Geçenlerde Yunanistan’dan çıkan ve hızla büyüyen teknoloji şirketlerini inceleyen bir rapor okuyordum. Financial Times’ın teknoloji yayını Sifted’ın hazırladığı, “Greeking Out 2.0” başlıklı rapor, 23 şirkete dikkat çekiyor. Bu şirketlerin sadece 6’sının merkezi Yunanistan’daymış. 10’u ABD’de, 4’ü de İngiltere’de. Mesela, Yunanistan’ın e-ticaret sektöründe öne çıkan en iyi başarılarından biri olarak gösterilen Instacart daha ilk günden Dubai’de kurulmuş. Ama bu şirketin teknoloji geliştirme ekibinin büyük kısmı Yunanistan’daymış.
Son zamanlarda, Londra ya da Dubai’ye gittiğimde, işlerini ilk olarak Türkiye’de kurmuş, sonrasında bu şehirlere taşımış olan girişimci dostlarıma daha sık rastlar oldum. Bu arkadaşlarımdan bazıları, işlerini daha hızlı büyütmek için bu şehirlere taşınmaya karar verdiler. Bazıları ise işlerini sattılar ve bir sonraki işlerini daha küresel niteliğe sahip bir yerde kurmaya karar verdiler. Ancak Türkiye ile yakın ilişkilerini devam ettiriyor. Çoğunun Türkiye’deki şirketlerde yatırımları da var ve dünyaya açılmalarına da yardımcı oluyorlar.
Geçen hafta Endeavor Türkiye Derneği, Akbank ile beraber, Türk diasporasında girişimciliği inceleyen bir rapor yayımladı. Rapora göre, dünyanın farklı yerlerindeki diasporamızdaki girişimcilerin %53’ü Türkiye’deki girişimcilere, %69’u ise dünyanın başka ülkelerindeki Türk girişimcilere mentorluk yapıyor. Yani kimse vatanıyla ilişkisini kesmemiş.
Diasporadaki girişimcilerimizi sahip oldukları belli niteliklere bakarak kendi içinde belli katmanlara ayırmak mümkün. İlk katman, Biontech’in kurucusu Özlem Türeci ve Uğur Şahin gibi eskiden göç edenlerin çocukları. İçlerinde çok kıymetli cevherler olsa da bu katman diğerlerine nispeten daha küçük. En büyük katman ise eğitim için yurtdışına gidip, orada çalışıp, sonra iş kuranlar. Bu kişiler, Endeavor raporunda incelenen örneklemin %73’üymüş. Çoğu da ABD’de yaşıyor. Türkiye ile de yakından ilgililer.
Benim en çok dikkatimi çeken katman ise Londra’da ve Dubai’de rastladığım dostlarım gibi işini büyütmek için yurtdışına taşınanlar. Çoğunlukla bu kişiler, Türkiye’de edindikleri tecrübe ile iş kurmuşlar. Ama Türkiye pazarı şirketin büyümesine yetmeyince ya da Türkiye’de bu büyümeyi destekleyecek yatırımcı kalmayınca, işlerini küresel bir merkeze taşınmaya karar vermişler. Bu şirketlerin genelde üst yönetimi, bazen de satış-pazarlama ekipleri yurtdışına taşınıyor. Öte yandan rapor için görüşülen girişimcilerin şirketlerinin %70’i ARGE ve mühendislik ekiplerini Türkiye’de tutuyor.
Aslında mesele teknoloji şirketi olunca nerede oturduğunuzun bir önemi de yok. Geçen gün Sina Afra ile güzel bir podcast çektik (Hâlâ dinlemediyseniz Global İşler+ podcastlerimi favori podcast uygulamanızda lütfen taratın!). Türkiye, Sina’yı ülkemizin ilk e-ticaret işlerinden Markafoni ile tanımıştı. Kurduğu 20 şirketten sonuncusu Tiko. İlk adı EvTiko’ydu ve Türkiye’de evleri yapay zekâ analiziyle biçtiği bedelden alıp, içini yaptırıp, tekrar satıyordu. Sina, daha sonra şirketini İspanya ve Portekiz’de büyüttü. Hatta Türkiye’de ev alım satımını da bıraktı. Tiko, ev alım-satım maliyetlerini dijitalleştirerek azaltmaya dayalı bir iş modeliyle Avrupa’da bu işi yapan en büyük teknoloji girişimlerinden biri olmuş durumda. Şirketin saha ekipleri İspanya ve Portekiz’de ama ARGE ekibi hâlâ Türkiye’de. CFO’su ise Londra’da. Çünkü Sina en iyi CFO’yu Londra’da bulmuş.
Demek ki, teknoloji çağında şirketlerin mekânla ve ulus devletlerle bağlantısı zayıflamış durumda. Benzer örnekleri Aralık 2020’de yazmıştım. Bu durumun Türkiye’nin izlemesi gereken politikalar açısından somut sonuçları var: Birincisi, yaptığımız bazı düzenlemeler bazen sadece işlem maliyetini artırmanın ötesine geçmiyor. Örneğin, SPK’nın Türkiye’de kurulu girişim sermayesi yatırım fonlarına yönelik Türkiye’de yatırım yapma kısıtı. Şimdi bu kısıt, yurtdışıdan gelecek yatırımcılar için gevşetiliyor. Ama bunun da tek sonucu Türklerin parasını yurtdışına çıkarıp geri getirmesi olacak. Yani kendi kanunumuza uyalım diye Lüksemburg’daki bir avukat biraz daha paramızı alacak. Benzer argümanlar vergi mevzuatı gibi konularda da getirilebilir.
İkincisi dış ekonomik ilişkiler alanındaki stratejimizi, teknoloji ekseninde yeniden kurgulamamız lâzım. Mesela fuar desteği ile yurtdışına çikolata satabilirsiniz ama teknoloji alanındaki bir işi fuarlar üzerinden küreselleştiremezsiniz. Teknoloji işi standart dışı düşünmeyi gerektirdiği için tamamen insani ilişki ağları üzerinden ilerliyor. İlişki ağları sayesinde tecrübe aktarımı ve finans bulma gibi işler de daha kolay ilerliyor. Örneğin Hintliler teknoloji sektöründeki diasporasını bir araya getirmek için 1992 yılında “Indus Entrepreneurs Network” (TEİ) diye bir kuruluş kurmuş. Tamamen sivil bir girişim olan bu yapının 60 şehirde 12 binin üzerinde üyesi var. Bu ağ sayesinde bugüne kadar birçok başarılı yeni girişim ortaya çıkmış. Dünyada bu gibi örneklere bakarak bizim de benzer perspektiften teknoloji işlerini yeniden düşünmemiz faydalı olacaktır.