ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını resmen “soykırım” olarak tanımasının etkileri çok yazıldı, çizildi. Ancak Biden’ın bu tavrını Ankara’ya resmen bildirme yöntemi üzerinde fazla durulmadı. Oysa o yöntem, Türkiye’nin uluslararası alanda hangi “ligde” görüldüğünü de özetler nitelikte;
ABD’nin gözünde Türkiye, Suudi Arabistan ve Rusya’yla aynı ligde. Biden, 13 Nisan’da Rusya Lideri Putin’i aradı. Hemen ardından da ABD’nin Rusya’ya yönelik –seçim sürecine siber saldırılarla etkide bulunmak suçlamasıyla- yaptırımları açıkladı. Bu yaptırımlar, Biden döneminde Moskova’ya konulan ilk yaptırımlar oldu. ABD Başkanı benzer bir tavrı Suudi Arabistan’a karşı da uyguladı. Kral Salman’a telefon etti. Telefondan hemen sonra ise, Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Suudi yetkililere ABD tarafından koyulan yaptırımlar kamuoyu ile paylaşıldı.
Bu açıdan bakınca, Biden’ın 23 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp, 24 Nisan’da “soykırım” kelimesinin iki kez geçtiği açıklamayı yapması tesadüf değil. ABD Başkanı önce “nezaketen” bilgi veriyor, ardından yapıyor yapacağını.
Üst lige çıkmak için...
Şimdi Ankara’nın yapması gereken, Biden’ın ortaya koyduğu -ancak hemen hemen tüm dünya tarafından da paylaşılan- demokrasinin hiç olmadığı, ya da sadece seçime indirgendiği, insan haklarının ise “gereksiz ayrıntılar” olarak görüldüğü o “alt ligden” çıkmak olmalı.
Bunun için yapılacaklar belli. Nitekim AK Parti hükümeti de bunu farkında ki, 2021 itibarıyla reform konusunda paket üzerine paket açıkladı. Sorun, o paketlerin bir türlü hayata geçirilmemesi, hatta paketlerde yazılanların elbette Anayasa’da da olan maddelerin- tam tersinin yapılması.
“Üst lige” çıkmak için Türkiye’nin bir şekilde geçmişiyle de barışması gerekiyor; İlle de 1915 olaylarının “soykırım” olarak tanınmasından bahsetmek yanlış. Ancak Türkiye, bu kelimeyi hiç kullanmadan da kendi tarihiyle barışmanın bir yolunu bulabilir elbette.
Şimdilerde- iktidar ya da muhalefet- siyasilerden sürekli Türkiye’nin de ABD’nin yaptığı kırımları öne çıkarmasına yönelik çağrılar geliyor. Bu çağrılar ilk etapta kulağa pek hoş gelse de, şu unutulmamalı;
1- Türkiye tüm bunları daha önce yaptı, TBMM’den mesela “Amerikan yerlileri soykırımı” konusunda -bir de değil, birkaç- karar çıkartıldı. Hiçbir etkisi olmadı.
2- Zaten Türkiye bu tip kararlar çıkarsa da çıkarmasa da muhatap ülkeler/soykırımı resmen tanıyan ülkeler zaten kendi geçmişleriyle büyük ölçüde barışmış durumdalar. ABD’deki pek çok eyaletteki “köleliğe ilişkin müzeler”, Amerikan yerlilerine yapılanlara ilişkin filmler, belgeseller, kitaplar mevcut. Amerikan siyasetçileri, yerlilere karşı yapılanlar için resmen özür de dilemiş durumdalar.
Bölgesel barışma fırsatı
Bölgesel olarak ise Türkiye’nin önünde müthiş bir fırsat var ; 2020 sonunda Azerbaycan’ın Ermeni işgali altındaki topraklarını geri alması Ankara’nın Ermenistan’la sınırı açmak ve diplomatik ilişki kurmak için ortaya koyduğu şartı da boşa çıkarmış durumda. Erivan’la başlayacak bir diyalog süreci, hem Rusya’nın tahakkümü altında giderek fakirleşen bir devlet olan Ermenistan’ı rahatlatır, hem de Türkiye’nin hem ekonomik olarak, hem de siyasi açıdan işine gelir. Bu çerçevede atılacak adımların “duygusallıkla” değil, mantıkla atılması Türkiye’nin gelecek kuşaklarını da rahatlatacaktır.
Mesela şimdilerde Türk basınına Biden’ın tavrına karşı AKP hükümetinin “NATO’dan çıkmayı ele aldığı” bilgileri filan paylaşılıyor; Biden’la yaptığı o meşum telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, tam da hazirandaki NATO zirve toplantısında ABD Başkanı ile görüşmek üzere sözleştiği unutularak. Kısacası; Olan oldu. Şimdi geleceğe bakmak, Türkiye’yi gerçekten yaralayan bu “soykırım” yaftasından kurtulmak, ya da en azından etkilerini hafifletmek için atılacak adımları planlama zamanı.
Türkiye’yi, Biden’ın bile “reva gördüğü” uluslararası alandaki bu “alt ligden” çıkarma zamanı…