BRICS bu defaki yıllık toplantısını 22-24 Ekim 2024 tarihleri arasında Kazan’da gerçekleştirdi. Gruba ev sahipliği yapma sırası Rusya’nındı fakat toplantının Moskova’da değil de Kazan’da yapılması ilginçtir. Tataristan’ın merkezi olan Kazan daha kozmopolit bir kenttir. Nüfusunun yarısı Türkçe kökenli bir dil konuşan Müslümanlardan oluşmaktadır ki, farklı halklardan oluşan bir grup için böyle bir toplantı mekanı daha uygun gözükmektedir.
Toplantıdan önce bir Rus danışman Türk hükümetinin üyelik başvurusu yaptığını açıkladı. Türk cumhurbaşkanı da Kazan’a seyahat ederken, ülkesinin üye ilan edilmesini bekliyordu. Bu gerçekleşmedi. Yeni üyelerin de katıldığı toplantıda, üyelik kararlarının ertelenmesine karar veriildi. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı bazı ülkelere ortaklık statüsü tanındı fakat üyelik sıfatını kazanmaları kararı gelecek toplantılara ertelendi.
Türkiye’nin BRICS’e üyeliği, grup açısından da sorun yaratmıştır. Aslında, Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov, Türkiye’nin üyelik için başvurmadan önce mevcut ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiğini beyan etmiş fakat Türk liderler bakanın sözlerine yeterince dikkat etmemişler, BRICS’in herhangi bir uluslararası örgüte karşı kurulmadığını, dolayısıyla Türkiye’nin bu grupta yer alabileceğini ileri sürmüşlerdi. Yeni üye kabulünün ertelenmesiyle, Türkjiye’nin üyelik özlemleri önüne şimdilik set çekilmiş bulunuyor. Her ne kadar BRICS’in herhangi başka bir kuruluşa rakip olarak kurulmadığı ileri sürülse de, grubun dünyanın ABD önderliğinde Batılı ülkeler tarafından yönetilmesine karşı çıktığı açıktır. NATO üyesi ve AB üyeliğine aday (bu şimdilik çok uzak bir ihtimal olsa bile) olan Türkiye’nin BRICS üyeliğine tabii bir aday olmadığı söylenebilir. Türkiye’nin şimdilik Batı ile bağlarını koparmayı düşünmediği de anlaşılmaktadır. Bu durumda, acaba Türkiye Batılı dostlarına “Benimle ilgilenmezseniz, gidebileceğim başka adresler var” mı demek istemektedir? Bu bağlamda Türk Dış İşleri Bakanı adeta niyet bildiren bir açıklama yapmış, “Eğer AB üyelik süreci muntazam ilerleseydi, Türkiye’nin başka yerlere dönmesine ihtiyaç olmayacaktı,” demiştir.
BRICS farklı amaçlar güden bir dizi ülkeyi bir araya getirmektedir. Beijing Batı’ya tabi olmaktan yılan bazı ülkeleri etrafına toplamaya çalışıyor. Rusya, Ukrayna’yı işgali karşısında Amerika’nın koyduğu mali ve ticari engellerin etkili olmadığını, birçok ülkenin yasaklara uymadığını göstermeğe gayret ediyor. Rusya ayrıca günümüzde doların egemen olduğu küresel ticaret sisteminin tedricen değiştirilebileceğini ümit ediyor. Amerikan yaptırımlarının diğer hedefi olan İran da benzer duyguları paylaşabilir. Kendini Çİn ile aynı seviyede gören Hindistan, böyle bir grubun dışında kalmak istemiyor. BRICS, sunduğu çerçeve ile bu iki ülkenin görüşmesine ve aralarındaki anlaşmazlıkları gidermesine de fırsat yaratıyor. Latin Amerika’nın önde gelen ülkesi Brezilya da oyunun dışında kalmak niyetinde değil.
BRICS’I gücünü değerlendiren uzmanlar bu grubun dünya nüfusunun hangi yüzdesini temsil ettiğine, üyelerin dünya ticaretindeki paylarına veya sınai üretimin ne kadarını gerçekleştirdiklerine bakıyor. Kanımca böyle bir yaklaşım yanıltıcı olabilir. Bu rakamlar ülkelerin sadece BRICS ile ilişkilere konu olan faaliyetini değil, Batı dahil tüm ülkelerle ilişkili olan faaliyetini gösteriyor. Dolayısıyla BRICS’e düşen payın abartılması çok muhtemeldir. İkinci olarak, değerlendirmeler BRICS üyelerinin birlikte hareket etme kabiliyetine sahip olduğunu varsayıyor. Bu çok tartışılabilecek bir önermedir. Üyelerden bir kısmının dünya ticaretindeki payı zaten çok düşüktür. Bir kısım üye arasında ise şiddetli geçimsizlikler vardır. Örneğin Mısır ve Etiopya, Nil’in sularının paylaşılması konusunda ciddi anlaşmazlık içerisindeler. Çin ve Hindistan gelecekteki dünya ekonomisinde kimin başı çekeceği konusunda birbirlerini rakip olarak algılamaktadır. Çoğu üyenin, Rusya’nın Ukrayna müdahalesinde onaylamadığı hususlar bulunmaktadır.
Belki şu ana kadar belirttiklerimizden daha da önemlisi, BRICS’in bir platformdan ibaret olduğudur. Arkasında bürokrasisi, kuralları ve usulleri olan gerçek bir örgüt bulunmamaktadır. Hatta uluslararaı ticaretin dolar üzerinden yürütülmesine karşı bile çok net bir şekilde odaklanılmamıştır. Kazan toplantısında siyasi nitelikli çok sayıda karar alınırken, grubun ”sınırlararası mübadelede mahsuplaşmayı ve para yatırmayı mümkün kılan özerk bir sistem üzerinde düşünmesi ve olanakları araştırması” türünden mütevazi bir çalışma yürütmesi kabul edilmiştir. Bu sistem acaba hızla gelişerek Batı ile iktisaden rekabet edebilir mi? Hele kararların da oybirliği alınması da öngörülünce, gelişmelerin pek ümit verici olmadığını teslim etmemiz gerekiyor.
Türkiye şimdilik üye yapılmamasından dolayı bir mahrumiyet duygusuna kapılmamalıdır. Batı ile güçlü bağları, çoğu BRICS üyesi nezdinde Türkiye’yi şüphe edilecek bir ülke kılmakta, dolayısıyla üyeliği arzulanmamaktadır. Fakat sorun, Türkiye’nin dost ve müttefiklerinin de artık Türkiyenin aralarında yer almak istemediğini düşünmesinden kaynaklanıyor. Her iki dünyanın da nimetlerinden yararlanayım derken, Türkiye istemeden kendini yalnızlaştırmış olabilir; halbuki bunun tam tersini yapmak istiyordu.