Merkez Bankası başkanının yeni politikanın temel unsurlarından biri olarak açıkladığı “liralaşma” Türkiye için yeni bir şey değil. Bizim yıllardır “ters dolarizasyon” ya da “ters para ikamesi” olarak bildiğimiz eğilimlerin kendisidir. Türkiye’nin hafızasında hem sorunun hem de çözüm yollarının ne olduğu mevcuttur.
“Liralaşma”yı anlamak için önce “lirasızlaşma”yı ya da bugüne kadar kullandığımız şekliyle “dolarizasyon”u veya “para ikamesi”ni anlamak lazım.
Dolarizasyon; bir ülkede ekonomik birimlerin milli para cinsinden finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal varlıkları seçmeye başlamasıyla ortaya çıkar. Nedeni bellidir. Yüksek enflasyonun ve bozulan beklentilerin sonucudur. Aslında dolarizasyon ülkedeki makroekonomik istikrarsızlığın bir ürünüdür. Yüksek enflasyon ve makroekonomik istikrarsızlığın yarattığı güven eksikliği dolarizasyonu besleyen ortamı yaratır. “Lirasızlaşma” yüksek enflasyonla yaşayan ekonomilerde yabancı para tutma eğiliminin güçlenmesidir. Rakamsal olarak döviz mevduatlarının geniş para arzı olan M2Y’ye yani dolaşımdaki TL ve vadeli vadesiz, döviz ve TL tüm mevduatların toplamına olan oranında da görülebilir.
“Liralaşma” ilk defa gündeme gelmiyor. Bu konu 2001 yılından bu yana gündemde. Dolarizasyon ve ters dolarizasyon üzerine yapılmış çok sayıda çalışma var. Bu çalışmaların bir kısmı da Merkez Bankası’na ait. Yine bu konuda yapılmış birçok uyarı var. Bu uyarıların yine önemli bir kısmı yine Merkez Bankası’na ait.
Mesela Merkez Bankası 2021 yılının ilk çeyrek Enflasyon Raporu’nda demiş ki: “Diğer faktörlerdeki iyileşmeye karşın enflasyon ve enflasyon beklentilerinin dolarizasyon eğilimini desteklediği görülmektedir. Bu açıdan para politikasındaki sıkı duruşun kararlılıkla korunması ve enflasyonda düşüş sürecinin başlaması ters dolarizasyon için kilit rol oynayacaktır.” Ve yine o raporda Merkez Bankası bizzat kendisi reçeteyi göstermişti: “Sonuç olarak fiyat istikrarı odaklı sıkı para politikasının sürdürülmesi başta enflasyon, enflasyon beklentileri ve döviz kuru beklentileri olmak üzere YP mevduat tercihini etkileyen tüm unsurlar açısından kritik öneme sahiptir.”
Aradan bir yıl geçti ve Merkez Bankası “liralaşma” adını verdiği bir yaklaşımla aynı konuyu farklı çözümlerle tekrar gündeme getiriyor. Merkez Bankası gibi kurumlarda önemli şey kurumsal hafıza ve orta ve uzun vadeli bakıştır. Bu kadar kısa sürelerde problemin tanımı ve çözümü, hatta adlandırılmasında sert dönüşler oluyorsa bunlar politikalara duyulan güveni zedeler.
Dolarizasyon ya da ters ikamenin ne olduğu ve neler yapılması gerektiğini bizler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndan öğrendik. Banka 20 yıl boyunca çeşitli vesilelerle bu konuyu anlattı; çözüm yollarını gösterdi. Mesela 2001-2006 yılları arasında TCMB başkanlığı yapan Süreyya Serdengeçti adım adım Anadolu’yu dolaştı, iş dünyasına ve akademik çevrelere bu konuyu anlattı. 3 Ekim 2005 tarihinde Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde yaptığı konuşmanın başlığı “DOLARİZASYON VE TERS DOLARİZASYON”du. Ve o dönemde Türkiye ekonomisinde yaşanan “ters dolarizasyon”un nasıl başarıldığını anlatıyordu.
Türkiye 2001 programının etkisiyle makroekonomik istikrarı sağlama yolunda önemli adımları atmıştı ve 2002 yılında itibaren örtük olarak enflasyon hedeflemesi uygulamaya başlamıştı. Bu iki faktör o dönemde gerçekleşen “liralaşma”da çok önemli roller oynamıştır. Bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili olarak ise Serdengeçti, “Ters dolarizasyon eğiliminin devam etmesi için sağlam para ve maliye politikalarının devam etmesi ve bu politikalara duyulan güvenin artması gereklidir. Bunun yanı sıra, yapısal reformlara devam edilmesi ve bu kapsamda kurumsallaşma sürecine girilmesi, ters dolarizasyon eğiliminin devamının sağlanması açısından bir diğer önemli unsurdur” demişti.
Kısacası çare bellidir: Makroekonomik istikrar, güçlü bir kurumsal yapı ve güvenin tesis edilmesi.