Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, “Türkiye’nin iklim hedeflerinin yetersizliği, karbon fiyatlarının çok düşük seyretmesine sebep olabilir ve 2027 yılında, 17 milyon adet tahsisat fazlası oluşabilir. Sistemin etkin çalışması için Türkiye’nin sera gazı azaltım hedeflerini güçlendirmesi gerekiyor” diyor.
İTÜ İşletme Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, ekonomik büyüme-sürdürülebilirlik-mutluluk ilişkileri ve yeşil ekonomik dönüşüm üzerinde çalışmalar gerçekleştiriyor. 2005-2006 yıllarında Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Kurumu’nda (UNCTAD) araştırmacı olarak çalışan Doç. Dr. Aşıcı’nın Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi’ne yönelik bir çalışması var.
Aşıcı, Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi’nin ölü doğma riski olduğunu ifade ediyor ve “Türkiye’nin iklim hedeflerinin yetersizliği, karbon fiyatlarının çok düşük seyretmesine sebep olabilir ve 2027 yılında, 17 milyonluk tahsisat fazlası oluşabilir. Sistemin etkin çalışması için Türkiye’nin sera gazı azaltım hedeflerini güçlendirmesi gerekiyor” diyor. Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, kaleme aldığı çalışmada ön plana çıkan sonuçları şöyle yorumluyor:
“Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), sera gazlarının azaltımında faydalanılabilecek en önemli araçlardan biri. 2023 yılı itibariyle küresel emisyonların yüzde 18’i, 36 farklı ETS altında kontrol edilmeye çalışılıyor. Türkiye ise Emisyon Ticaret Sistemi kurmanın ilk adımı olan sera gazı izleme sistemini (IRD) 2017 yılında hayata geçirdi. Belli büyüklükteki imalat sanayii ve elektrik santrallerini, 2025 yılı başından itibaren ETS kapsamına almayı planlıyor. Ancak Türkiye ETS’i, 2030 yılı için belirlenen emisyon azaltım hedefinin yetersizliği nedeniyle, ölü doğma riski taşıyor. Üstelik ETS kapsamının yalnızca emisyon büyüklüğüne bağlı olarak belirlenmesi, kirletici sektörlerde faaliyet gösteren tesislerin, ETS dışı kalması sonucunu doğurabilir. Uygulamanın ayrıntıları, henüz resmi olarak açıklanmış değil. Ancak yetkililerin beyanlarına göre, yılda 100 bin ton ve üzeri karbondioksit (CO2) emisyonu yapan elektrik, demir-çelik, alüminyum, çimento, cam, seramik, alçı, kireç, kağıt, rafineri ürünleri ve kimyasal ürün üreten tesisler, ilk etapta kapsam altına alınacak. Ancak tesis seçim kriteri olarak sadece emisyon büyüklüğünü kullanmanın ve 100 bin tondan az emisyon yapan tesisleri hariç tutmanın olumsuz sonuçları var. Çalışmalar gösteriyor ki böyle bir durumda alçı, cam, mineral yün ve demir üreten hiçbir tesis, ETS kapsamında yer almayacak. Bu durum, Türkiye sanayiinin karbonsuzlaşma çalışmalarını olumsuz etkileyecek. ETS’nin en eski ve en yaygın uygulanan örneklerinden olan Avrupa Birliği örnek alınabilir. AB ETS’de tesis kriterleri, ürün bazında belirleniyor. Örneğin alçı söz konusu olduğunda, 20 MW üstü yakma ünitesine sahip olan tesisler kapsama alınıyor. Bu sayede, ortalama olarak, yılda 30 bin ton CO2 salım yapan tesisler kapsama alınabilmiş oluyor.”
“Herhangi bir ETS uygulamasının etkili olabilmesi için dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli unsur ise, tesisler için belirlenecek sınırın (cap) düzeyi ve zaman içindeki seyri. ETS uygulamaları, karbon piyasasında oluşan fiyatlar sayesinde sera gazı emisyonlarını düzenlemeyi amaçlıyor. Emisyon bütçesini aşan şirketlerin, emisyon bütçesinin tamamını tüketmemiş şirketlerden kirletim hakkı (tahsisat) satın alması gerekiyor. Böylelikle tesisler, daha az salım yapmaya teşvik ediliyor. Tabii ki bu sistem ancak, karbon fiyatının yeterli bir düzeyde seyretmesi halinde işe yarıyor. Dolayısıyla, olması gerekenden yüksek belirlenmiş bir sınır, karbon fiyatlarının düşmesine ve ETS’nin etkisiz kalmasına sebep oluyor. AB’deki uygulamanın ilk dönemlerinde bu üst sınır, tesislerin mevcut emisyon seviyelerinin üstünde belirlenmişti. Bu nedenle 2008 yılında karbon fiyatları, neredeyse sıfıra düşmüştü.”
“Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’nda yer alan, hiçbir iklim politikası gütmediği durumda 2030 yılında ne kadar emisyon yapacağına dair sunduğu projeksiyon, oldukça tartışmalı. Türkiye, 2021 yılında 564 milyon ton olan emisyonlarının, herhangi bir önlem alınmadığı takdirde, 2030 yılında 1.2 milyar tona yükseleceğini söylüyor. Aynı yıl için belirlediği hedef ise, emisyonları yüzde 41 oranında azaltarak 695 milyon tonla sınırlamak. Oysa Türkiye’nin 1990- 2021 yılları arasındaki tarihsel emisyonlarına baktığımızda, ortalama yıllık 11.2 milyon tonluk bir artış olduğu görülüyor. Bu trendin önümüzdeki dönemde de devam edeceği varsayılırsa, 2030’da Türkiye’nin toplam emisyonlarının 653 milyon ton CO2’e ulaşması beklenebilir. Bu, hem 2030 yılında yapılacağı hesaplanan 1.2 milyar tonluk emisyondan hem de hedeflenen 695 milyon tonluk emisyondan düşük. Dolayısıyla, eğer Ulusal Katkı Beyanı’ndaki projeksiyon temel alınır ve tesislerin kirletim hakları bunun üzerinden tahsis edilirse, ancak emisyonların gerçek artışı tarihsel patikayı izlerse, 2027’de karbon piyasasında 17 milyon adet arz fazlası oluşacağı hesaplanıyor. Arz fazlası ise fiyatın sıfıra düşmesi ve ETS uygulamasının etkisiz kalması anlamına geliyor.”
“Karbon piyasasında oluşacak arz fazlasının yaratacağı olumsuz sonuçlardan biri de, kimi tesislere haksız kazanç fırsatı yaratması. Bu haksız kazanç, kullanılmayan tahsisatların piyasada para karşılığı satılması ve - katlanılmamış da olsa - karbon maliyetinin fiyatlara yansıtılmasıyla elde edilebiliyor. Az önce bahsettiğimiz AB örneğinde şirketlerin, 2008 ve 2015 yılları arasında fazladan edindikleri tahsisatları satarak toplamda 7.5 milyar euro kazandıkları hesaplanıyor. Buna ek olarak, katlanmadıkları karbon fiyatlarını ürünlere yansıtarak, toplamda 16.7 milyar Euro haksız kazanç sağladıkları belirtiliyor.”
“Hem Türkiye’de aktif olan sivil toplum kuruluşları hem de ülkelerin iklim hedeflerini inceleyen Climate Action Tracker gibi uluslararası kurumlar, Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’nda sunduğu patikayı, küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlandırma hedefiyle uyumsuz buluyor. Yapılan çalışmalara göre, 1.5 derece hedefi için Türkiye’nin 2030 yılı emisyonlarını 695 milyon tonla değil, 434 milyon tonla sınırlaması gerekiyor. ETS’deki şirketlerin toplam emisyonlardaki payı hesaplandığında, sistemin emisyon sınırının ise 192 milyon ton olarak belirlenmesi gerektiği ortaya çıkıyor. Türkiye’nin ETS ile uyumsuz en temel politikası ise fosil yakıtlara verilen teşvikler. Eğer yerli ETS’nin başarılı olması isteniyorsa, fosil yakıt teşviklerinin de derhal kaldırılması gerekiyor.”