ev tipi alet ve teçhizat konusunda da su tasarrufu sağlayan teknolojiler hakkında kullanıcılar bilinçlendirilmeli, uygulamayı yaygınlaştırıcı mevzuat hazırlanmalı ve teşvikler geliştirilmelidir.
- Yerleşim yerlerinde; site, kampüs, kamu bina ve tesisleri başta olmak üzere yağmur suyu toplama sistemleri yaygınlaştırılmalıdır.
- Su, bir barajdan çıkıp kullanıldığı yere gelinceye kadar çeşitli kayıplara uğramaktadır. Bunlar sırasıyla buharlaşma kayıpları, sızma kayıpları ve şebeke kayıplarıdır. Özellikle su hatlarının eskimesi ve yıpranmasından dolayı meydana gelen su kayıplarının kabul edilebilir düzeye çekilebilmesi için su temin eden idarelerin bu konuda yatırım ödeneklerini arttırmaları gerekmektedir.
Sonuç olarak; Türkiye’nin su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetimini sağlamak sadece devletin ve ilgili kurumların değil aynı zamanda ülkenin bütün vatandaşlarını ve sektörlerini doğrudan alakadar eden milli bir meseledir. Su tasarrufu konusunda toplumu bilinçlendirici faaliyetlere ağırlık verilmeli, hatta bu husus eğitim müfredatlarında yerini almalıdır.