Türkiye ekonomisinin 2025 falı

Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA

Önce “fal” kelimesinin güncel TDK sözlük anlamına baktım. “Geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla oyun kâğıdı, kahve telvesi, el ayası gibilerine bakarak anlam çıkarma ya da bakı. Bir başka anlatımla fal, bazı alet ve araçlarla ya da bazı yöntemlerle, içinde bulunulan zamanla veya gelecekle ilgili yorumlar yapma ve tahminlerde bulunma işi anlamına geldiğini gördüm.

Bizim Türkiye ekonomisi de aynen fala benziyor. Burada da TÜİK, TCMB, Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi kuruluşların beş yıllık planlar, 3 yıllık orta vadeli programlar, yıllık programlar, bütçeler gibi araçlarıyla bazı yöntemler kullanılarak Türkiye’nin falına bakılıyor. Ancak; acaba falına bakılanda mı yoksa fala bakanda mı sıkıntı sonuçlar pek tutmuyor,

Şimdi gecelim işin esasına…

Bunun için öncelikle Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu ekosistemi göz önünde bulundurmak yani içinde bulunduğu küresel sisteme öncelikle bakmak lazım.

Dünya

- ABD’de yaklaşık 3 ay sonra göreve başlayacak olan Trump’ın siyaseten güçlü ve aynı zamanda deneyimli dönemi önemli bir belirleyici olacak. Buna sadece uluslararası ilişkiler ve diploması açısından bakmak doğru değil, özellikle ekonomi açısından bakmak şart.

- İsrail’in Filistin ve Lübnan’a saldırısı ile genişlemeci toprak işgalini sürdürmesi ve Türkiye ile komşu ülke haline dönüşmesi jeopolitik açıdan çok tehlikeli bir durum.

- Üzerinden daha 1 ay geçmemiş Suriye’deki yeni durum, çevre ülkeler içerisinde özellikle İsrail ve Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Türkiye şimdilik fayda ve maliyet yönüyle ekonomik boyutunu daha çok önemsiyor.

- Hala devam etmekte olan ve belirsizliğini koruyan Ukrayna-Rusya savaşının nereye evrileceği bilinmiyor. 

- AB Bölgesinin ve özellikle Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının Türkiye’nin ihracatını ve hatta turizmini olumsuz etkileyen durumu çok net hissediliyor.

- IMF gibi uluslararası kuruluşların dünya ekonomisinin görünümüne ilişkin yorumları da gözden kaçmıyor. Nitekim 2025 yılı için küresel enflasyon ve büyümeye ilişkin tablo şöyle:

Türkiye

 

  1. a) Daha önce uygulanmaya çalışılan anormal ekonomi politikalarının daha doğrusu politikasızlığının geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren normale dönmesinin olumlu sonuçları alınmaya başlanmış görünüyor.

Örneğin;

- Neredeyse 900’lere yükselen CDS primlerinin artık 250’li puanların altına düşmeye başlaması,

- KKM denen belanın tasfiyesinin kararlılıkla sürdürülmesi ve sonuna yaklaşılması,

- Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikasıyla döviz rezervlerinin çok artmış olması,

- Aynı zamanda dolarizasyondan Türk Lirasına geçiş politikalarının Merkez Bankası tarafından kararlılıkla ve başarıyla uygulanması,

- Bankacılık sisteminde uygulanan makro ihtiyati tedbirlerle Türk Lirası mevduatın ağırlık kazanması, Merkez Bankası’nın 8 aydan sonra geçtiğimiz günlerde faiz düşürmeye başlaması,

bunların hepsi olumlu gelişmeler.

  1. b) Ancak bazı göstergeler de var ki bunların daha önceki yıllarda olduğu gibi 2025 yılında da tutturulması imkânsız gibi. Bunların başında ekonomik ve mali nitelikli makro göstergeler geliyor.

Örneğin;

- Büyüme hedefi son OVP ile 2025 yılı için yüzde 4 olarak öngörülmüş olduğu halde yeni durum ve tahminlere göre yüzde 3 civarında olacak. Bu, 2025 yılı hedefinin yaklaşık dörtte bir oranında sapacağı anlamına geliyor.

- Enflasyon, Hükümet tarafından uygulandığı ifade edilen dezenflasyon programına rağmen hedefe ulaşmayacak ve oldukça yüksek çıkacak gibi görünüyor. OVP ile geçtiğimiz Eylül başında yüzde 17.5 olan 2025 yılı enflasyonu, Merkez Bankası tarafından yüzde 21’e çıkarıldı bile. Ancak bu da tutmayacak. Gelecek yılsonu enflasyonu yüzde 30’ün üzerinde kalacak gibi. Son Merkez Bankası verilerine göre reel kesimin gelecek yılsonu enflasyon tahmini yüzde 47 ve hane halkının tahmini ise yüzde 63 civarında. Zaten Hazine’nin Eylül 2025 vadeli hazine bonosu borçlanma faizi düzeyi de yüzde 43-45 bandına oturmuş durumda.

- Öte yandan Hükümetin 2025 yılına ilişkin 12,6 trilyon liralık vergi geliri hedefi tam bir hayal. Bir yandan yasal düzenlemeler için zamanı kaçıracaksın, bir yandan da yeni vergi düzenlemelerinin yapılmayacağını söyleyeceksin ve sonunda da bu geliri elde edeceksin. Bu hedef, 2024 yılı vergi gelirinin yüzde 71 üzerinde. Hele de dahilde alınan KDV hasılatındaki artış, ya oran artışı veya enflasyonun devamı anlamına geliyor ki çok yakından izlenmesi gerekecek.

- Bütçe harcamalarında etkin kamu hizmetini, tasarrufları ve verimliliği beklemek boşuna. İsraf ve verimsizlik gerçeği içerisinde sığ bir faiz ve transfer bütçesi söz konusu. 

- Dolar kuru el bombası haline dönüşüyor. Dolar artarsa enflasyon demek, artmazsa ihracatın ve turizmin durması demek. İki yönüyle de sıkıntı.

- Ödemeler dengesi, gerçek bir ihracat artışına ve ithalat artışına dayanmıyor; güdümlü politikalarla şekillendiriliyor. Dolayısıyla bu hedef de tutacak gibi görünmüyor.

- 2025 - 2027 OVP hedeflerinin 2025 yılında tutturulacağını beklemek bir başka hayal.

- Bu arada 2025 yılından itibaren erken seçim söylemlerinin köklü ekonomik tedbirler alınmasını engelleyeceğini unutmamak gerekiyor.

- …

 

Sözün özü: 2025 yılı, Türkiye ekonomisi için çok parlak görülmüyor!..  

                       

Tüm yazılarını göster