Türkiye’nin ‘Enerji Gaz Merkezi’ olma potansiyeli ve yeni küresel gaz düzeni…

Neslihan GÖKDEMİR AĞAR Enerjide İnovasyon

Günümüz ekonomi­leri, enerjide yeni arayış ve dönüşüm­lerin peşindedir. Türkiye’nin enerji endüstrisi de bu büyük dönüşümle­rin en fazla yaşanacağı ülkelerden­dir. Küresel, bölgesel ve ulusal enerji kodları hızla farklılaşmakta, bu değişim 2023 bağlamında araştırmamız çerçevesinde tartışılmaktadır.

Önce genel olarak, Türkiye’nin ‘enerji gaz merkezi’ olma kabiliyetine odakla­nalım. Bu argümanı destekleyen konu­lara ve gaz merkezi olma potansiyeline sahip olmasını sağlayan faktörleri sıra­layalım: 

  • Türkiye, coğrafi konumu itibariyle enerji koridorlarının kesişim noktasın­da bulunuyor. Doğalgaz tedarik kaynak­ları ve pazarların / kıtaların birleştiği bir kesişimde… Bu nedenle, ‘transit geçiş’ ve ticaret açısından önemli bir konumda.
  • Doğalgaz kaynaklarına yakın; Ka­radeniz sahasındaki gelişmelerin öne­mi ve geleceği perspektifinden konunun önemi ve değeri büyük. Türkiye siyasi ve ekonomik açıdan istikrarlı bir NATO ülkesi görünümünde; enerji yatırımla­rı için güvenilir bir ülke olabilecek özel­liklere haiz.
  • Türkiye siyasi ve ekonomik açıdan istikrarlı bir NATO ülkesi görünümün­de… Enerji yatırımları için güvenilir bir ülke olabilecek özelliklere sahip.
  • Türkiye, coğrafi konumu itibariy­le enerji koridorlarının kesişim nokta­sında. Doğalgaz tedarik kaynakları ve pazarların / kıtaların birleştiği bir kesi­şimde ve zaten hali hazırda pek çok pro­je realize edilmiş durumda… Bu neden­le, ‘transit geçişler’ ve ticaret açısından önemli bir konumda. Türkiye geniş bir enerji altyapısına sahip ve enerji ticare­ti için gerekli olan boru hatları ve doğal­gaz depolama tesisleri gibi stratejik altyapılara da sahip. Enerji ticareti için önemli bir köprü konumunda. Büyük bir enerji tüketici pazarı var ve enerji talebi her geçen gün yükseliyor.
  • Dünyamız çevresel performans, enerji güvenliği ve fiyat-maliyet-reka­bet parametrelerinde yeni bir optimi­zasyona giderken, temiz enerji teknolo­jilerinin ülkemiz şartlarında uygulan­ması, finansal ve yatırımsal zorlukların günümüz küresel şartlarında hızla ber­taraf edilmesi de büyük bir önem taşıyor. Bu bağlamda, ‘doğalgaz ve karbonsuzlaşma’ ile ‘mavi hidrojen’ ilişkisi de öncelikle odaklanılması gereken konuların başın­da yer alıyor. Bütün bu tartışmaların sek­törel bir perspektifte endüstriyel bir ba­kış açısı ile analiz edilmesi yaşamsal.
  • Ülkemiz; ‘Sürdürülebilir Kal­kınma Hedefleri’ bağlamında; küresel enerji ve iklim etkenli uzun bir Net-Sı­fır yolculuğunun içinden geçiyor… Oluş­turulacak senaryolarda, 2030 ve 2050 durakları mühim; herkes için uygun fi­yatlı, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerjiye erişimin sağlanması ‘enerjide gaz merkezi’ olma hedefiyle de yakından örtüşüyor.
  • Sıraladığımız bütün bu özellikler; Türkiye’nin enerji üreticileri ve tedarik­çileri açısından önemli bir piyasa oyun­cusu olma özelliğine ve potansiyel vurgu yapıyor. Türkiye’nin ‘enerji gaz merkezi’ konumunun güçlendirilme­sinde, elbette bir dizi zorluk da söz ko­nusu… Bu zorluklar enerji stratejilerinin geliştirilmesi, rekabetçi bir piyasa yapı­sı, enerji politikalarının sürdürülebilirli­ği, finansman ve yatırım cazibesi, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gibi ko­nularda düğümleniyor.
  • Bir de kuzeyimizde devam eden Rus­ya ve Ukrayna Savaşı bütün bu belirsizlik ve zorlukları arttıran parametreler ara­sında yer alıyor.
  • Cam, demir çelik, alüminyum gibi enerji yoğun sektörler için özel bir yol haritası çıkarılması şart. Bu çerçevede doğalgazın önemi, temiz enerji yatırım­larını teşvik edecek bir yapıda ilerlen­mesi ‘doğalgaz ve hidrojen’ ilişkisinin vurgulanması ayrıca büyük önemde.
  • Son olarak, düşük karbon ekono­misine geçişte; kurum ve ürün bazında stratejilerin belirlenmesi ve riskler için adaptasyon stratejileri geliştirilmesi, bütün bu yapıların doğal gaz merkezi ol­ma misyonunu nasıl etkileyeceğine ba­kılarak teknolojik altyapı hazırlıklarının gözden geçirilmesi ve etkilerinin hesap­lanması kaçınılmaz.
  • 2023 bağlamında, gelinen noktayı ve atılan adımları doğru değerlendire­rek, Türkiye’nin enerji sektöründe ata­cağı uzun vadeli yatırım ve politikalarla enerji gaz merkezi olma potansiyeline erişip erişemeyeceğini çok iyi değerlen­dirmesi şart.
  • Türkiye’de tüm paydaşlarla etkile­şimli holistik bir yapı kurulması, Tür­kiye’ye özgü senaryo hazırlıklarının bu alanda inşası ve oluşturulacak yeni bir yol haritası oldukça önemli.

Doğalgaz sektöründeki değişimlerin sektör firmaları tarafından nasıl algılan­dığı ve yönetildiği de stratejik konular arasında; enerjide karar vericilerin küre­sel trendlere bakışı ve karşılaşılan zorluk ve fırsatlarla tecrübesi önemli sonuçlar ortaya koyuyor. 

Küresel jeopolitik bağlamda, bu yeni dengesizlikler çağında, Türkiye’nin bü­yük enerji şirketlerinin üst düzey karar vericilerinden toplanan görüşlerin bir çıkarımı da şöyle: 

  • Sorularımızı yanıtlayan üst düzey karar vericilerin çoğunluğu, Türkiye’nin keşfi olan Karadeniz doğalgazının pi­yasaya girmesinin Türkiye’yi gelecekte ‘doğalgaz merkezi’ olma hedefine daha çok yakınlaştıracağı görüşünde.
  • 2020 yılında Fatih Sondaj Gemisi ile Sakarya Gaz Sahasında yapılan 320 mil­yar metreküp doğal gaz rezervinin bu­lunması ve bulunan rezervin 700 milyar metreküpü geçmesi ülkemizi net ithalat­çı konumundan kendi gazı olan, üretim yapan ve oyun kurucular arasında yeri olan bir ülke konumuna getirdiği açık­lanıyor.
  • Ayrıca Karadeniz gazının yaklaşık 2,5 yıl gibi rekor sürede üretime sokul­ması da önemli bir başarı olarak değer­lendiriliyor. 1’inci fazında günlük 10 mil­yon metreküp, 2027 yılından itibaren 2’nci fazın devreye girilmesiyle günlük 40 milyon metreküplük üretim hedefi­nin bulunduğu kaydediliyor. Böylece 5 yıl içinde toplam doğal gaz tüketiminin yaklaşık %25’inin yerli üretimle karşıla­nabileceği aktarılıyor.
  • Mevcut durumda doğal gaz talebinin hemen hemen tamamının ithalat yoluy­la alındığı düşünüldüğünde, yerli gazın ülke ekonomisine çok büyük bir katkı­sının olması bekleniyor. Yeni sahalarda yapılan çalışmaların da olumlu sonuç­lanması durumunda, gelecekte ülkemi­zin doğal gaz ihraç eden bir ülke konu­muna yükselebileceği vurgulanıyor.
  • Karadeniz gazının piyasaya girmesi, doğal gaz ticaret merkezi ya da referans ‘hub’ olma hedefine ulaşmada önemli bir araç olarak görülüyor. Dünya çapın­da doğalgaz ticaret merkezleri ya da refe­rans hub’lara bakıldığında yerli üretimin payının çok önemli olduğu gözleniyor. Rekabetçi, şeffaf, serbest piyasa meka­nizmalarının işlediği ve piyasa aktörleri­nin ayrım gözetmeksizin gaz altyapısına erişiminin sağlandığı bir piyasanın do­ğal gaz ticaret merkezi olmanın olmaz­sa olmazı olarak görüldüğü açıklanıyor.
  • Türkiye’nin farklı gaz kaynaklarına yakınlığı ve bu kaynaklarla arasındaki boru hatlarının kapasitesi, LNG termi­nalleri ve yerli gaz kaynakları düşünül­düğünde doğal gaz hub’ı olması için çok iyi bir pozisyonda olduğu anlatılıyor.
  • Piyasa şartlarının, piyasadaki oyun­cu sayısının artırılması yönünde gelişti­rilerek serbest ve rekabetçi bir ortam ya­ratılması durumunda bir doğal gaz tica­ret merkezi olunabileceği sonucu çıkıyor.

 
TÜRKİYE ENERJİ ENDÜSTRİSİ, HİDROJENE, GELECEKTEKİ YAKIT ALTERNATİFLERİ İÇİNDE EN ÖNEMLİ ROLÜ VERİYOR

  • Araştırmalarımızda, son dönemde çokça konuşulan hidrojenin, nakliyeden sanayiye çeşitli sektörlerde kullanımı en önemli potansiyel taşıyan yakıt oldu­ğu da ifade edildi.
  • Hidrojen ve gelişmiş biyoyakıtların gelecekteki yakıt karışımında önemli bir rol onayacağı görüşü çoğunlukta.
  • Hidrojen ayrıca enerji santralleri için yakıt, sanayi için bir besleme sto­ku olarak kullanılabilecek temiz ve çok yönlü bir enerji taşıyıcısı olması ne­deniyle temiz ve düşük karbonlu bir enerji sistemine geçişi mümkün kıla­cak önemli bir potansiyele sahip. Örne­ğin, bu konuda önemli atılımları bulu­nan, 90’lı yıllardan bu yana hidrojenin yakıt olarak kullanımı için çalışmalar yapan Shell; ABD’de, İngiltere’de ve Al­manya’da açtığı istasyonlarda hidrojenli araçlar için yakıt sağlandığını ifade etti.
  • Hidrojen, artan taşıma talebini kar­şılamak açısından da büyük bir potansi­yele sahip. Hidrojen yakıt hücreli elekt­rikli araçların yakıt ikmali sadece birkaç dakika sürüyor ve egzoz borusundan se­ra gazı üretimi olmuyor. Tek emisyon ise su buharı... Ve eğer hidrojen yenilenebi­lir enerji kullanılarak üretilirse, bu araç­ların yakıtları yaşam döngüsü boyun­ca emisyonsuz kalacağı sonucu çıkıyor. Hidrojenin özellikle taşımacılık sektö­ründe kullanımı konusunda gerekli alt­yapının oluşturulması için küresel bo­yutta yatırımlar görülüyor. Hidrojen projeleri karayolu taşımacılığı, çelik ve çimento gibi sektörlere hizmet verecek şekilde genişletiliyor.
  • İklim değişikliğiyle mücadele, tüm dünyada öncelikli olarak ele alınması gereken bir sorun. Gezegenimizin gele­ceği için küresel ısınmanın Paris Anlaş­ması’nda da kabul edildiği üzere, 1.5°C derecenin altında kalması gerekiyor. Bunun için de başta karbondioksit ol­mak üzere emisyonların azaltılması, sonunda da ‘net sıfır’ olması gerekiyor. Bunu yaparken de enerji tüketiminden oluşan salınımların enerji güvenliği ve ulaşılabilirliğini de garanti ederek dik­katle azaltımı gerekiyor.
  • 2050 yılına kadar net sıfır emisyon­lu bir enerji şirketi olma hedefinde adım adım ilerleyen enerji kuruluşlarının 2030 hedeflerini nasıl tutturacağına en­dişe ile bakılıyor.
  • Şirketler, hedeflerini önleme, azalt­ma, giderme ve dengeleme adımları ile 2050 yılına kadar ‘net sıfır’ emisyonlu bir enerji şirket olma yönünde özetli­yorlar. Global ve ulusal etkileşimlerle ilerleyen dönüşümdeki öncü şirketlerin işbirliklerinin sektördeki motivasyonu artırabileceği rahatlıkla gözleniyor.
  • Sektör firmaları; net sıfır emisyon­lu bir enerji şirketi hedeflerini; operas­yonlardan müşterilere sundukları ya­kıtlardan ve diğer enerji türlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmak an­lamına geldiğini vurguluyorlar. Ayrıca, azaltamadıkları emisyonları teknoloji kullanarak yakalamak ve depolamak ve­ya bunları ofsetlerle dengelemenin öne­mine de vurgu yapıyorlar.
  • Dünya çapında müşterilere kullan­dıkları enerji ürünlerine düşük ve sıfır karbonlu alternatifler belirleme ve kul­lanma konusunda yardımcı olmaya ve yeni enerjilere olan talebi arttırmaya ça­lıştıklarını ifade ediyorlar.
  • Yıllık yaklaşık 55 milyar m3 doğal­gaz tüketimi ile Avrupa’daki en büyük 5’inci doğal gaz piyasası konumunda­yız. Ülkemizde 81 ilin tamamında ve 2022 sonu itibariyle, 743 yerleşim ye­rinde doğal gaz kullanılmaktadır. Yak­laşık 20 milyon doğal gaz abonesi bulu­nuyor. Yerli ve yenilenebilir enerji he­defleri doğrultusunda enerji üretiminde doğal gazın yıllar itibariyle oranı düşse de yaklaşık 26.000 MW’lık kurulu güç ile toplam kurulu gücün %25’i, üretimin ise %22’si doğal gazdan karşılanıyor.
  • Ekonomik büyümeyle artan ener­ji ihtiyacı çerçevesinde, 1980’li yıllarda doğal gaz ithalatı başlamış ve serbest pi­yasa ekonomisi çerçevesinde, 2004 yı­lında BOTAŞ iletim şebekesinin üçün­cü tarafların erişimine açılmasına ka­rar verilmiştir. 2007 yılında BOTAŞ’ın kontrat devirleri sonrasında ülkemizde özel sektörde doğalgaz ithalatı ve ticare­ti başlamıştır.
  • İlerleyen yıllarda yeni ithalatçıla­rın piyasaya girmesi, sıvılaştırılmış do­ğalgaz (LNG) terminallerinin devreye alınması hem Silivri hem de Tuz Gölü depolama tesislerinin kullanıma açıl­ması hem serbestleşme hem de arz gü­venliği adına atılmış çok olumlu adımlar olarak değerlendiriliyor. Ülkemizin son dönemde yapmış olduğu sıvılaştırılmış doğalgaz altyapı yatırımları ikmal ka­pasitesini büyük oranda arttırdığı kay­dediliyor.
  • Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (EPİ­AŞ) bünyesinde kurulan Organize Top­tan Doğal Gaz Satış Piyasasının devreye alınmasıyla günlük olarak doğal gaz ti­careti yapılması da bir diğer olumlu ge­lişme olarak nitelendiriliyor. Özel sek­tör oyuncularının sayısının artmasıy­la hem günlük hem de vadeli piyasanın gelişerek işlem hacminin artması bek­leniyor.

Türkiye’de; 2050’ye kadar karbon nötr bir ekonomiye geçişin teknolo­jik olarak mümkün, ekonomik olarak mümkün ve sosyal olarak da gerekli ol­duğuna tam olarak inanmadan bu he­defe ulaşamayacağımız görülüyor. Eko­nominin karbondan arındırılması, zen­ginlik yaratmak için muazzam bir fırsat. İstihdam yaratmak; hem gezegenin du­rumunu hem de insanların sağlığını iyi­leştirmeye de hizmet edecektir. Türki­ye’nin mavi hidrojeni tam da bu amaçla­ra hizmet edebilir.

Teknolojik gelişmeler, enerji geçişi­nin ana kolaylaştırıcılarından biri. Oyu­nun kurallarını değiştiren en önemli un­surların en başında...

Son olarak, hidrojende sektöre geniş­lemeyi ve gereken yüksek üretim ha­cimlerini desteklemek için sağlam bir platform sağlayacak güçlü ve sürdürü­lebilir bir tedarik zinciri altyapısı oluş­turulması gerekmektedir. Bölgesel te­darik zinciri merkezleri jeopolitik riski de azaltacak, enerji güvenliğini iyileş­tirmeye yardımcı olacaktır. Bu, endüst­rinin temelini oluşturan ana özdür ve tasarımdan üretime ve ekipmana ka­dar zincirin her halkasını güçlendirmek için son derece önemlidir.

Hedefler ortak ve nettir. Artık sektör olarak birlikte çalışma ve çabalarımızı aynı yöne odaklama zamanıdır. Mavi ve yeşil hidrojende dünyada çok önemli bir ülke olabiliriz. Yakıtlar ve jeopolitik çatışmaların yarattığı belirsizlikleri de ancak böyle aşabiliriz.

Kriz sonrası, 2030’a bakış ve yeni küresel gaz düzeni...

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle tetiklenen enerji krizi, küresel gaz denklemlerini bozdu. 2030’a kadar gerçekleşen bu analizde, krizin etkileri değerlendirilirken, bunun küresel gaz piyasasında köklü bir değişikliğe yol açıp açmayacağı tartışılıyor. Aksi takdirde, devam edecek olan gaz talebi ve arzındaki büyümenin sadece küçük bir kesintiden ibaret olup olmayacağı değerlendiriliyor. Raporda; 2022’deki çok yüksek gaz fiyatları karşısında, 2030 yılına kadar enerji geçişinde kömür ve yenilenebilir enerjilere karşı meydan okunması detaylandırılıyor.

DÜNYA zorlu bir enerji krizinden çıkıyor gibi görünse de, küresel gaz piyasala­rı sıkılığını korumaya devam ediyor. Temmuz 2023’de yayımlanan Oxford Enerji Çalışmaları Enstitüsü’nün Mike Fulwood’ın makalesi, orta vadede nasıl bir gaz piyasasının ortaya çıkacağına dair kilit konuları inceliyor.

OEIS VE MIKE FULWOOD

Oxford Enerji Araştırmaları Enstitüsü (OEIS), enerji geçiş ekonomisi ve jeo­politiği ve petrol genelinde uluslararası enerjinin ileri araştırmaları konusun­da uzmanlaşmış, dünyanın önde gelen bağımsız enerji araştırma enstitüle­rinden biridir.

Raporun yazarı Mike Fulwood, 2017’den beri OIES’te olmakla birlikte, gaz endüstrisinin farklı kademelerin­de 40 yılın üzerinde bir deneyime sahip. Kendisini 2009-2018 yılları arasında, Uluslararası Gaz Birliği (IGU)’nde ‘Gaz Fiyatlandırma Grubu Başkanı’ olarak ha­tırlıyoruz. Halihazırda IGU’nun Toptan Gaz Fiyat Araştırmalarını yürütüyor.

06 Ağustos 2023 tarihli OIES po­dcast’inde James Henderson, Mike Fulwood ile “Yeni Bir Küresel Gaz Düzeni (Bölüm 1): Enerji Krizinden Sonra 2030’a Bakış” adlı son makalesi hakkında ko­nuşuyor:

Tartışmada; farklı sektörlerin görü­nümüne bakılırken, başta Avrupa ve Asya başta olmak üzere çeşitli bölgeler için tahminlerimizin arkasındaki bazı ayrıntılar irdeleniyor. Fulwood, arz tarafına geçmeden ve boru hattı gazı ve LNG çıkışındaki büyüme potansi­yelini gözden geçirmeden, tahminle­rini IEA’nın son rakamlarıyla özel bir karşılaştırma yaparak değerlendiriyor. Ardından, bu on yılın geri kalanında gaz fiyatlarının görünümüne bakmadan, Rusya’dan yapılan ihracattaki dramatik düşüşün neden olduğu ticaret akışların­daki değişim tartışılıyor. Bu tahminleri olumlu veya olumsuz yönde etkileyebi­lecek önemli belirsizlikler ele alınıyor.

James Henderson da 20 yıldan fazla bir süredir Rus petrol ve gaz endüstrisini analiz ediyor. Şu anda kendisi de Oxford Enerji Araştırmaları Enstitüsü ( OIES )’nde Mike Fulwood gibi Kıdemli Araş­tırma Görevlisi olarak görev yapıyor.

Henderson, Rus petrol ve gaz sektörü ve küresel enerji ekonomisi üzerindeki etkileri, Rus petrol ve gaz şirketlerinin kurumsal ve stratejik analizi, Rus enerji sektörüne yabancı yatırım, ortaklıklar ve ortak girişimler ile küresel gaz sorunla­rını inceliyor.

James Henderson, aynı zamanda “The Russian Gas Matrix” kitabının da editörlerinden …

Rusya Bilimler Akademisi Enerji Araştırma Enstitüsü’ne 1998 yılında katılan ve Petrol ve Gaz Bölüm Başkanı olarak görev yapmış olan Tatiana Mitro­va'nın da kitabın içeriğine katkı veren önemli yazarlardan biri olduğunu ha­tırlatalım. Kurucusu olduğum Tür­kiye’nin Enerji Forumu’nda (2001), MITROVA’yı 2008 yılında ülkemizde ağırlamıştık. 1

2008 ekonomik krizinden bu yana uluslararası doğal gaz piyasalarında dramatik değişikliklerin meydana geldi­ğini, en büyük gaz üreticilerinden ve tü­keticilerinden biri olan Rusya’nın güçlü bir şekilde etkilendiği bir konjonktürde bu kitabın hazırladığını hatırlatalım… Rusya’nın baskın gaz şirketi Gazprom, ana ihracat pazarı olan Avrupa’da yeni fiyatlandırma eğilimleri ve yeni düzen­leyici rejimlerle karşı karşıya kalmıştı…

Rusya’nın kendisinde artan bu rekabet; BDT pazarlarında geniş kapsamlı değişim ve açmayı umduğu Asya ihracat pazarına uzun ve zor bir yolu işaret ediyordu. Şimdi ise çok daha zor bir tablo ile karşı karşıya bulunu­yor. Gaz endüstrisinin ihracat strate­jisi, iç piyasa reformu ve yukarı yönlü kalkınma ve vergilendirme modelleri konusunda yapacağı tercihlerin çok ötesinde zorlu bir yolculuğu söz konusu.

Gaz günümüzde de siyasi bir öncelik olmaya devam ediyor ve PUTİN hükü­metinin eylemleri Avrupa ve dünya için belirleyici olmaya devam ediyor. Rusya’nın gaz ihracat stratejisi ve Çin ile enerji ilişkileri dikkate alın­dığında farklı düşünmek gerektiği de ortada. Ayrıca hidrojen için büyük bir rol içeren hızlı dekarbonizasyon senaryosunun bütün bu denklemle­ri değiştirebilecek güçte olabileceği­ni de belirtelim.

Bugün ise; sadece bir enerji tedarik­çisi olarak Rusya’nın geleceği değil söz konusu olan, ekonomisi ve nüfusu için de stratejik bir yol ayrımında...

RAPORDA; ‘KÖMÜR-GAZ-YENİLENEBİLİR ENERJİ ÜÇLEMİ’NE DİKKAT ÇEKİLİYOR

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden önce, ülkeler artan gaz kullanımı ve yenile­nebilir enerji kaynaklarına daha büyük bir rol vererek emisyonları azaltmaya çalıştıklarından, elektrik üretiminde kömürün yoğun olarak kullanıldığı bölgelerde gaz talebinin artacağı ko­nusunda bir fikir birliği vardı. Çin’de, kömürün gazla yer değiştirmesinin kapsamı, sanayi ve inşaat sektörle­rinde de önemliydi. En azından kısa vadede, enerji krizi, enerji güvenliği­ne artan bir odaklanmaya yol açtı ve bu durum, pek çok bölgede tersine, artan emisyonlara yol açan kömür kullanı­mını artırdı.

Kitapta bu üçleme dikkat çekilerek doğalgazı aslında hidrojenin kurta­rabileceği vurgulanıyor ki, bu görüşe katılıyorum:

Daha masum bir hidrokarbon: Doğalgaz

Yakın geçmiş, doğal gaza yatırımın enerji sistemlerinin istikrarı için kritik olduğunu göstermiştir. 2050 yılına kadar, küresel gaz talebini karşılamak için gereken kümülatif yukarı ve orta akım yatırımının 10,5 trilyon ABD dolara ulaşması beklenmektedir. Yılda %4-%5 doğal düşüş oranıyla karakterize edilen bir sektörde, yatırım eksikliği yalnızca daha yüksek fiyatlara yol açabilir ve bu, daha yüksek karbon fiyatlarıyla birleştiğinde bugün görüldüğü gibi yüksek enflasyonist baskılara yol açması beklenebilir. Bu da gelişmiş ülkelerde enerji geçiş politikalarına karşı halkın direncini tetikleyebilir.

Bu düşük akımların dalgalanma etkisi, gelişmekte olan ülkelerde daha da dramatik sonuçlar doğurabilir. Doğal gazın önümüzdeki on yıllar boyunca gerekli olduğunun farkına varılmasıyla birlikte yeniden gözden geçirilmekte olan politika, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Paris Anlaşması’nın uzun vadeli hedefine ulaşılması açısından olumlu bir gelişmedir -ki bu görüş GECF raporunda da yer almıştır.2 

“Doğal gaz için kilit soru, 2022’nin kömürden gaza ve yenilenebilir enerjiye geçişte bir kırılma olup olmadığı veya gazın gerçek ve algılanan gelecekteki yüksek ve değişken fiyatının yenilenebi­lir enerjiye geçişi hızlandıracak şekilde yapısal bir değişiklik olup olmadığı­dır. Enerji karışımında daha uzun süre kalan kömürle birleştiğinde, potansiyel olarak aksi durumda olacağından daha yüksek emisyonlarla baş başa kalına­cakken yenilenebilir enerji ile işbirli­ğinde sonuç farklılaşıyor.

Farklı ülkeler ve bölgeler farklı hızlarda ve yönlerde ilerliyor. AB’de (ve Birleşik Krallık’ta) kömür, farklı oran­larda karışımın dışına itiliyor. Asya’da bazı ülkeler, özellikle Çin, hala kömüre yatırım yaparken, Kore ve Çin Taipei, elektrik üretiminde kömür kullanımı­nı önemli ölçüde azaltmayı planlıyor. Japonya’da, nükleer enerjinin dönüş hızı hem kömürü hem de gazı etki­leyecek. Vietnam kısa bir süre önce enerji sektöründe gaza, özellikle LNG’ye yönelik baskının arttığını duyurdu. ABD'deki IRA, etkili bir şekilde uygu­landığı takdirde, gazın sanayi sektö­ründe kazanması beklense de, elektrik sektöründe kömür ve gazı olumsuz et­ kilemesi muhtemel görünüyor.”

Bu nedenle Türkiye açısından da gazın hidrojenle sanayideki kulla­nımına odaklanılması anlamlı bir sonuç yaratacaktır.

Bu bağlamda, ‘doğalgaz ve kar­bonsuzlaşma’ ile ‘mavi hidrojen’ ilişkisine acilen odaklanılması ge­rekmektedir. Bütün bu gelişmeler sektörel bir perspektifte endüstriyel yol haritası ile ele alınmalıdır.

Bundan da öte, kitapta belirtildiği üzere, küresel gaz dinamiklerindeki değişim dünyanın gelişmiş ve geliş­mekte olan coğrafyalarında farklı sonuçlar sergileyebilecektir. Bu çer­çevede doğalgazın önemi, temiz enerji yatırımlarını teşvik edecek, böyle bir yapıda ilerlenmesi ‘doğalgaz ve hidrojen’ ilişkisinin daha iyi kavran­masını sağlayacaktır.

Raporda; 2030 için beyan edilen politikalar temel alınırken, ancak bu tür politikaların 2030 zaman çerçe­vesi içinde uygulanabileceğinin var­sayıldığına dikkat çekiliyor. Beklenen bir görünüm olarak, bunun, birçok hükümet ve kuruluşun hedef ve öz­lemlerine dayalı bir tahmin olmadığı ve açıkça 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşma veya küresel sıcaklıklardaki artışı 1.5°C ile sınırlama yolunda bir senaryo olamayacağının altı çiziliyor.

2021 ve 2030 yılları arasında küresel gaz talebi büyümesinin yaklaşık 400 milyar metreküp olacağı tahmin ediliyor. Toplamda yüzde 10 veya yılda yüzde 1. 

  • Çin ve Orta Doğu, büyümenin yüzde 80'inden fazlasını oluştu­ruyor.
  • Daha çok “ithalata dayalı” Asya pazarları, büyümenin üçte ikisini oluşturuyor.
  • Avrupa gaz talebi 70 bcm’den fazla düşmesine rağmen, Avrupa LNG ithalat gereksinimleri ise artıyor.

2021 ile 2030 yılları arasında mevcut tahminlerden yaklaşık 300 bcm daha yüksek gelişen bir durum söz konusu. Bu büyüme kaybının tamamı enerji krizine bağlanamayacağı ifade ediliyor.

Özellikle, 2030’a kadar Kuzey Amerika gaz talebindeki artış, esas olarak ABD’deki Enflasyon Düşürme Yasası’nın (IRA) etkisi nedeniyle, önceden tahmin edilenden yaklaşık 200 bcm daha az.

Büyük ölçüde enerji krizine atfedilebilecek diğer önemli değişiklikler ise Avrupa (45 milyar metreküp daha az büyüme), Çin (25 milyar metreküp daha az büyüme) ve diğer bölgelerdeki marjinal azalmalar­dır; bunlar da yaklaşık 30 bcm kadardır.

2021 ile 2030 yılları arasındaki talep büyümesinin toplam yüzde 80’i Enerji ve Sanayi sektörlerinden geliyor.

Enerji üretiminde gaz talebindeki artış, ağırlıklı olarak OECD ekonomilerinin dışından geliyor. Hacim açısından Orta Doğu ve Çin en büyük büyümeyi göste­riyor, ardından ASEAN ve Güney Asya ülkeleri geliyor. Enerji sektöründeki gaz talebi Kuzey Amerika’da - büyük ölçüde ABD’deki Enflasyon Düşürme Yasa­sı’nın etkisiyle - ve Rusya’da düşüyor.

Avrupa’da, yenilenebilir enerji kay­nakları hızla artarken kömürün çok keskin bir şekilde düşmesi ve elektrik talebindeki hafif artışın da yardımıyla gazın pazar payını korumasına olanak sağlaması nedeniyle, elektrikteki gaz talebi 2021 ile 2030 arasında büyük ölçüde sabit kalıyor. Sanayide gaz ta­lebindeki artış, hacim açısından Orta Doğu ve Çin’in başı çekmesiyle büyük ölçüde genel olarak görülüyor.

Başta ABD olmak üzere, Kuzey Amerika büyüme gösterirken, sanayide gaz talebinin gerilediği tek bölge, raporda Avrupa olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca Küresel LNG ihracat kapasitesinin 2022 ile 2030 arasında 350 bcm’nin üzerinde artması bekleniyor.

Aslında bu raporda, dünyayı net sıfır hedefinden öte; politika yapıcıların ve şirketlerin uzun vadeli gelecek hakkında daha bilinçli kararlar vere­bilmesi için kısa ve orta vadeli olası sonuçlar konusunda gerçekçi olmala­rınınhayati önemde olduğu görünüyor.

Bu araştırmanın bir diğer önemli bulgusu olarak da küresel doğası olduğu vurgulanıyor. Karbondan arın­dırma ve enerji geçişinin kilit bir öncelik olduğu Avrupa’da bulunan biri, küresel enerji ekonomisine Avrupa merkezli bir bakış açısı ile yaklaşabi­lir. Gerçekte, doğal gazın geleceğine ilişkin görüşler dünya çapında büyük farklılıklar gösteriyor ve burada, kö­mür-gaz-yenilenebilir enerji üçlemi­nin farklı bölgelerde farklı önceliklerle nasıl oynandığı anlatılıyor.

Sonuç olarak, Avrupa’da gaza bakış biraz olumsuz olsa da, küresel olarak beklenen sonuçların toplamı, özel­likle analiz edilen dönemde daha olumlu bir görünüm sergiliyor.

Bununla birlikte, 2022 yılında Rus­ya’nın Ukrayna’yı işgali ve bunun yol açtığı Avrupa’ya boru hattı gazı akışının kesintiye uğramasıyla te­tiklenen enerji krizinin etkileri gaza bakışı değiştirdi. Avrupa, alternatif arzı güvence altına almak için gereken bedeli ödemeye hazır ve bu, küresel pazarda LNG için agresif bir şekilde teklif vermek anlamına geliyor. Bir miktar yeni arz mevcut olmasına ve büyük ölçüde Avrupa’ya gönderilme­sine rağmen, diğer bir sonuç da OECD üyesi olmayan birçok ülkenin ortaya çıkan yüksek fiyatları ödeyemedik­leri için kıtlıklarla karşı karşıya kal­masıydı.

Mike Fulwood’un analizi bu noktayı kabul ediyor ve bunun orta ve uzun vadede gaz durumunu baltalayıp baltalamayacağını yoksa başka türlü olumlu bir hikâyede sadece bir sinyal olup olmadığını değerlendiriyor.

Son olarak, 2030’a kadar beklenen bir senaryoyu özetlediğini görüyoruz ve tabii bütün bunlar da beraberindeki bir dizi varsayıma bağlı…

1 Henderson J., Pirant S. (2014). The Russian Gas Matrix: How Markets Are Driving Change.

Oxford New York, The Oxford Institute For Energy Studies.

2 Global Gas Outlook 2022, GECF; https://www.gecf.org/_resources/files/pages/gecf-global-gas-outlook-2050/gecf-gas-outlook-2022.pdf

 

‘Güney Gaz Koridoru’nun analitik tarihi

‘GÜNEY Gaz Koridoru’ Avrupa Komis­yonu tarafından 2008 yılında Avru­pa'ya alternatif doğal gaz tedariği için Hazar ve Orta Doğu bölgeleri üzerin­den önerilmiş olan güzergâhın adıdır. [1] Güney Gaz Koridoru (SGC), Avru­pa'nın gaz konusunda Rusya bağımlı­lığını kırmayı amaçlamıştır. Azerbay­can'dan Avrupa'ya giden yol; ‘Güney Kafkasya Boru Hattı’, ‘Trans-Anadolu Boru Hattı’ ve ‘Trans Adriyatik Boru Hattı’ndan oluşur. Boru hattı ayrıca gelecekte Azerbaycan'daki diğer alan­lardan doğal gaz ve üçüncü taraf gazını dünya pazarına sunma potansiyeline sahiptir. [2]

AB için öncelikli enerji proje­leri arasında yer alan SGC (Sout­hern Gas Corridor) dört bölümden oluşmaktadır: Şah Deniz-2, Güney Kafkasya Boru Hattı Genişletme (SCPX ), Trans-Anadolu Boru Hattı ( TANAP ) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı ( TAP ). [3]

SHAH DENİZ PROJESİ (SD)

Arama için Üretim Paylaşım Söz­leşmesi ( PSA ), Hazar Denizi'nin Azerbaycan sektöründe Şah Deniz'in muhtemel alanının geliştirilmesi ve üretimi 04 Haziran 1996 tarihinde SOCAR ile uluslararası petrol ve gaz şirketleri arasında imzalanmıştır. Bugüne kadar 12 kuyudan 11'i Shah Deniz Aşama 1 projesi ( “ SD1 ” ) altında açılmıştır. Şah Deniz tarlasından gelen doğal gaz, denizaltı boru hatları üzerin­den Bakü'nün 55 kilometre güneyinde Hazar Denizi kıyısında bulunan San­gachal Terminali'ne taşınır. Gaz daha sonra Sangachal Terminali'nin gaz işleme tesislerinden boru hatları üze­rinden Azerbaycan'ın ulusal şebeke sistemine taşınırken, geri kalan gaz SCP üzerinden ihraç edilmektedir. SD1 projesi kapsamında ilk gaz satış­ları 2006 yılında başlamıştır.

GÜNEY KAFKASYA BORU HATTI ( SCP)

SCP, Azerbaycan'da 692 km uzunlu­ğunda ( 443 km ve Gürcistan'da 249 km ) ve 42 inç çapında bir boru hattıdır. Boru hattı, Şah Deniz sahasından Gür­cistan-Türk sınırına doğal gaz taşımak için inşa edilmiştir. Türkiye sınırına ilk gaz 2006 yılında teslim edilmiştir. Çevre üzerinde minimum etkiye sahip olmak için SCP, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile aynı koridorda inşa edil­miştir. Boru hattı “Güney Kafkasya Boru Hattı Şirketi Limited”e aittir. Yıllık taşıma kapasitesi 7,41 bcm'dir.

TRANS-ANATOLYAN BORU HATTI (TANAP)

TANAP, Gürcistan-Türkiye sınırında­ki SCP'ye doğrudan bağlanır ve Tür­kiye-Yunanistan sınırındaki TAP'a bağlanır. TANAP projesi ile ilgili olarak Azerbaycan ile Türkiye arasında Mu­tabakat Zaptı 24 Aralık 2011 tari­hinde imzalanmıştır. Trans-Anado­lu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi” ile “Ana Hükümet Anlaşması” arasında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti arasında “Hükümetlerarası Anlaşma” Türkiye Cumhuriyeti ve TANAP şirketi 26 Haziran 2012 tarihinde im­zalanmış ve iki ülkenin ilgili yasama organları tarafından onaylanmıştır. TANAP, sadece doğal gazı Şah Deniz alanından Avrupa son pazarlarına değil, aynı zamanda Azerbaycan'ın diğer alanlarından da taşıma potan­siyeli nedeniyle önemli ekonomik bir değer taşımaktadır. TANAP töreni 17 Mart 2015 tarihinde yapılmıştır. Boru hattı 1.793 km uzunluğunda ( artı Ça­nakkale Boğazı'nda ) 18.785 km uzun­luğunda çift denizaltı boru hattıdır ve 30 Haziran 2018'de faaliyete başla­mıştır. İlk taşıma kapasitesi 16.2 bcma (30.7 bcma ) 'e genişletilebilir. [4]

TRANS ADRIATIC PIPELINE (TAP)

TAP, Güney Doğu Avrupa ülkele­rine ve ötesine doğrudan ve uygun maliyetli bir ulaşım yolu sunmak üzere Güney Gaz Koridoru'nun önemli bir parçası olarak tanım­lanmaktadır. Yunanistan-Türk sı­nırında Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP) ile Hazar havzasına iler­leyen TAP, Avrupa'ya doğal gaz ta­şır, Güney İtalya'da doğal gaz ağına bağlanmak üzere karaya çıkmadan önce Adriyatik Deniz’ini geçerek Kuzey Yunanistan'ı ve Arnavut­luk’u geçer.

TAP, Türkiye-Yunan sınırındaki TANAP'a doğrudan bağlanacak ve Yunanistan ve Arnavutluk üzerin­den Adriyatik Denizi boyunca gü­ney İtalya'ya doğal gaz taşıyacak­tır. TAP'ın AB'nin enerji güvenliği ve enerji kaynaklarının çeşitlendi­rilmesinin stratejik hedefinde kilit bir rol oyanaması beklenmektedir. TAP'ın ayrıca, gerekirse İtalya'dan gelen gazın Güneydoğu Avrupa'ya yönlendirilmesine izin verecek olan ‘ ‘ fiziksel ters akış ’ ’ özelliklerine sahip olması beklenmektedir. TAP projesine ilişkin “Hükümetlerara­sı Anlaşma ” Şubat 2013'te Arna­vutluk, İtalya ve Yunanistan arasın­da imzalandı. TAP töreni 17 Mayıs 2016'da yapılmıştır. Boru hattı 878 km uzunluğundadır. Ticari operas­yonlar 2020'nin sonunda başlamış­tır. İlk taşıma kapasitesi 10 bcma ( 20 bcma ) 'e genişletilebilir. [4]

TAP, mevcut ve önerilen bir dizi boru hattına çeşitli bağlantı seçe­nekleri sunar, bölge düşük karbonlu bir geleceğe geçerken çeşitli Avrupa pazarlarının tüketicilere ve endüst­rilerine gaz sağlar.

Bulgaristan’da: TAP, Interconnector Yunanistan Bulgaristan (IGB ) boru hattına bağlanıyor.

Yunanistan’da: TAP, DESFA tarafından işletilen Yunan ağına bağlanıyor.

Arnavutluk’da: TAP, Arnavutluk gaz piyasasının gelişimi için çıkış noktaları sağlamayı

İtalya’da: TAP, Snam Rete Gas tarafından işletilen ve tüm İtalyan gaz çıkış noktalarının Avrupa ülkelerine ulaşılabildiği İtalyan doğal gaz şebekesine bağlanır.

Güney Doğu Avrupa: TAP, Hırvatistan, Arnavutluk, Karadağ ve Bosna-Hersek'teki pazarlara bağlantı vermek için planlanan İyonya Adriyatik Boru Hattı ( IAP ) 'e bir çıkış noktası sağlayabilir.

NASIL VE HANGI KOŞULLAR ALTINDA GELİŞTİ?

Avrupa Birliği ekonomileri diğer ülke­lerin enerji kaynaklarına bağımlı bir yapıdadır… 2017 yılında AB'nin brüt iç enerji tüketiminin yaklaşık % 54'ü ithal kaynaklardan karşılanıyordu. [5] Rusya, son düşüşüne rağmen, birkaç yıldır doğal gaz, kömür ve ham petrolde ana tedarikçi ülke görünümünde. Rus­ya'nın transit ülkelerle olan anlaşmaz­lığı, ülkenin ithalatına güvenme konu­sunda endişe kaynağı yaratıyordu.

Girişim, 2008 yılında Avrupa Komisyonu'nun "İkinci Stratejik Enerji İncelemesi – Bir AB Enerji Güvenliği ve Dayanışma Eylem Pla­nı" ( COM / 2008/781 ) İletişimin­de önerildi. Avrupa Birliği bu giri­şim için bir dizi ortak ülke belirle­di. Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan, Irak, Mısır bunlar arasında yer aldı. Öz­bekistan ve İran siyasi koşullar izin verdiğinde, AB için daha önemli bir tedarik kaynağını temsil edebilece­ği belirtildi. [6]

Proje etrafında dönen çok sayıda da konferans bulunuyor. Bunlardan en çok akılda kalanı 8 Mayıs 2009 tarihinde düzenlenen "Güney Kori­doru – Yeni İpek Yolu" zirvesi oldu.

Güney Gaz Koridoru Danışma Konseyi içindeki bakanlar da ara­lıklarla toplanıyor.

Güney Gaz Koridoru açılış töre­ni Sangachal Terminali’nde İlham Aliyev katılımı ile Mayıs 2018’de gerçekleşti. [7]

Açılış töreni Trans-Anadolu gaz boru hattı yer aldı Eskişehir, Tür­kiye Cumhurbaşkanlarının katılı­mıyla Azerbaycan, Türkiye ve Uk­rayna 12 Haziran 2018'de yayınlan­mıştır.

15 Kasım 2020'de Trans Adri­yatik Boru Hattı ticari faaliyetlere başladı. [8]

NABUCCO PROJESİ NEDEN BAŞARISIZ OLDU?

Güney Kafkasya, Hazar bölgesinden Avrupa'ya fosil yakıtların taşınma­sı için kilit bir bölge olduğunu enerji tarihi gösterdi. Nabucco projesi AB üye ülkelerinin gelecekteki enerji arzı için ana plan olmuştu. Ancak AB, bölge için kapsamlı bir strateji geliştire­mediği gözleniyor. Avrupa katılımı ancak kalkınma yardımlarını enerji ve güvenlik politikası ile yakından ilişki­lendirerek başarılı olabilir.

Nabucco’nun başarısızlığının ana nedenleri ticari olmaktan ziyade po­litiktir. Moskova, Orta ve Doğu Av­rupa'daki baskın pazar payını koru­mak istiyordu. Güney Akımı boru hattı, Nabucco'ya rakip olarak, Rus­ya ve Gazprom'un baskılarının üs­tesinden gelmek içindi. Rakip olarak görülen Nabucco projesine, ne AB ne de ABD'den gerekli siyasi ve dip­lomatik destek gelmemişti. [10] [11]

Ağustos 2008'de Rus-Gürcü Savaşı ve Ocak 2009'daki Ukrayna-Rus gaz krizi ile Güney Gaz Koridoru ve kilit proje Nabucco Boru Hattı, Rusya'dan gelen gaz teslimatlarına bağımlılıktan kurtarıp, Avrupa’ya kaynak çeşitlen­dirmesi imkânı sunması bakımından enerji tartışmalarının merkezi bir bi­leşeni haline gelmişti.

Projenin güvenliği konusunda en­dişeler dile getirildi. Azerbaycan ve Türkmenistan'dan gelen Nabucco boru hattı için gazın, Güney Kafkas­ya'daki istikrarsızlık alanlarının ya­kınından geçmek zorunda kalaca­ğı vurgulandı. Enerji jeopolitiğinde, transatlantikle ilişkilerde işbirliği ve diyaloğun temeli alınması gerektiği hatırlatıldı. AB ve ABD diplomasisi, Rusya'ya rakip olabilecek gaz üretici­leri için siyasi destek içermesi gerek­tiği hatırlatıldı.

ABD ‘shale’ petrol ve gazındaki dev­rim, Washington’un enerji politikası­nı içe doğru — çevirmeye itti ve bu da ülkeye dünyadaki bazı enerji noktala­rında daha az hisse verdi. Buna ek ola­rak, o dönemde Obama yönetiminin Hazar enerjisinden daha acil dış po­litika öncelikleri bulunuyordu. Yine de Ukrayna'da artan gerilimler ve di­ğer eski Sovyet cumhuriyetlerine bu­laşma risklerinde daha o zamanlarda yükselen bir tansiyon vardı.

Buna ek olarak, birleşik bir AB ener­ji politikasının olmaması da diğer bir sorundu. Rusya gibi güçlü ikili enerji ilişkilerini — teşvik ederek ulusal çı­kar kartını oynamaya teşvik etmeye devam eden Almanya-Rusya işbirli­ği de bu faktörler arasında sayılabilir. Avrupa'nın Rus gazına bağımlılığını azaltmak için 1990'ların stratejik he­deflerinin unutulduğu o yıllarda sık sık hatırlatıldı. Avrupa Birliği Mosko­va'nın gaz rezervlerini müzakerelerde pazarlık çipi olarak kullanma eğilimi­ni de unutuverdi. Bu unutkanlığının sonuçları günümüzde yeni fatura çı­karmış bulunduğunu gösteriyor.

Nabucco boru hattı, işte o yıllarda, bu şartlarda hem AB hem de ABD'den gerekli siyasi ve diplomatik desteği göremediğinden başarısız oldu.

O yıllarda yapılan Reuters’daki bir yorumda, “Pişmanlıklar için çok geç. Avrupa, Moskova'nın Ukrayna'ya gaz dağıtımını kesebileceğinden endi­şe duyuyor ve bu da kıtadaki fiyat oy­naklığını ve risk arzını tetikleyecek, Nabucco boru hattı projesinin başa­rısızlığında göze çarpıyor,” deniliyor­du. [12]

AB enerji politikası ulusal devlet­lerin kendileri tarafından çok fazla belirlendiğinden, ortak bir dış enerji politikasının olmaması da yapılan yo­rumlar arasında yer aldı.

Alman Federal hükümeti Nabuc­co'ya özel destek veremezdi, çün­kü diğer Alman şirketleri de TAP ve South Stream'in ortaklarıydı. Bu du­rum, siyasi ve ekonomik açıdan den­gesiz bölgelerde enerji sektöründeki uzun vadeli yatırımlar ve anlaşmalar nedeniyle Nabucco gibi büyük altya­pı projelerinin uygulanmasını engel­liyordu. [13]

Güney Koridoru'nun geliştirilme­sinde Rusya'nın rolü?

Güney Akımı boru hattı, Na­bucco'ya rakip olarak, Rusya ve Gazprom'un baskılarının üstesin­den gelmek içindi. Rakip olarak görü­len Nabucco projesine, ne AB ne de ABD'den gerekli siyasi ve diplomatik destek gelmedi.

Ağustos 2008'de Rus-Gürcü Savaşı ve Ocak 2009'daki Ukrayna-Rus gaz krizi ile Güney Gaz Koridoru ve kilit proje Nabucco Boru Hattı, Rusya'dan gelen gaz teslimatlarına bağımlılıktan kurtarıp, Avrupa’ya kaynak çeşitlen­dirmesi imkânı sunması bakımından enerji tartışmalarının merkezi bir bi­leşeniydi.

Güney Gaz Koridoru (SGC), Avru­pa'nın gaz konusunda Rusya bağımlı­lığını kırmayı amaçlamıştır.

Rusya, son düşüşüne rağmen, bir­kaç yıldır doğal gaz, kömür ve ham petrolde ana tedarikçi ülke görünü­münde. Rusya'nın transit ülkelerle olan anlaşmazlığı, ülkenin ithalatına güvenme konusunda endişe kaynağı oldu.

Projenin güvenliği konusunda en­dişeler dile getirildi. Azerbaycan ve Türkmenistan'dan gelen Nabucco boru hattı için gazın, Güney Kafkas­ya'daki istikrarsızlık alanlarının ya­kınından geçmek zorunda kalaca­ğı vurgulandı. Enerji jeopolitiğinde, transatlantikle ilişkilerde işbirliği ve diyaloğun temel alınması gerektiği hatırlatıldı. AB ve ABD diplomasisi, Rusya'ya rakip olabilecek gaz üretici­leri için siyasi destek içermesi gerek­tiğini vurguladılar. [14] [15] 

KAYNAKÇA:

[1] "Gas and oil supply routes".

European Commission.

[2] "Southern Gas Corridor"www.tap-ag.com

[3] https://www.socar.az/en/page/southern -gas-corridor

[4] https://www.sgc.az/en/about

[5]https://ec.europa.eu/eurostat/statistic­sexplained/index.php?title=Energy_producti­on_and_imports#Mainstatistical_findings

[6] "Communication from the Commission of the European Parliament, the Council,

The European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions. Second

Strategic Energy Review – An EU Energy Security and Solidarity Action Plan". European Commission.

[7] https://web.archive.org/ web/20180613014552 https://www.washin­gtonpost.com/world/europe/first-gas-arri­ves-in-turkey-through-pipeline-from-azerbai­jan/2018/06/12/3aeec3da-6e62-11e8-b4d8-e­af78d4c544c_story.html

[8] https://www.neweurope.eu/article/ trans-adriatic-pipeline-begins-commerci­al-operations/

[9] https://tanap.com

[10] "Gazprom Boru Hattı Kapasitesini Artır­mayı Kabul Ediyor". Deutsche Presse-Agentur.

[11] "Putin drops South Stream gas pipeline to EU, courts Turkey" Reuters.

[12] https://www.reuters.com / article / idUS232853865520140501

[13] German Council on Foreign Relations, https://dgap.org/en/research/publications/ southern-gas-corridor-and-south-caucasus

[14] "Gazprom Boru Hattı Kapasitesini Artır­mayı Kabul Ediyor". Deutsche Presse-Agentur.

[15] "Putin drops South Stream gas pipeline to EU, courts Turkey" Reuters

* YAYIN HAKKINDA: Gelen talepler üzerine, TÜRKİYE ENERJİ ENDÜSTRİSİ (TEE) yıllık yayımını dijitale de aktardık. EKONOMİ GAZETESİ Enerji Yazarı Neslihan Gökdemir Ağar tarafından, 29 Eylül 2023 tarihli gazetemiz eki için içeriği kurgulanıp kaleme alınan çalışma 132 sayfadır.

Yazar’ın dergide yayına giren yazılarından oluşan bir seçkisini beş gün boyunca peş peşe Siz okurlarımızla paylaşıyoruz. 

  1. Gün, 21.12.2023, Perşembe: Enerji dönüşümünde 2030 ve 2050 hedefleri…
  2. Gün, 22.12.2023, Cuma: Karbon piyasaları ve kritik minerallerin yükselen gücü
  3. Gün, 25.12.2023, Pazartesi: Türkiye’nin ‘Enerji Gaz Merkezi’ olma potansiyeli; yeni küresel gaz düzeni; ‘Güney Gaz Koridoru’
  4. Gün, 26.12.2023, Salı: Hidrojen teknolojileri ve finansmanı
  5. Gün, 27.12.2023, Çarşamba: BM ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’; 2050 hedeflerinin yeni endüstrileri ve yeni çelişkiler…
Tüm yazılarını göster