Türkiye stagflasyonun eşiğinde mi?

Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Geçtiğimiz hafta Cuma günü (09.08.2024) gelen Haziran ayı Sanayi Üretim verileri moralleri epey bozdu. Sanayi üretimi Haziran ayında yıllıkta yüzde 4,7 azaldı. Bir önceki ay ki gerçekleşmenin 0,1 olduğu dikkate alındığında oldukça sert bir düşüş denilebilir. İmalat sanayi sektöründeki yıllık daralma ise yüzde 6,9 olarak gerçekleşti. 

Aylık bazda baktığımızda orada da sert bir daralma var. Mayıs 2024 verisi aylıkta yüzde 1,8 gelmişti. Haziran ayı gerçekleşmesi ise yüzde -2,1. İmalat Sanayi sektöründeki daralma ise yüzde 3,1.

Veriler büyüme adına moral bozucu ama asla sürpriz değil. Hatta belki de Merkez Bankasının beklediğinden daha iyi geldiğini bile söyleyebiliriz. 

08.09.2024 tarihinde açıklanan yılın üçüncü enflasyon raporunda Merkez Bankası; ‘İkinci çeyrekte, imalat sanayi firmalarına yönelik anket verileri, iç piyasa siparişlerinde, çeyreklik bazda düşüş olduğunu göstermektedir’ demiş ve ‘Tipik olarak yüksek oynaklık sergileyen sektörler dışlandığında ise ikinci çeyrekte sanayi üretimindeki düşüşün genel endeksin ima ettiğinden daha az olduğu değerlendirilmektedir.’ diye de eklemişti. 

Öte yandan çıktı açığı grafiği dikkate alındığında sanayi üretimindeki daralmanın öngörülenden daha iyi olduğu görülebilir. 

Evet, haziran ayında sert bir daralma var ancak kötü haber şu; önümüzdeki aylarda para politikasının etkilerinin daha da derinden hissedileceği aylar olacak. 

Şimdi gelelim ‘Stagflasyon’ tartışmalarına.

Kelime anlamı ile Stagflasyon iki kelimenin birleşiminden oluşmuş bir terim. Stagnation: Durgunluk ve Inflation: Enflasyon kelimelerinin birleşimi. Durgunluk ortamında yüksek enflasyonla karşılaşma anlamına geliyor. 

Türkiye Ekonomisi sert bir daralmaya doğru gidiyor. Henüz yolun başındayız ve durgunluğa doğru giden daralmayı yeni yeni hissettiğimiz dönemlerden geçiyoruz. 

Merkez Bankası bir taraftan iç talebi durdurarak ‘Aşırı Isınan’ ekonomiyi rölantiye almaya çalışırken, maliyet enflasyonunu ise kuru kontrol ederek önleme çalışıyor. 

İçeride yaşanan yüksek enflasyon dönemiyle artmış maliyetleri (hammadde, ara malı, işçilik, enerji, vs.) nedeniyle dış pazarda rekabet etmekte zorlanan imalat sanayi, kurun sürekli aynı seviyede kalması nedeniyle de kayba uğruyor. İçeride daralan talep nedeniyle içeriye de satış yapamayınca ekonomideki alınan önlemleri en derinden hisseden grup oldular ve maalesef bu durum devam edecek. Ne kadar dayanabilecekleri ise en kritik soruyu oluşturuyor. 

Yaşanan bu süreç ilk defa deneyimlenen bir süreç. Daha önceki kriz dönemlerinde kur önce ciddi anlamda devalüe edilir böylece ihracat kapısı açık bırakılırdı. Şimdi böyle bir durum yok. 

2001 krizinden sonra uygulanan IMF programı ise eleştirilen yönlerine karşın para politikası, maliye politikası, kur politikası ve dış ticaret politikası aynı hedef doğrultusunda bütünleşik bir programdı. Bütün bunların yanında yapısal reformları da içeriyordu. Ve tabi Türkiye’nin kaynak bulmak gibi de bir derdi yoktu çünkü ihtiyaç duyulan kaynak IMF tarafından tedarik ediliyordu. 

Para politikası tarafı işlerken para politikasına destek bir Maliye politikası maalesef göremiyoruz. Asıl sorun burada bence. Uzun zamandır bunu yazıyorum ancak Maliye Politikası tarafında bir gelişme yok. 

Sanayi bu kadar daralırken işgücü kaybının olmaması şaşırtıcı olurdu. Nitekim mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranının Haziran’da yüzde 9,2 seviyesinde gerçekleştiğini gördük. Daha da kötüsü; önceki ay yüzde 25,4 olan mevsim etkisinden arındırılmış atıl işgücü oranı Haziran ayında yüzde 29,2 oldu. 

Fakat sanayi üretimindeki tüm bu olumsuz gerçekleşmelere ve kötüleşmenin daha da devam edeceği yönündeki belirtilere karşılık aynı olumsuz hususları enflasyon için söylemek pek mümkün değil. 

Evet, hizmetler sektöründe enflasyon hala katı. Bunun en büyük sebebi önceki dönem uygulanan ve tamamen bir kesimden diğer kesime kaynak transferine neden olan ‘Nas Ekonomisi’. Ciddi gelir artışı olan kesim hizmetler sektörünün hala can suyu. Para politikası ile hizmetler sektöründeki katılığı aşmak mümkün gözükmüyor. Maliye Politikasının desteği gerekiyor ama Hazine ve Maliye Bakanlığımızı bu alanlarda göremiyoruz. 

Merkez Bankası’nın kontrol edemeyeceği diğer alan ise gıda fiyatları... İthalatın burada çare olmadığını gördük. İthalatın zaten bir çare mi yoksa yeni zenginler yaratmak amaçlı mı kurgulandığı konusunda çokça şüpheliyim. Bunu ayrıca tartışırız. Ancak açıklanan taban fiyatların çiftçiyi nasıl çıldırttığını ve çok uzun zaman gördüğümüz ‘Çiftçi Eylemleri’ ile anladık. 

Buradaki en temel sorun doğru bir tarım politikası olmaması. Politikasızlığın ve artan tarımsal emtia fiyatlarının kontrolünü çiftçi üzerinden oluşturmaya çalışmak ise çok büyük haksızlık. 

Özetle düşen talep, talep enflasyonunu önlüyor. Kur kontrolü maliyet enflasyonun oluşmamasını sağlıyor. Hizmet enflasyonu katı ama eskisi kadar yüksek hızda değil. Gıda fiyatlarındaki enflasyon da yapısal bir sorun olarak devam ediyor. Üretici enflasyonu ana eğilimi ikinci çeyrekte yavaşlama gösterdi. 

Enflasyon hala büyük bir sorun ancak baz etkisiyle de olsa bir dezenflasyon süreci başladı. 

Stagflasyon riski var mı? Evet var. Tıpkı her ameliyata alınan hastanın en basit ameliyat bile olsa yaşadığı ölüm riski gibi hep de var olacak. 

Ancak politika yanlışı yapılmazsa sert bir durgunluk olmasına karşılık buna yükselen bir enflasyonun eşlik edeceğini düşünmüyorum. 

Özetle bana göre sert bir durgunluk bizi bekliyor ama bu stagflasyon olmayacak. 

Tüm yazılarını göster