Türkiye ekonomisi, ilk çeyrekte ağırlıkla baz etkisi kaynaklı olmak üzere yüzde 4,5 büyüme kaydettikten sonra salgının ilk dalgasının yaşandığı ikinci çeyrekte yüzde 9,9 küçüldü. Üçüncü çeyrekte ise bindirilmiş kredi kampanyaları ve yine baz etkisinden gelen olumlu katkıyla yüzde 6,7 büyüdü. Öncü veriler, son çeyrekte ise yüzde 1-1,5 arası bir büyümeye işaret ediyor. Böylece, yılın tamamındaki büyüme oranı da yüzde 0,6- 0,7 seviyesinde gerçekleşebilecek. Gerçekte Türkiye ekonomisi, salgına zayıf makro dengelerle yakalandı. Dolayısıyla da potansiyelin üzerine çekilen büyüme, geride ciddi bir borç yükü ve yüksek enflasyon bakiyesi bıraktı; sorunların bir bölümü daha da ağırlaştırılarak bir sonraki yıla aktarıldı. Bu durum, küresel ekonomiye ilişkin umutların arttığı 2021 yılında, Türkiye ekonomisindeki toparlanmanın görece daha zorlu olacağı anlamına geliyor. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Dünya Ekonomik Görünüm Ekim-2020 raporunda Türkiye’nin GSYH’sının bu yıl 649 milyar dolara ineceği tahmin edildi. 2021 tahmini ise 652 milyar dolar… Bu büyüklükteki GSYH ile Türkiye, dünyanın en büyük ekonomileri arasında 20’nci sıraya gerileyecek. 2021’de ise 21’inci sıraya inerek, uzun yılların ardından ilk kez en büyük 20 ekonomi listesinin dışında kalacak. GSYH’nın dolar cinsinden cari fiyatlarla büyüklüğünde, ekonomik faaliyetlerle yaratılan değerin seviyesi, kuşkusuz tek ölçü değil. Döviz kurunun seviyesi de önemli bir değişken. Nitekim Türkiye GSYH’sının ve dolayısıyla kişi başına milli gelirinin yüksek olduğu dönemlerde TL’nin aşırı değerli, gerilediği yıllarda ise aşırı değersiz olduğu görülüyor. Ve bir not; Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomi içinde yer almasa da G20 listesinde kalmaya devam edecek. Zira, G20 grubunda tek kriter ekonomilerin büyüklüğü değil; yanı sıra bölgesel dengelerin temsili de gözetiliyor.