Türkiye wellness-afiyet tıbbı ekonomisinden nasıl daha çok yararlanır?

Prof. Dr. Vural KAVUNCU 

Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi

Ülkemiz gelişmiş sağlık altyapısı, uygun tedavi maliyetleri ve yüksek hizmet kalitesi ile medikal sağlık turizmi konusunda artık hasta kabul eden ülkeler arasında yer alıyor. Tıbbi tedavi ve girişimler için özellikle Avrupa, Orta Asya ve Arap yarımadası ülkeleri vatandaşları için önemli bir destinasyon noktası haline geldi. Pandemi sürecinde olmamıza rağmen 2021 yılının ilk 10 ayında tedavi amacıyla Türkiye'ye gelen medikal turist sayısı 370 bini, elde edilen gelir 705 milyon doları buldu. Medikal sağlık turizminin ülkemizde ki lokomotifi ise özel sektör olarak görülüyor. Özel hastaneler bu alanda oluşan talebi iyi gördü, gerekli organizasyonlarını başarıyla gerçekleştirerek bu pazardan aslan payını aldılar. Kamu tarafına bakarsak Sağlık turizmi açısından istenilen noktada olunmadığını söyleyebiliriz. Son dönemlerde yapılmış ve yüksek teknoloji ile donatılmış Şehir Hastaneleri’nde bile planlı gelen medikal sağlık turisti değil daha çok gelen turistlerin acil sağlık bakımları (turistin sağlığı) üstleniliyor.

Dünyada halen devam eden pandemi sağlıklı yaşamın önemini bir kez daha göz önüne getirdi. Bu dönemin insanlar üzerinde oluşturduğu psikolojik baskı ve endişe nedeniyle sağlıklı yaşam önerileri ve bu amaçla yapılan uygulamalar rağbet gördü. İmkanları olanlar kısıtlama günlerini kalabalıklardan uzak, şehrin dışında, bahçeli evlerinde, yazlıklarında geçirdiler. Sağlıklı ev kavramı gündemimize girdi, kıyı kasabalarında, doğa içinde, sakin yerlerde ev-arsa fiyatları çok arttı. Organik olduğu iddia edilen gıdalar daha çok tercih edildi, bağışıklık sistemini güçlendirici beslenme tarifleri ön plana çıktı, besin takviyeleri ve vitaminlerin satışları arttı. Evlere egzersiz için spor ekipmanları alındı, yoga-pilates eğitimleri veren online sitelerin aboneleri arttı. Bu dönemde kısıtlanmalar, sosyal izolasyon ve seyahat yasakları gibi nedenlerle wellness-sağlık seyahatleri ile kaplıca ve SPA ekonomisinde ise keskin düşüşler yaşandı. Pandeminin etkilerinin azalmasıyla 2025 yılına kadar bu sektörlerde yeniden %17-20 artış olacağı öngörülüyor. Bunun yanı sıra COVID-19 enfeksiyonu geçiren bazı hastalar egzersiz kapasitelerinde düşme, uyku sorunları, stres, kilo fazlalığı, saç dökülmesi gibi sağlık sorunları yaşıyorlar. Bu kişiler de bundan sonra kür klinikleri ve wellness tesislerinde sağlık ve afiyette kalmanın yollarını arayacaklar.

Global Wellness Enstitüsü tarafından yayınlanan raporlara göre küresel wellness ekonomisi 2020 yılında 4.4 trilyon dolar hacme ulaşmış. Bunun 955 milyar doları kişisel bakım ve güzellik sektörüne ait iken 946 milyar doları sağlıklı yeme-içme, beslenme ve kilo kaybı ile ilgili sektörlere, 788 milyar doları fiziksel aktivite, 436 milyar doları wellness turizm seyahatleri, 413 milyar doları geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamaları, 131 milyar doları zihinsel wellness, 68 milyar doları SPA sektörü ile gerçekleşmiş. Sadece kaplıcaya dayalı ekonominin hacmi ise 39 milyar dolar. Aslında bu öğelerin bir ya da birkaçının bir arada bulunarak birbirlerini tamamlayıcı oldukları tesisler ve destinasyon şehirleri wellness ekonomisinin temelini oluşturuyor. Uluslararası terminolojide de termal sağlık denilince sadece mineralli kaplıca suları ile banyo – havuz uygulamalarının anlaşıldığını da söyleyelim. Bu nedenle termal sağlık turizmini sadece kaplıca olarak değil, kaplıca merkezli wellness – afiyet tıbbı ekosistemine yapılan turizm hareketliliği olarak tanımlamak gerekiyor. Wellness sağlık turizmi hareketleri, hastane ve akut bakım kliniklerinden çok kaplıca-kür şehirlerinde ki otel ya da wellness kliniklerinde gerçekleşiyor. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra wellness turizminde 2. en büyük ekonomiye sahip olan Almanya’da yaklaşık 350 kaplıca şehri var. Bu şehirlerin ortak özellikleri kaplıca kaynaklarına sahip olmaları ve bununla ilgili kür-rehabilitasyon klinikleri ve resort tesislerin olması. 

Afiyet tıbbı - wellness turizmi konusunda ülkemizde öncelikle kaplıca beldelerine kür şehri kimliği verecek dönüşümlerin yapılması gerekir. Bir bölgenin uluslararası sağlık turizmi destinasyonu haline dönüşmesi için bileşenler; 1) akut tedavi basamağı sonrası kronik hastalara yönelik kür-rehabilitasyon klinikleri (akut durumlar için bir hastane ile irtibatlı) 2) afiyet tıbbı-wellness klinikleri 3) kaplıcalar ve SPA tesisleri 4) değişik özelliklerde ve büyüklüklerde konaklama tesisleri 5) sosyal ve spor alanları, alışveriş yerleri 6) kür parkı – doğal unsurlar. Elbette bütün bu altyapının bir arada olması yüzyılları alabilir. Zaten bunları başaran yerler marka oluyor. Bölgenin turizm açısından güvenli, kolay ulaşılabilir ve doğal güzellikler içinde olması, sosyal yaşamın bir yabancı turist için çekici özelliklerinin olması, çevrede diğer turizm çeşitliliğinin varlığı, dil ve iletişim sorununun yaşanmaması ve sağlık ve turizm hizmetlerinin belirli bir kalite seviyesinin üzerinde olması aranan unsurlardır. Bu altyapı ve organizasyonun pazarlama ve ekonomik değere dönüştürme performansı ise ekonomik hacmi belirler. Ülkemizde yapılması gerekenler geleneksel kaplıca tesislerinin kalite standartlarını sağlamaları, kronik hastalar için konaklamalı kür kliniklerinin oluşturulması, SPA ve tıbbi wellness tesislerinin yaygınlaştırılması, bunların içinde de medikal kozmetik ve kişisel bakım birimlerini geliştirmek olmalıdır. Konaklamalı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri yönetmelikleri tanımladığımız bu tesislerin yapımına izin vermektedir. Diğer taraftan Sağlık Bakanlığı akupunktur, ozon, müzikoterapi, osteopati, fitoterapi gibi bazı Geleneksel Tamamlayıcı ve Fonksiyonel Tıp (GETAT) uygulamalarının mevzuatını oluşturmuştur. Buna göre 2022 yılı başı itibarıyla 46 adet Sağlık Bakanlığı, 31 adet Üniversite Hastanesinde ruhsatlı GETAT uygulama merkezi bulunuyor. Termal kaynak zenginliği açısından dünyada 7. sırada olan ülkemizin dünya wellness turizminden daha yüksek pay alması altyapı dönüşümü ve iyi bir organizasyon ile mümkündür.

Tüm yazılarını göster