Türkiye’nin hali neden alarm veriyor?

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeleri yansıtan uluslararası medyayı yakından izleyen birinin, Türkiye ekonomisinin gidişatıyla ilgili olarak olumlu bir şeyler okuması ya da duyması giderek zorlaşıyor ne yazık ki. Ben, öncelikle İngilizce yayın yapan medyayı yıllardan beri yakından izleyen biri olarak bu olumsuz bakışın örnekleriyle daha sık karşılaşıyorum son zamanlarda. Bunu kanıtlayan iki taze örnek vereyim size.

“Türkiye korkunç durumda”

2009’da yayınlanan “This Time Is Different” (Bu Defa Farklı) adlı kitaplarıyla finansal krizlerin tarihine ışık tutan iki ünlü ekonomist, Carmen Reinhart ve Kenneth Rogoff , 18 Mayıs’ta Bloomberg’in web sitesinde yayınlanan söyleşide koronavirüs krizini değerlendirdi. Her ikisi de bu krizin bazı büyük Yükselen Pazar ülkelerini 2008-2009 krizinden daha olumsuz etkileyeceğini vurguladı. Bu söyleşinin yayınlandığı günlerde Dünya Bankası’nın başekonomisti olarak atanan Carmen Reinhart aynen şöyle diyor bu söyleşide: “Yükselen Pazar ülkeleri fena darbe yiyecek. Njierya korkunç (terrible) durumda, Güney Afrika korkunç durumda, Türkiye korkunç durumda. Bunlar büyük ülkeler, bunların sisteme maliyeti çok ağır olacak.”

IMF’de ve bazı diğer önemli kuruluşlarda görev yapmakta olan dört ekonomist tarafından yazılan ve 21 Mayıs tarihinde Project Syndicate web sitesinde yayınlanan “Yükselen Pazarların Gizli Borç Riski” başlıklı önemli makalede ise, önde gelen 15 Yükselen Pazar ülkesinde, finans kesimi dışındaki özel şirketlerle hanehalkının borçluluk oranları karşılaştırılıyor. Türkiye, şirket ve hanehalkı borçlarının toplam borca oranına göre yapılan sıralamada, 15 ülke arasında Meksika’dan sonra borç oranı en yüksek olan ikinci ülke. Yazıda Türkiye, Meksika ve Arjantin ‘dışında’ kalan 12 ülkede özel sektörün dış borç riskinin “taşınabilir boyutta” olduğu belirtiliyor. Ayrıca özel sektörün hedge edilmemiş döviz borçlarının yüksek olduğu ülkelerde, Fed’den ya da başka kuruluşlardan isikrarlı bir dış kaynak girişinin sağlanamaması halinde bir iflas dalgasını önlemenin zor olacağı da vurgulanıyor yazıda.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örneklerin çoğalmasını “dış güçlerin saldırısı” gibi masallarla açıklamanın, artık hiçbir inandırıcılığının kalmadığı ortada. Bu gibi örnekler çoğaldıkça Türkiye’nin acil ihtiyacı olan dış kaynağı uluslararası piyasalardan bulma şansı da azalıyor doğal olarak.

Türkiye bu duruma neden düştü?

Türkiye’nin “korkunç ülke” olmaktan nasıl kurtulabileceğini düşünürken önce Türkiye’nin bu duruma nasıl düşürüldüğünü açıklıkla ortaya koyabilmek, gerçekçi bir durum saptaması yaparak işe başlamak gerekiyor. Kendi partisini kurarak siyaset sahnesine çıkan Ali Babacan böyle bir durum saptaması yapmış geçen hafta Karar TV’de yayınlanan söyleşisinde. Özetle şunları söylemiş Sayın Babacan:

Türkiye bu krize çok zayıf bir finansal ve ekonomik bünyeyle yakalandı. Merkez Bankası’nın bir zamanlar 136 milyar dolar olan rezervi zaten 85-90 milyara, net rezerv ise 25-30 milyar dolara inmişti. Hatta bazı hesap metotlarıyla baktığımızda koronavirüs salgını öncesinde rezervin ekside olduğu görülüyordu. Şimdi son haftalarda Türkiye döviz açısından çok sıkışmış durumda. Bir yandan Merkez Bankası sürekli para basıyor ve bütçe açığını ancak öyle karşılıyor. Ama para bastıkça bunun karşılığında döviz yoksa paranın değeri düşüyor. Değeri çok düşmüş bir Türk lirası var şu anda karşımızda.

Pekiyi ne yapıldı bugüne kadar? Sermaye hareketleriyle ilgili, döviz transferleriyle ilgili ve uluslararası finans kuruluşlarının Türkiye ile olan işlemleriyle ilgili ciddi kısıtlamalar getirildi. Aslında Türkiye’nin finans piyasası kademe kademe dışarıya kapatıldı. Bu ne yapıyor? Türkiye’den döviz çıkışını bir miktar frenliyor ama döviz çıkışını frenleyen bir ülkenin yarın dünyadan nasıl döviz sağlayacağıyla ilgili büyük bir soru işareti oluşuyor. Eğer Türkiye’ye para getiren insanlar ben paramı geri alabilecek miyim diye sormaya başlarsa Türkiye uzunca bir süre uluslararası sermaye çekemeyebilir. Güveni zedelediğiniz zaman onun yeniden oluşması yıllar alır. Günü kurtarmak için yapılan işlerin uzun vadede Türkiye’nin kredibilitesini, Türkiye’nin güvenilirliğini zedelememesi lazım. Türkiye’de şu anda “Bugün paçayı kurtaralım, kuru bir yerlerde tutalım, gerisini sonra düşünürüz” yaklaşımı var, bu doğru değil. Türkiye acilen orta vadeli bir program ortaya koyup farklı bir anlayışla dünyaya güven veremezse bugün swap ya da başka yöntemle 5 – 10 milyar dolar bulsa da bunun etkisi sınırlı kalır.

DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan’ın, dış dünyanın ve uluslararası finans çevrelerinin Türkiye’deki gelişmeleri kaygıyla izlemesinin nedenlerini anlamamıza yardımcı olarak görüşleri bunlar. Hemen belirteyim ki Ali Bey ile yıllardır görüşmedim. Partisinin hiçbir etkinliğine de çağrılmadım ve katılmadım. Türkiye’yi çıkmaza sürükleyen siyasetçilerden yaka silken bir gazeteci olarak adımlarını ilgiyle izliyorum ve siyasette tutunmasını diliyorum.

Tüm yazılarını göster