Türkiye koyun ülkesi mi, sığır ülkesi mi?

Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN

Anadolu’da buğday ve koyun yetiştiriciliğinin önemini vurgulamak için söylenen önemli bir söz var: “Buğday ile koyun, gerisi oyun.”

Buğdayın ilk evcilleştirildiği topraklar olarak bilinen Anadolu, koyun yetiştiriciliğin de de tarih boyunca önemli bir yere sahip. Zengin mera alanları ile yapağı (yün), et, süt ve derisi için koyun yetiştiriciliği önemli bir üretim alanı olarak öne çıkıyor.

Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana koyun yetiştiriciliğinde daha verimli, daha iyi ırklar geliştirmek için önemli girişimler var. Islah çalışmaları yapılıyor. Bu çalışmalarda kimi zaman başarılı sonuçlar elde ediliyor. Kimi zaman da başarısızlıkla sonuçlanıyor.

Bu sıralar Şevket Pamuk ve Zafer Toprak’ın derlediği “Türkiye’de Tarımsal Yapılar (1923-2000)” kitabını yeniden okuyorum. Kitaptaki makalelerden birisi de İlhan Tekeli ve Selim İlkin’in birlikte kaleme aldığı; “Devletçilik Dönemi Tarım Politikaları: Modernleşme Çabaları.”  Makalede hayvancılık alanındaki ıslah çalışmaları ile ilgili detaylı bilgiler yer alıyor.

Koyun ıslahı Merinos ile başladı

Koyun ıslahı çalışmaları merinos ırkı koyun ithalatı ile başlar. İlk olarak 1841’de İspanya‘dan Hayrabolu’ya merinos ırkı koyun getiriliyor. 1843’ten itibaren Mihalıç (Karacabey) çiftliğinde yetiştirilmeye başlanıyor.  Bu çiftlikte merinos koyunlarının sayısının 40 bin başa kadar yükseldiği tahmin ediliyor.

2. Abdülhamid döneminde Arnavutluk’tan kıvırcık koçu getirilerek bu sürüye katılıyor. 2. Meşrutiyet döneminde de Fransa’dan Rambuye cinsi koç getiriliyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin elinde biri Karacabey‘de diğeri Halkalı’da olmak üzere kıvırcık ve merinos karışımı, özellikleri birbirinden farklı iki deneme sürüsü bulunuyor.  Yerli ırklardan en iyi yapağı özelliğine sahip olan kıvırcıkların bu saf merinos koçlarla aşılanarak merinosa çevrilmesi çalışmaları başlatılıyor.

Sanayiye yapağı için ithalat yapılıyor

Bu nedenle kıvırcık koyunun yöresi olan Bursa, Balıkesir, Çanakkale aynı zamanda merinoslaştırma yöresi olarak seçiliyor. Sanayiye yapağı temin etmek amacıyla merinoslaştırma projesi kapsamında Macaristan’dan, Almanya’dan koç ve damızlık koyun ithalatı yapılıyor. Merinos yetiştiriciliğini teşvik etmek için özel yasa çıkarılıyor. 1936’dan 1946’ya kadar 10 yıllık sürede Bursa ve Balıkesir’de merinos koyununun yaygınlaştırılması için Merinos Müfettişlik Teşkilatı kuruluyor. Köylüye ücretsiz yonca tohumu dağıtılıyor.

Amaç, 500 bin koyunu merinosa dönüştürerek 1,5 milyon kilo merinos yapağısı elde etmek. Bu kadar az ithal hayvanla bunun yapılmasının güç olduğu anlaşılınca, birçok Avrupa ülkesinden önce Türkiye’de suni tohumlama uygulamasına geçilir. Önemli bir başarı elde edilir. 1941’de çiftçiye 957 baş, 1942’de 2 bin 844 baş ve daha sonraki yıllarda 1948’e kadar ortalama yıllık 1200 başın üzerinde koç dağıtımı yapılır. Yetiştiricilerin elde ettiği kuzu sayısı 1941 yılında 11 bin 442 baştan 1948 yılında 80 bin 935 başa yükselir. Yapağı üretimi de aynı dönemde 134 bin kilolardan 300 bin kilolara kadar yükselir.

Türk tipi merinos ile ihracat bile yapılır

Elde edilen Türk tipi merinos koyunları yapağı, et ve süt verimi bakımından başarılı olur ve 1935’ten sonra da damızlık olarak değişik ülkelere ihraç edilir.

Bu dönemde Türkiye’ye sokulan bir başka koyun cinsi karagül (Buhara Koyunu) olmuştur. Kuzularının derisi astragan kürk yapmakta kullanılan bu koyun cinsi ilk kez 1929’da Atatürk Orman Çiftliği‘ne girmiştir. Sovyetler Birliği’nden 1929’da 10 koç, 1930’da 6 koç ile 20 koyun ithal edilmiştir. Hem saf olarak hem de yerli kıvırcıklarla melezlendirilerek yetiştirilmeye çalışılmıştır. Daha sonraki yıllarda Karagüller,  Atatürk’ün Silifke ve Yalova’daki çiftliklerinde de yetiştirilmiş, kuzuların derileri işlenmek üzere Leipzig’e gönderilmiştir.

Bu dönemde yerli koyun cinsleri saptanarak bunların bir kısmında da ıslah çalışmalarına başlanır. Kıvırcık, Trakya ve Marmara bölgesinde; Sakız koyunu İzmir Çeşme’de; Karayaka, Karadeniz kıyılarında; Akkaramanlar, Orta Anadolu’da; Kızılkaramanlar, kuzeydoğu illerinde; Dağlıç, Kastamonu, Eskişehir, Afyon, İzmir’de; Tuj, Kars’ta; İvesi, Gaziantep, Urfa, Mardin ve Hatay’da olan cinslerdir. Dokuma fabrikaları merinostan başka, kıvırcık başta olmak üzere Akkaraman yünlerini de kullanmışlardır.

Hayvancılık 1980’den sonra çöktü

O yıllarda başlayan ıslah çalışmaları zaman zaman daha ileriye götürülerek iyi sonuçlar alınmış, bazen de koyunculuk adeta yok sayılmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 1920’lerin sonunda 14 milyon baş olan koyun sayısı 1950’lerde 23 milyon başa ulaşırken 1980’de 48,6 milyon baş ile zirveye ulaştı.

Koyunculukta ıslah yerine yapağı ithalatı yapılması ciddi yaralar açmış. Sadece koyunculukta değil genel anlamda hayvancılıkta 1980 sonrası yapılan ithalat ve dışa açılma politikaları ile ülke büyük bir çöküşe sürüklendi. Türkiye, 2000’li yıllara gelindiğinde koyun sayısı 30 milyonun altına düştü. 2009’da 21 milyon 750 bin baş ile en dip seviye düştü.  1980 ile 2009 döneminde koyun varlığı yüzde 55 azalırken, 2009-2014 döneminde yüzde 34 azaldı. Sonraki yıllarda yeniden ıslah ve koruma çalışmalarına ağırlık verilmesi ile bir toparlanma yaşandı. Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) koordinatörlüğünde, 2005 yılından bu yana yürütülen “Halk Elinde Küçükbaş Hayvan Islahı Ülkesel Projesi” 60 farklı ilde, 178 farklı alt proje ile uygulanıyor. Son dönemde uygulanan önemli projelerden birisi oldu. Küçükbaş hayvancılığın toparlanmasını sağladı.

Politikalar ülke gerçekleri ile örtüşmüyor

Ancak, uygulanan hayvancılık politikasındaki yanlışlar ve istikrarsızlık, mera alanlarının hızla kaybedilmesi, kırsalda yaşlanan nüfus, çoban bile bulunamaması, politikaların büyükbaş/sığır odaklı olması ve daha birçok nedenden dolayı koyun yetiştiriciliği istenilen seviyeye ulaşamıyor.

Tarım bakanlarının hemen hepsi, iklimi, yağış miktarı, mera varlığı ve ot verimi açısından Türkiye’nin aslında büyükbaş hayvan yetiştiriciliğine uygun olmadığını, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine daha uygun olduğunu söyler. Fakat uygulanan politikalar hep büyükbaş yani sığır hayvancılığına yönelik. Bakanların söylemi ile uygulamaları birbirini tutmuyor.

Koyun eti ucuz mu?

Bugünlerde küçükbaş hayvancılık koyun/kuzu eti üzerinden bir kez daha güdeme geldi. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, koyun etinin daha ucuz olduğunu ancak koktuğu için tüketici tarafından tercih edilmediğini iddia etmesi koyunculuğu gündeme getirdi.

Türkiye’de bakanlar diyetisyen misali sürekli tüketiciye önerilerde bulunuyor. Önceki Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli kırmızı et fiyatlarındaki artışı durduramayınca et yerine ot yenmesini önermişti. Ondan önceki bakan Ahmet Eşref Fakıbaba “porsiyonları küçültün” demişti.

Enflasyonla ilgili iyimser konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ise koyun/ kuzu etinin ucuz olduğunu zannediyor. Damak tadının değişmesi gerektiğini söylüyor. Oysa kuzu etinin fiyatı kiloda 40-50 lira daha yüksek. Ayrıca koktuğu için değil, pahalı olduğu için tüketici et alamıyor. Maliyetler yüksek olduğu için üretici de para kazanamadığını söylüyor.

Kişi başına küçükbaş hayvan eti tüketimi 1,5 kilo

Dünyada et üretiminin yüzde 4’ü koyundan elde ediliyor. En önemli üretici ülkeler Çin, Hindistan, Avustralya ve Yeni Zelanda. Kuzu eti ihracatının yüzde 80’nini Avustralya ve Yeni Zelanda gerçekleştiriyor. Türkiye’nin koyun varlığı 2021’de 45 milyon 177 bin baştan, 2022’de 44 milyon 688 bin başa geriledi. Koyun varlığında en büyük 3 ilimiz Van, Konya ve Şanlıurfa.

Türkiye’de kişi başına küçükbaş hayvan eti tüketimi 1,5 kilo seviyesinde. 2022 yılında kesilen küçükbaş hayvan sayısı 17 milyon baş civarında. Et üretimi 481 bin ton ve bunun 386 bin tonu koyun/kuzu eti.

Türkiye zaman zaman Yeni Zelanda, Avustralya, İspanya ve Hollanda’dan koyun ithalatı yapıyor. İhracat yaptığı ülkeler ise Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman.

Koyun eti gerçekten kokar mı? Koyun yetiştiriciliği yapan ve yakın zamana kadar da Gaziantep Damızlık Koyun Keçi Birliği Başkanlığı yapan Osman Türkman, bazı ırklarda koku olabileceğini ancak büyükbaş sığır etine göre koyun, kuzu etinin daha sağlıklı olduğunu bunun da koyunun beslenmesinden kaynaklandığını söylüyor.

Üretim azaldığı için fiyat yükseliyor

Osman Türkman’ın söylediğine göre, kebabı ile ünlü Gaziantep, Şanlıurfa, Adana gibi illerde genellikle küçükbaş hayvan eti işleniyor. Bu illerde yani Doğu ve Güneydoğu’da daha çok koyun kesilir. Batı’da ise kuzu kesilir.

Üretimdeki azalma nedeniyle fiyat yükseliyor. Uygulanan yanlış politikalar sonucunda 2021 ve 2022 yılında süt inekleri kesildiği gibi anaç koyunlar da kesildi. Gaziantep’te 338 bin baş anaç koyun varlığı bir yılda 278 bin başa düştü. Bu anaç koyunların doğuracağı kuzular dikkate alındığında 120 bin baş azalma var. Et fiyatları da bu nedenle yükseliyor.

Et tüketimi ülke genelinde yüzde 50-60 oranında azalırken kırmızı et fiyatı yükselmeye devam ediyorsa bu hayvan varlığının yeterli olmadığını, üretimin yetersiz olduğunu gösteriyor.

Özetle, Türkiye hayvancılıkta çok önemli sorunlarla karşı karşıya. Alım gücünün azalması nedeniyle tüketici et alamıyor. Talep yarı yarıya azalmasına rağmen fiyatlar düşürülemiyor. Ülke gerçeklerine uygun bir hayvancılık politikası uygulanmadan bu cendereden kurtulmak mümkün görülmüyor.

Tüm yazılarını göster