Çevresel ürünlerin Türkiye ihracatındaki payı 2003 yılında yüzde 4,6 iken 2019’da yüzde 6,9’a, 2023 yılında 19,6 milyar dolar tutar ile yüzde 7,7’ye yükseldi. Çevresel ürün ihracatı 2003-2023 döneminde yaklaşık 9,2 kat, diğer ürünlerin ihracatı 5,2 kat arttı. 2023 yılında çevresel ürün ihracatı 1,9 milyar dolar yükselmişken, diğer ürünlerde ihracat 278 milyon dolar geriledi.
Sanayi, dünya genelinde karbon emisyonunun en önemli kaynaklarından biri. Sürdürülebilir kalkınma ve yeşil dönüşüm ekseninde, sanayi politikalarının yeniden tasarlanması ihtiyacı gündeme geliyor. Son dönemde gelişmiş ülkelerin aktif sanayi politikaları uygulamasının ve yeni bir sanayi politikası arayışına geçmesinin başlıca nedeni de bu. ABD’deki Enflasyonu Düşürme Yasası (Infl ation Reduction Act-IRA) veya Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı rekabet gücünü “yeni yeşil düzen” ekseninde yeniden tan ımlıyor. Küreselleşme şekil değiştiriyor.
Dış ticarette bir yandan “seçici korumacılık” tedbirleri yükselişe geçerken, diğer yandan “dost ülkelerle ticaret” yaklaşımı ön plana çıkıyor. Yeni yeşil düzende odak noktanın sera gazı emisyonlarını indirmekle sınırlı kalması beklenmiyor; çünkü üretim maliyetini belirleyen unsurlar artık sadece emek, sermaye, teknoloji gibi girdilerle sınırlı değil. Bu unsurlara doğa da eklenmiş durumda. Bugün, üretim süreçlerinin doğada yarattığı olumlu veya olumsuz etkiler, rekabet gücünü belirleyen konulardan biri. Dolayısıyla, çevreyi ve toplumsal kalkınmayı odak alan yatırımlar, hem rekabette ön plana çıkacak hem de finans kaynaklarına daha kolay ulaşabilecek.
TSKB Baş Ekonomisti Dr. Burcu Ünüvar ve TSKB Ekonomik Araştırmalar Müdürü Dr. Feridun Tur, yaşanan bu dönüşüm sürecinde kalkınma bankalarının, sadece finansal değil, bilgi açısından da yol gösterici bir rol üstleneceğini ifade ediyorlar ve yeni bir sanayi politikasına ihtiyaç olduğunu vurguluyorlar. TSKB Ekonomik Araştırmalar, 2023 Kasım ayında “Çevresel Ürün Ticareti: Yeşil Dönüşümü Destekleyecek Bir Türkiye Hikayesine Giriş” başlıklı bir rapor yayınlamış ve bu raporda sanayi politikasına yönelik dönüşüm ihtiyacının altını çizmişti. Dr. Ünüvar ve Dr. Tur’dan sanayi dönüşümünün “nasıl” olması gerektiğini dinledik. Verdikleri bilgiler şöyle:
Rekabetin rengi yeşil
Yeşil dönüşümle yeniden tanımlanan rekabet koşullarında hem riskler hem fırsatlar var. Bu risk ve fırsatların nasıl yönetildiği, rekabet gücünün belirleyicisi olacak. Yeşil dönüşüm odaklı sanayi politikaları rekabet gücünü etkiliyor. Bu politikalar yenilenebilir enerji tesisleri, atık yönetimi, hava ve gürültü kirliliği, ısı ve enerji yönetimi gibi çok sayıda alanda güçlü bir dönüşümü gerektiriyor. Bu dönüşüm sürecinde kullanılacak işlenmiş ya da yarı işlenmiş ürünlere ise ‘çevresel ürünler’ adı veriliyor. Çevresel ürünlerin kendisi yeşil olmak zorunda değil, ancak yeşil dönüşüm için gereken yatırımlarda girdi olarak kullanılıyor. Dolayısıyla yeşil dönüşüm ivmesi güçlendikçe bu alanda yatırımların hızlanması, çevresel ürünlere olan ihtiyacın da yükselmesi bekleniyor.
Çevresel ürünler toplam ihracatın yüzde 7,7’sine ulaştı
Geçtiğimiz yirmi yılda, çevresel ürünlerin ticareti, toplam küresel ticaretten daha hızlı bir büyüme sergiledi. Çevresel ürünlere yönelik artan talebin kazananlarından biri de Türkiye oldu. Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat dokümanını açıkladığı 2019 yılının Aralık ayı itibariyle Türkiye’nin çevresel ürünlerde AB’deki pazar payı yükselişe geçti. Çevresel ürünlerin Türkiye ihracatındaki payı 2003 yılında yüzde 4,6 iken 2019’da yüzde 6,9’a, 2023 yılında 19,6 milyar dolar tutar ile yüzde 7,7’ye yükseldi. Çevresel ürün ihracatı 2003- 2023 döneminde yaklaşık 9,2 kat, diğer ürünlerin ihracatı 5,2 kat arttı. 2023 yılında çevresel ürün ihracatı 1,9 milyar dolar yükselmişken, diğer ürünlerde ihracat 278 milyon dolar geriledi.
AB ithalatından alınan payda artış yaşandı
Türkiye’nin AB ithalatından aldığı payda da, Avrupa Yeşil Mutabakatı sonrası güçlü bir sıçrama yaşandı. 2018 yılında Türkiye hem tüm ürünlerde hem de çevresel ürünlerde AB ithalatından yüzde 1,5 oranında pay alıyordu. 2023 yılına gelindiğinde tüm ürünlerde alınan pay yüzde 1,6’ya yükselirken, çevresel ürünlerde alınan pay yüzde 2,1’e yükseldi.
Çevresel ürünlerin fiyatı da yükseliyor
Çevresel ürünlerde kg fiyatı 2018 yılında 3,32 dolar iken bu rakam 2023 yılında yüzde 33,8 artışla 4,45 dolar seviyesine yükseldi. İhracat fiyatlarının aynı ürün grubundaki ithalat fiyatlarına oranlanmasıyla hesaplanan ticaret hadleri de özellikle son 2 yılda artış kaydetti. 2021 yılında 0,30 olan ticaret haddi, 2023 yılında 0,36’ya yükseldi.
Dünya ticaretinde de payı hızla artıyor
OECD’ye göre küresel ekonominin dönüşüm sürecinde kullanılacak çevresel ürünler 11 farklı kategoride 247 ürünü içeriyor. Bu ürünler 2021 yılı itibarıyla toplam 1,6 trilyon doların üzerinde ticaret hacmine sahipken, dünya ticaretinin yüzde 7,5’ini oluşturdu. Küresel ölçekte çevresel ürünler içerisinde en yüksek pay sahibi ilk üç ürün grubu “yenilenebilir enerji tesisi”, “atık su yönetimi ve içme suyu arıtma” ve “temiz veya kaynak verimli teknolojiler” oldu. Çin, Almanya ve ABD 2010- 2020 döneminde çevresel ürün ihracatının yaklaşık yüzde 40’ını, ithalatının ise yaklaşık yüzde 30’unu gerçekleştirdi.
Yeni sanayi politikasının “mikroya” inmesi gerekiyor
TSKB Baş Ekonomisti Dr. Burcu Ünüvar ve TSKB Ekonomik Araştırmalar Müdürü Dr. Feridun Tur, Türkiye’nin çevresel ürünler grubunda ihracatını güçlü bir şekilde artırdığına dikkat çekerken, çevresel ürünlerin Türkiye’nin dış ticaret ve kalkınma hamlesi ekseninde önemli bir rol oynama potansiyeli olduğunu ifade ediyorlar. Yorumları şöyle: “Bu potansiyeli güçlendirmenin ve Türkiye’nin kalkınma sürecinde kaldıraç haline getirebilmenin yolu, sanayi politikası tasarımında Çevresel Ürünler sınıflamasının dikkate alınması olacak. Yatırım önceliklendirme, teşvik ve dış ticaret politikalarında bu ürünlerin ön plana çıkarılması, ilgili ürünlerde bir bölgesel üs olma vizyonu çok önemli. Çevresel ürünler, deprem bölgesinin yeniden yapılandırılması sürecinde önceliklendirilecek bir alan olarak seçilebilir. İlgili ürünlerde yeni oluşturulacak kapasitenin deprem bölgesinde kurgulanması, girdi-çıktı ve lojistik bağlantıları da dikkate alınarak bölgeyi bir yeşil üs haline getirmeye katkı sunabilir. Bu süreç Türkiye için önemli fırsatlar barındırıyor ve bir dış ticaret stratejisine dönüştürülmesi elimizde. Genel sektörel teşvik sisteminden, mikro hedeflere odaklanan teşviklere yönelmemiz gerekiyor.”