Haftaya yeni bir haberle başladık. Bloomberg’ün haberine göre Türkiye BRICS+ üyeliği için resmen başvuru yaptı. Bu haber gerek ülkemizde gerekse dünya kamuoyunda geniş yankı buldu. Peki, iş dünyası bu konuya ne kadar hâkim? Gelin bu hafta BRICS’i incelemeye çalışalım.
Dönüşen dünyada yeni oluşum ve kavramları sıkça duyar olduk. Son yıllarda dünya gündeminde çokça duyduğumuz oluşumlardan biri de BRICS. Ülkemizde bazı kesimler Türkiye’nin BRICS’e üye olmasını desteklerken kimileri mesafeli, kimileri de kesinlikle karşı.
Bu yazıyı kaleme alırken farklı kaynaklardan makaleler, haberler okudum ve mülakatlar izledim. Türkiye’nin BRICS+’ya üye olması konusunda, “kesin üye olmalı’’ ya da “kesin olmamalı’’ şeklindeki aşırı yorumların çoğunun altında ideolojik farklılıkları gördüğümü belirtmek isterim. Bu grupları “Transatlantikçi’’ ve “Asyacı’’ olarak ele alırsak iki grubun da rasyonel değil politik bakış açıları ile konuyu değerlendirdiklerine şahit oldum.
Yazıma başlarken bir konunun altını çizmek isterim. Bildiğiniz üzere ben bir siyaset bilimcisi değilim. Bu yönüyle sınırlarımı aşmak ve büyük harflerle konuşmak istemem lakin bir ihracatçı olarak kendi küçük penceremden gördüğümü sandığım şeyleri siz değerli iş dünyası temsilcileriyle paylaşmak isterim.
Baştan söyleyeyim bu konuyu resmin bütününü daha iyi görebilmek ve anlatabilmek için iki haftada ele almaya çalışacağım. Gelin önce BRIC nasıl doğdu, kuruluş amacı neydi ve akabinde nasıl BRICS ve BRICS+ oldu kısaca ona bir bakalım.
BRIC ilk zirvesini 6 Haziran 2009’da Yekaterinburg’da Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin liderlerinin katılımıyla yapsa da BRIC kavramı ilk olarak 2001’de daha BRIC kurulmadan önce Jim O’Neill tarafından Goldman Sachs için hazırlanan bir raporda kullanıldı.
Bu raporda O’Neil 2050 yılına kadar Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in küresel ekonomide lider olma potansiyeline ve küresel ekonominin büyümesine büyük katkı verebileceğine vurgu yapıyordu.
Az önce söylediğim gibi, zirve ilk kez bu rapordan 8 yıl sonra yine BRIC adıyla 6 Haziran 2009’da Yekaterinburg’da kurucu dört üye devlet başkanlarının katılımıyla gerçekleşti. 2010 yılında Seul’de düzenlenen G20 zirvesinde G. Afrika Cumhuriyeti BRIC’e katılmak istediğini dile getirdi, 24 Aralık 2010’da BRIC ülkeleri tarafından gruba resmi olarak davet edildikten sonra da 2011 yılında Güney Afrika üye devlet statüsüne sahip oldu ve grup BRICS adını aldı.
BRICS adı 2023 yılına kadar kullanılmaya devam etti. 2023 yılında Johannesburg’da düzenlenen BRICS zirvesinde Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de BRICS’ e üyelikleri kabul edildi ve alınan bu kararla üye ülke sayısı beşten on bire çıkmış oldu.
Yeni üye ülkelerin üyelikleri resmi olarak 1 Ocak 2024’te başlayacaktı lakin Arjantin’de seçimleri kazanan ABD yanlısı Javier Milei üye ülkelere gönderdiği mektupta, Arjantin Cumhuriyeti'nin 1 Ocak 2024 itibarıyla BRICS'e tam üye olarak dahil edilmesinin mevcut hükümetleri tarafından uygun görülmediğini öne sürerek üyelik başvurusundan resmen çekildi.
Bunun yanında Sudi Arabistan henüz oluşuma resmi olarak katılmadı ancak örgütün faaliyetlerine davetli ülke olarak katılıyor.
Dikkatli bakarsak yeni üyelerin seçiminde bile bir denge politikası uygulanmış gibi. Afrika’da karşılıklı sorunlar yaşayan Mısır ve Etiyopya, diğer taraftan bölgenin iki cephesi Sudi Arabistan ve İran ve bölgenin müstakbel rakipler Sudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri aynı anda üye yapıldılar.
BRICS’ e üye olmak isteyen başta Vietnam, Venezuela, Bangladeş, Belarus, Cezayir, Endonezya, Nijerya gibi ülkeler ise BRICS’ e katılmak isteseler de üyelikleri henüz sonuçlandırılmadı.
6 Haziran 2009’da Yekaterinburg’da yapılan ilk BRIC zirvesinde; küresel ekonominin iyileştirmesinde alınacak rol, küresel finans kurumlarının geliştirilmesi ve kurucu dört üye ülkenin daha çok iş birliği yapması yönünde bazı kararlar alındı. Bunun yanında gelişmekte olan ülkelerin kendilerine nasıl daha çok yer bulabilecekleri de tartışma konuları arasındaydı.
Lakin BRIC’in kurulmasındaki asıl motivasyonun doların hegemonyasının kırılması olduğu biliniyordu. Bu zirve sonrasında BRIC ülkeleri yeni bir küresel para birimine olan ihtiyaca dair beyanda bulundular.
İşin doğası olarak başlangıçta “ekonomik bir birliktelik’’ olarak adlandırılan bu birlik şu anda “Politik bir birliktelik’’ olma yolunda. BRICS’ in amacının “Batı’nın küresel hâkimiyetini dengeleme’’ olduğunu söylersek sanırım yanlış bir yorum yapmış olmayız.
Hali hazırda Batı ile farklı sorunları bulunan Çin ve Rusya’nın yanı sıra uzun süredir Batı’nın yaptırımlarına maruz kalan İran’ın da gruba dahil edilmesi bu endişeyi artırıyor. Soğuk savaş döneminden sonra oluşan tek kutuplu dünyayı yani Batı’yı da en çok rahatsız eden bu gibi gözüküyor.
BRICS çatısı altındaki en önemli kurum Şanghay merkezli Yeni Kalkınma Bankası’dır. Bu bankanın amacı da üye ülkelerin kalkınma projelerine kredi sağlamak olarak belirtiliyor.
Yeni Kalkınma Bankası fikri ilk kez 2012 New Delhi 4. BRICS Zirvesi’nde ortaya atılmış. Akabinde bir yıl sonra G. Afrika’nın Durban şehrinde düzenlenen 5. BRICS zirvesinde IMF ya da Dünya Bankası’na benzer uluslararası finansal kuruluş kurmaya karar vermişler.
2013 Zirvesi’nde bu karar alınsa da Yeni Kalkınma Bankası’nın açılması 2014 yılını bulmuş. Bu bankanın kurulması da grup içinde büyük tartışmalara yol açmış. Nedeniyse yeni bankanın genel merkezinin nerede olacağı ve yük paylaşımının nasıl olacağıyla ilgili anlaşmazlıklar olmuş. Bu nedenle de süreç biraz yavaşlamış.
Benim anladığım kadarıyla; küresel bir güç olma yolunda olan Çin, rol model olarak belirledikleri IMF ve Dünya Bankası nasıl ki ABD’deyse yeni bankanın da kendi ülkesinde olmasını istemiş. Batılı güçlerin egemenliğinde olan IMF ve Dünya Bankası’na alternatif olacak Yeni Kalkınma Bankası’nın Çin’de olmasını önemsemiş.
Tabi bunun “duygusal’’ tarafını da unutmamak gerekir. Dünyanın en büyük döviz rezervlerine sahip olan ve bu banka için en büyük fonu oluşturan Çin’in bunu istemesi belki de hakkıydı.
Eylül 2013’te St. Petersburg’da düzenlenen BRICS liderler toplantısında banka için oluşturulacak havuza Çin’in 41 milyar dolar, Brezilya, Rusya ve Hindistan’ın 18 Milyar dolar ve G. Afrika’nın 5 milyar dolar ayırması kararlaştırılmış.
Sonuç olarak 15 Temmuz 2014’de Brezilya’nın Fortaleza şehrinde düzenlenen 6. BRICS zirvesinde Yeni Kalkınma Bankası’nın anlaşması imzalanmış ve bankanın Şangay’da kurulmasına karar verilmiş.
Bankanın web sitesini incelediğimde Çin, Brezilya, Hindistan, Rusya, G. Afrika, Mısır, Bangladeş gibi ülkelerde yapılan yol, köprü, demiryolu, su tedariği ve çevrenin korunması gibi projeleri desteklemek için kredi verdiğini gördüm.
Ezcümle; Yeni Kalkınma Bankası’nın kurulmasındaki temel amaç, Batılı güçlerin elinde olan IMF ve Dünya Bankası’na alternatif yaratmak ve BRICS’e üye ülkelerdeki dolarsızlaşma sürecine katkıda bulunmak olarak özetleyebiliriz.
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan verdiği bir mülakatta; “BRICS, AB gibi kurumsal yapıya dönüşürse ciddi fayda üretir” diyor. Aslında bir yönüyle BRICS+’nın hali hazırda kurumsal bir yapıya kavuşamadığına dikkat çekiyor. Aynı mülakatta BRICS’in yapısal formasyonunun oluşmadığını, evrim sürecinin devam ettiğini de dile getiriyor.
Bir yanlış anlaşılma olmasın Sayın Fidan bu mülakatta Türkiye’nin BRICS+’ya üye olma isteğini dile getirirken aynı zamanda kuruma ilişkin yapıcı eleştirilerini de dile getiriyor. Bu parantezi açtıktan sonra konumuza geri dönelim.
Benim okumalarıma göre, Rusya BRICS+’yı Batı’ya karşı bir meydan okuma olarak görürken grubun diğer gücü Çin olaya daha hassas bakıyor. Batı’yla ilişkileri çok iyi olmasa da sanki bu süreci dengeli götürmeye gayret ediyor.
Grubun bir diğer önemli üyesi Hindistan’ın da Batı ile ilişkileri iyi. Hatta ABD’nin dış ticaretinde Çin’e karşı friendshoring kapsamında Hindistan ve Vietnam’ı desteklediğini ve Batılı firmaların bu ülkelere üretimini kaydırmaları gerektiğini açıklıkla dile getirdi.
G-20 zirvesinde Hindistan, Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne karşı ABD destekli IMEC (India-Middle East-Europe Economic Corridor) projesini duyurdu. Hindistan’ın Çin ile cari sınır sorunlarının da olduğunu unutmamak gerekir.
Hindistan Başbakanı Modi’nin de BRICS+ ile ilgili açıklamaları dengeli seyrediyor. BRICS+’nın Batı’ya karşı bir alternatif olmadığının altını çizme gayreti var. Brezilya ve G. Afrika da küresel sistemin çarpıklığına vurgu yapsa da hedefleri daha çok doların ekonomileri üzerindeki büyük etkisini azaltmaktan yana gibi.
2024 başı itibariyle gruba dahil olan S. Arabistan, BAE, Mısır ve Etiyopya’nın ise Batı ile dengeli ilişkileri olsa da İran’ın üyeliği Batı’da kendilerine karşı bir tehdit algısını daha da güçlendirmiş gözüküyor.
Suudi Arabistan-İran, Çin-Hindistan, Çin-Rusya, Mısır-Etiyopya gibi birlik üyesi ülkelerin birbirleriyle de siyasi ve ekonomik farklı sorunları var. Bu durumun bir dezavantaj olduğu kadar bir yönüyle de bölgesel sorunların çözümü için avantaj olduğunu unutmamak gerekir.
BRICS+’nın jeopolitik ve güvenlik konularında ortak vizyonu olmadığı gibi ekonomik olarak da tek pazar, gümrük birliği ya da ortak para birimi konularında da ortak bir görüş yok gibi. Az önce de belirttiğim gibi her ülkenin önceliği, ajandası ve yapıya yüklediği anlam farklı. Hali hazırda nasıl bir ekonomik model var, bu bir soru işareti.
BRIC’in ilk yola çıkış mottosunun mealen “doların hegemonyasının kırılması ve doların yeri ve zamanı geldiğinde gelişmekte olan ekonomilere bir silah gibi kullanılmasının önüne geçmesi’’ olarak söyleyebiliriz. Geçen süreçte ortak para birimiyle ilgili konuşulan şeyler olsa da şu ana kadar bu konuyla ilgili atılmış bir adım yok.
Tabi ki bunları grubun bir başarısızlığı olarak görmek doğru olmaz. Unutmamak lazım ki bu tip küresel oluşumların kurumsallaşması zaman ister, kısa vadeli değil orta-uzun vadeli süreçlerdir. Bugün dünyanın en önemli ekonomik birliği olan AB’ de II. Dünya Savaşı sonrası 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kuruldu. Zamanla evrimleşmesini tamamlayarak ancak 1 Kasım 1993’de Avrupa Birliği Antlaşması yürürlüğe girdi. Ortak para birimi EUro ise ancak 1 Ocak 2002 tarihinde tedavüle girdi.
Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin BRICS’e üyeliği hakkında yetkililer “düşünebiliriz, düşünüyoruz, isteriz’’ mealinde açıklamalarda bulunuyordu. Hatta Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan, 2018’de Güney Afrika tarafından düzenlenen BRICS zirvesine katılmış ve Türkiye’nin örgüte katılmayı düşünebileceğini söylemişti.
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan, Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi'nin daveti üzerine Haziran ayında yaptığı Çin ziyaretinde Çin ve Globalleşme Merkezi isimli düşünce kuruluşunda "Değişen Dünya Düzeninde Türkiye-Çin İlişkileri" konulu konferansta bir konuşma yaptı.
Sayın Bakan, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği'ne sahip olmakla birlikte BRICS gibi farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni iş birliği fırsatlarını aramaya devam ettiğini söylemiş ve bir sonraki hafta Rusya'da düzenlenecek BRICS Dışişleri Bakanları toplantısına katılacağını belirtmişti.
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın son Çin ziyareti, akabinde Rusya’da yaptığı temaslar ve sonrasında BRICS+ toplantısına katılımı ulusal ve uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin BRICS+’ya ilgisinin giderek arttığı yorumlarına neden oldu.
Dışişleri Bakanımızın bu ziyaretler sonrası bir haber kanalına verdiği mülakatta yaptığı açıklamalar ülkemizin BRICS+’ ya bakışı ve Batı’ya verdiği mesajları anlamak için önemli. Gelin Sayın Bakanın verdiği mesajlara kısaca bir bakalım.
Türkiye BRICS+’nın ekonomik bir platform olduğu düşüncesinde. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu mülakatta Türkiye’nin Karadeniz Ekonomik İş birliği Örgütü, D-8 ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi farklı ekonomik platformların içinde yer aldığını söyleyerek Türkiye için BRICS+’nın alternatif değil tamamlayıcı bir yapı olduğunu dile getirdi.
Türkiye, Batı’nın kaygılarını anladığını lakin kendi stratejik ve ekonomik çıkarları çerçevesinde uluslararası alternatif ekonomik platformların nasıl şekillendiğini takip etmesinin çok normal olduğunu söyledi.
Sayın Fidan Batı’ya da önemli mesajlar verdi. Türkiye’nin BRICS+’ya yakınlaşmasının bir nedeninin de AB’nin olumsuz politikalarının olduğunu ifade etti. Fidan’a göre, BRICS’in AB’den farklı ve daha güzel olan özelliği; farklı medeniyet, ırk ve dinleri içinde barındırmasıydı.
Belirttiğim üzere verilen bu güçlü mesajlarla birlikte Türkiye’nin BRICS+’ya üye olması ihtimali Batı kamuoyunda önemli bir gündem oldu. Belki de “güçlü’ mesajlar bir yönüyle yerine ulaştı. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Jeff Flake Türkiye’nin BRICS’e katılmamasını umduklarını, böyle bir adımın Batı ile olan uyumlu ilişkileri zedeleyebileceğini söyledi.
Avrupa Birliği, Türkiye ile ilişkilerin yeniden canlandırılması için beş yıl aradan sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Brüksel'deki Dışişleri Bakanları Gayri resmi Toplantısı’na davet etti.
Türkiye’nin BRICS+’ya üyeliğini büyük ihtimalle hem Çin hem de Rusya destekleyecektir. Sayın Fidan, Çin ziyaretinin hemen akabinde Haziran ayında yaptığı Rusya ziyaretinde Devlet Başkanı Putin ile de görüştü. Rusya Devlet Başkanı Putin “Türkiye’nin BRICS’in çalışmalarına yönelik ilgisini memnuniyetle karşılıyoruz. Birlik ülkeleri ile birlikte olma isteğini mutlaka her şekilde destekleyeceğiz” demişti.
Çin’de BRICS+’nın platformunun genişleme fikrini başından bu yana desteklemekte. Çin’in BRICS politikası BRICS+’yı kaliteli bir şekilde genişletmek ve küresel arenada daha güçlü bir yapıya dönüştürmek olduğundan, Çin’in de Türkiye’nin BRICS+’ya üyeliğine destek vereceğini düşünebiliriz.
BRICS+ platformu üye devletlerin iç ve dış işlerine karışmıyor. Bu nedenle Türkiye’nin Batı’yla cari ilişkileri BRICS+’ya üyelik konusunda bir sorun teşkil etmeyecektir. Tam tersine Türkiye’nin konumu, Gümrük Birliği üyeliği ve NATO üyesi olmasının BRICS+’nın imajı için de çok değerli olacağı düşünülmekte.
BRICS+ konusunun daha iyi anlaşılması için konuyu bir yazıya sığdırmak istemedim. Önümüzdeki hafta yazının ikinci kısmında BRICS+’e üye ülkeleri inceleyip, ihracatımıza etki edebilecek risk, fırsat, avantaj ve dezavantajlarını ele alamaya çalışacağız.
Son genişleme sonrası grup ülkelerin nüfusu 3,5 milyara ulaştı. Bir başka deyişle BRICS+ grubu dünya nüfusunun yüzde 45’ini oluşturuyor. BRICS+ ülkelerinin ekonomik büyüklüğüyse 28,5 trilyon dolar civarında. Yani küresel ekonomisinin yaklaşık yüzde 28’ine tekabül ediyor. Küresel toplam ihracatın da yaklaşık yüzde 25’ini BRICS+ üyeleri gerçekleştiriyor.
BRICS+’nın diğer bir özelliği ve bir yönüyle gücü de dünya ham petrol üretiminin yaklaşık yüzde 44’ünü gerçekleştiriyor olmaları.
BRICS üyelerine kısaca bakacak olursak; Çin dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, nüfusa göre yine ikinci büyük ülkesi ve dünyanın en fazla ihracat yapan ülkesi konumunda. Hindistan dünyanın en büyük beşinci ekonomisi ve nüfus bakımından dünyanın en büyük ülkesi. IMF tahminlerine göre Hindistan, gelecek 10 yılda Almanya ve Japonya'yı geçerek dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olacak.
Brezilya dünyanın en büyük dokuzuncu ekonomisi olmasının yanında Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi ve önemli bir tarım ihracatçısı. Rusya dünyanın en büyük on ikinci ekonomisi ve büyük doğal kaynaklarının yanı sıra tarıma uygun en geniş topraklara sahip ülkesi. Güney Afrika dünyanın 23. ekonomisi ve elmas dahil olmak üzere çeşitli doğal kaynaklar açısından zengin bir ülke.
Suudi Arabistan 2024 yılında 1,1 trilyon dolar olacağı tahmin edilen GSYİH ile 196 ülke arasında dünyanın 19. büyük ekonomisi. Aynı zamanda dünyada en büyük ikinci petrol rezervlerine sahip ülkesidir.
Birleşik Arap Emirlikleri 196 ülke içinde Dünyanın 32. büyük ekonomisidir. Birleşik Arap Emirlikleri petrol ve doğalgaz zengini bir ülke; petrol rezervleri bakımından OPEC’in beşinci büyük üyesi konumunda.
İran, 2024 yılı için tahmin edilen GSYİH’sı itibariyle 196 ülke arasında 35. büyük ekonomisi ve Dünyada en büyük üçüncü petrol rezervlerine sahip ülkesi.
387 milyar dolarlık milli gelire sahip olan Mısır yine milli gelir açısından dünyanın 40. büyük ekonomisi lakin 3.644 dolar tutarındaki kişi başına düşen milli gelir ile de dünyada 131. sırada yer almakta.
Etiyopya’da GSYİH, 2023 yılı itibariyle 160 milyar dolara yükselmiş olup, 2024 yılı tahminleri 205 milyar dolara ulaşacağı yönünde. 2023 yılında %7,2 gibi oldukça yüksek düzeyde artış gösteren Etiyopya’nın GSYİH’sının 2024 yılında %6,2 oranında artacağı tahmin edilmekte.
BRICS+ üyesi olan Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Suudi Arabistan aynı zamanda G-20 ülkeleri arasında. Daha önce BRICS+’ya üye olma beyanları olan Türkiye, Meksika ve Endonezya’nın üye olmaları durumunda dokuz G-20 üyesinin aynı zamanda BRICS+ üyesi olması söz konusu.
Kaynaklar
T.C. Ticaret Bakanlığı
https://www.perspektif.online/brics-ve-turkiye/
https://www.setav.org/assets/uploads/2024/06/p402.pdf
Tepav