Türkiye son yılların en yüksek ilaç yokluğu sorununu yaşıyor

Ecz. Taner ERCANLI

Ankara Eczacı Odası Başkanı

Ülkemizde maalesef son yılların en yüksek ilaç yokluğunu yaşıyoruz. Ecza depolarından gelen oranlara göre ilaç yokluk seviyesi normal zamanlarda yüzde 4, pandemi sırasında yüzde 12 iken, geçtiğimiz ocak ayında yüzde 25 seviyesini aştı.  Şubat ayında ilaçlara yapılan yüzde 37,43'lük kur zammı sonrası birçok ilaç piyasaya verilmeye başlandı ancak hâlâ 100 ilaçtan 20'si piyasada bulunamıyor. Kamu hastanelerinde de durum farklı değil, birçok ilaç hastanelerde yok.  Bunun en büyük nedeni, ilaç alımı için referans fiyat olarak belirlenen sabit Avro kuru ile reel kur arasındaki makasın döviz kuru yükselişiyle yıl içinde açılması.

Sağlık Bakanlığı’nın ilaç fiyatlandırmasında 1 Euro karşılığını 6,29 Türk Lirası olarak kabul ettiği Euro kuru, piyasada 16 Türk Lirası bandında seyrettiği için ülkemize yapılan ilaç sevkiyatının aksamasına neden oldu. Döviz kurundaki öngörülemez yükseliş nedeniyle yerli ilaç şirketleri de yurtdışından hammadde ve yardımcı madde temininde sıkıntı yaşamakta, bir de ambalaj materyallerinde yaşanan yüksek fiyat artışı sebebiyle de yerli üretimde sorunlar ortaya çıkıyor.

Peki, önümüzdeki aylarda bizi neler bekliyor? Maalesef tablo pek iç açıcı değil, döviz kuru ve yüksek enflasyon bu şekilde artmaya devam ederse mevcut ilaç yokluğu haziran ayından itibaren sadece diyabet, kanser ilaçlarında değil, tüm ilaçlara da sirayet edecek. Mevcut maliyetlerle özellikle 5-10 liralık ucuz ilaçların üretilemez hale geleceği tehlikesi de bulunuyor, bu ilaçların piyasadan kalkması gibi ciddi bir sorunla karşılaşabiliriz.

Kalıcı çözümler için adım atılmalı

İlaç yokluğunun kısa vadedeki en etkili çözümü; ilaçta kur ayarlamasının yılda bir kez değil; yıl içinde belirli periyotlarla birkaç defa yapılmasıdır. İlaç kuru ve ilaç fiyat politikaları belirlenirken Sağlık Bakanlığı'nın yalnızca ilaç firmalarıyla anlaşmaya varması yerine; eczacıları, ecza depolarını ve eczacılık meslek örgütlerini de kapsayan katılımcı mekanizmalar geliştirmesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın özellikle eczanelerimizin ve ecza depolarımızın içinde olduğu bir "ilaç yokluğu uyarı sistemi" kurması ve "ilaç yokluğu" sınırı belirlenerek, ilaç kutu sayısı bu sınırın altına düştüğünde ek önlemler alınması gerekiyor.

İlaç yokluğu sorununu uzun vadedeki en önemli çözüm noktası ise; yerli ilaç üretimi. İlaçta dışa bağımlılığımız Türk Lirası bazında yüzde 51 seviyesinde. İlaç sanayi Türkiye’de ilk kurulan sektörlerden biri. Halen ileri teknoloji gerektiren ürünler dışında her türlü ürünü üretebilme ve gelişmiş ülkelerle rekabet edebilme kapasitesine sahibiz. İlaç sektöründe Ar-Ge faaliyetlerinin ve harcamalarının artırılması, ilaç etken madde üretiminin çoğaltılarak dışa bağımlılığın azaltılması, devletin yeni ve orijinal ürün geliştiren yerli firmalara teşvik ve destek sağlaması, akademi ve meslek örgütleriyle iş birliği yapılması hem ilaca erişimi kolaylaştıracak hem de ilaç fiyatlarını düşürecektir.

Niteliksiz eczacılık fakülteleri geleceğimiz için büyük bir sorun

Sağlıklı bir toplumun tesis edilmesi için sağlık çalışanlarının kaliteli ve yüksek standartlı bir eğitimden geçmesi gerektiğine şüphe yok. Ancak bugün ne yazık ki hemen herkes tarafından yanlış bulunan bir yükseköğretim politikası uygulanıyor. Hiçbir planlama yapılmadan bir gecede alınan kararlarla açılan; öğretim üyesi, laboratuvarı, kütüphanesi ve öğrenci yurdu bulunmayan altyapısı yetersiz taşra üniversiteleri, genç nüfusumuzun potansiyelini heba ettiğini görmemiz gerek. Bugün açılan 60 adet eczacılık fakültesi mevcut. Almanya: 84 milyon 22 Fakülte, İngiltere: 55 milyon 25 Fakülte, Türkiye ise 85 milyon 60 Fakülte. 2019 yılında 3 bin 602 olan eczacılık kontenjanı 2020 yılında 3 bin 893’e yükselerek yüzde 8,1 artış gösterdi. Eczacılık fakülteleri ve kontenjan sayıları hızla artıyor, ancak mezun olan eczacıların çoğu yaşanılan istihdam sorunu nedeniyle özel sektörde ve kamuda iş bulamıyor. Mevcut fakültelere baktığımızda birçoğunun teknik altyapısının yetersiz ve öğretim elemanı açığı olduğunu görüyoruz. Öğretim üyesi eksik, altyapısı bilimsel çalışma yapmaya uygun olmadığı halde açılmış olan eczacılık fakülteleri, bünyesinde bulundukları üniversite ve sanayi iş birliği ile Ar-Ge merkezlerine dönüştürülme, böyle bir imkân bulunmaması halinde de kapatılmalıdır.

Tüm yazılarını göster