Türk-Yunan ilişkilerinde ihtiyatlı iyimserlik

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Türk-Yunan ilişkilerinde bir iyileşme dönemi yaşanıyor. Türk Cumhurbaşkanı Yunanistan’ı ziyaret etmişti. Geçtiğimiz hafta Yunanistan Başbakanı Ankara’ya geldi. Ziyaretin iyi geçtiği, tarafların anlaşmazlıklarını konuşarak gidermek üzerinde anlaştıklarını, konuşarak tüm güçlükleri aşabileceklerine inandıklarını iyimserce ifade etmeleriyle kanıtlanıyor. Bu ortam herhalde sert beyanlar ve Ege’de savaş uçağı uçurmaktan çok daha iyi. Ümit edelim ki, oluşan olumlu atmosfer tüm ilişkilere egemen olsun, iki ülke anlaşmazlıklarını konuşarak, daha doğrusu müzakere ederek gidersin. 

Şunu önemle belirtmemiz gerekiyor ki, aralarında zaman zaman sert ifadeler kullanılsa ve bunlar bazen Ege üzerinde savaş uçaklarının uçtuğu askeri manevralarla da desteklense, iki ülke geçimsizliklerinin silahlı çatışmaya dönüşmemesine dikkat etmişlerdir. Türkiye ve Yunanistan 1922’denberi savaşmamışlardır. Pekiyi, o tarihten sonra savaşmaya yaklaşmışlar mıdır? Sanıyorum Kıbrıs nedeniyle iki defa böyle bir durum ortaya çıktı. 1964’te, diğer çareler tükenince, Türkiye’nin Ada’da yaşayan Türkleri askeri müdahaleyle koruma girişimleri, Amerikan Başkanı Johnson’un yazdığı kaba bir mektupla durdurulmuş, Türkiye’ye müdahalede NATO (yani Amerikan) silahları kullanamayacağı hatırlatılmış, ayrıca müdahaleye NATO üyesi olmayan ülkelerin cevap vermesi halinde, NATO korumasının işlemeyeceği bildirilmişti. Türkler Yunanistan’a değil Amerika’ya kızmışlar ama müdahaleden de caymışlardı.  1974’te Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak etmeye kalkışması karşısında Türkiye Ada’ya asker göndererek müdahale etti. Ancak bu sefer Yunanistan bir askeri junta tarafından yönetildiğinden Johnson türü bir mektup gelmemiş, tersine Türkiye sayesinde junta görevi bırakmak zorunda kalmıştır. Yeni Yunan hükümeti Kıbrıs’ta asker kullanmamayı tercih etmiştir. Yine de Amerikan Kongresi Türkiye’ye üç yıl süren bir silah ambargosu uygulanması kararı almıştır.

Türk-Yunan ilişkilerinde silahlı çatışmayı engelleyen ama karşılıklı güveni de aşındıran asimetrik bir durum vardır. Türkiye nüfusu, toprakları, ekonomisi ve silah üretme kabiliyetine sahip gelişkin ekonomisiyle Yunanistan’a nazaran çok daha büyük bir ülkedir. Bu gerçek Yunanistan’da savunmacı bir zihni çerçeve oluşturmakta, Türkiye’nin Ege’de veya diğer yerlerde Yunanistan’a meydan okuyacağı korkusu yaratmaktadır. Türk tehdidini savuşturmak için geliştirilen strateji diğer ülkelerle çok yönlü ilişkiler ve bağlar geliştirmek, böylece tehdide karşı başvurulacak kaynakları zenginleştirmektir. 

Türkiye’de ise bunun tam zıddı bir zihni çerçeve gelişmiştir. Esas itibariyle Yunanistan’a karşı yürütülen ve onun yenilgisiyle sonuçlanan kurtuluş mücadelesini kazanması, ardından Yunanistan’ın Anadolu üzerindeki iddialarından vazgeçmesi ve bir nüfus mübadelesinin gerçekleşmesi sayesinde, Türkiye bir Yunan tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünmemektedir. Ege’deki anlaşmazlıkların müzakere edilebileceğini de kabul etmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin iki endişesi vardır. İlkin, Yunanistan Ege ve Akdeniz’deki hedeflerine varmak için her daim uluslararası destekçilerini harekete geçirmeye çalıştığı düşünülmektedir. İkinci olarak, Türkiye ile anlaşmazlıkları olan diğer ülkeler, Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı kullanmaya yönelmektedir.

İşaret ettiğimiz asimetri iki ülke arasında güvensizlik yaratmakta, Yunanistan’ın, karşı kıyıda Türkiye adında kocaman bir ülke olmasına rağmen Ege’yi bir Yunan denizi olarak görmekteki ısrarı ise bu güvensizliği derinleştirmektedir. Yunanistan’da Türk karşıtı bir lobinin de güveni aşındırdığından söz edilebilir. Başka türlü ifade edecek olursak, Yunanistan’da Türkiye aleyhinde konuşmaktan ve Türkiye karşıtı tutumları teşvik etmekten fayda uman bireyler ve siyasi hareketler bulunmaktadır. Hatta şu anda görevde bulunan hükümette görevli ve Yeni Demokrasi partisinin liderliğine oynayan kişiler arasında bile Türklere güvenilmemesi ve sert bir çizgi izlenmesi gerektiğini savunanlar vardır.  İlginçtir ki, bu tutumun Türkiye’de karşılığı yoktur çünkü Yunanistan’la ilişkiler tek başına ele alındığında, bunlar Türkiye’nin dış siyasetinde önemli bir yer tutmamaktadır.

Liderler, siyaset adamları ve toplumlar arasında güven inşa etmeye çalışırken, güvensizliğin kaynaklarına eğilmek zorundadırlar. Görüşmelerde Yunanistan sahip olduğunu düşündüğü uluslararası desteği ön plana çıkarmaktan, Türkiye ise askeri gücüne ve diğer kabiliyetlerine atıfta bulunmaktan kaçınmalıdır. Liderler ilişkilerin iyileşmesine karşı çıkanları eleştirmekten de çekinmemelidir. Ümit edilir ki, Sayın Erdoğan ve Miçotakis arada hızla düzelip tekrar bozulan değil, sürecek bir iyileşmenin temelini atmaktadırlar. Bazı gözlemciler ilişkilerin turizm sezonunda iyileştiğini çünkü turistlerden her iki ülkenin de çıkar sağladığını, fakat turistler gidince tekrar askeri tatbikatlar gibi karşı tarafın sinirlerin bozan dostane olmayan yollara başvurulduğunu söylüyorlar. Liderlerin Türk-Yunan ilişkilerini dönüştürme çabalarını ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılamalı, devam etmesini ümit etmeliyiz. 

Tüm yazılarını göster