“Bir süredir” Türk varlıklarını daha yüksek sesle, daha sıklıkla ve daha kolay argümanlardan yola çıkarak üretebildiğimiz sağlıklı senaryolar ile konuşur bir pozisyona geçtik. “Bir süredir” ile kastım, tartışmaya açık olmayacak şekilde, seçimler sonrasındaki döneme denk geliyor.
Açıkçası bu durumdan hiç rahatsızlık duymuyorum. Ben ve uzun yıllarını para ve sermaye piyasalarına vermiş diğer meslektaşlarım son derece mutluyuz. Burada önemli olan ayrıntı ise şu: Türk varlıklarını konuşur pozisyona geçmek tek başına mantıklı ve yeterli bir olgu değil. Önemli olan türetmeye çalıştığınız senaryolara bir takım temel argümanları oturtabilmek ve kendinize yol haritası çizer pozisyona geçebilmek. Şimdi tüm bu bileşenlerin bir araya geldiği ortamda mıyız diye soracak olursanız, cevap elbette ki net şekilde hayır olur. Kendimizi kandırmanın kimseye faydası yok. Ancak, kısa vadeli başlangıç noktamız olarak seçimleri sıfır kabul ettiğimizde, değişen havanın “yatırımcı” kesimi için destekleyici koşullar üzerinden şekillendiğini hem itiraf etmek gerekiyor hem de rüzgâra karşı durmak gibi bir acemiliğin kimseye faydası olmadığı gerçeğini hatırlamaktan zarar gelmez.
“Havanın değişimi” algı kavramı ile paralellik gösterir. Siz, çok iyi işleri kötü bir algı ile yaptığınızda ya da çok kötü işleri iyi bir algı ile yaptığınızda farklı sonuçlar elde edebilirsiniz. Son 3-4 yıldaki yerel varlıkların fiyatlanma deneyimi tam olarak bu kavram etrafında şekillenir. Şimdilerde yerel varlıkları temelde somut bir değişiklik olmamasına rağmen algı ile fiyatlamaya çalışıyoruz. Ancak, kritik bir farklılık var: 2022’de olduğu gibi çok da tek başımıza değiliz. Ne gibi? Örneğin, Türk hisse senetleri. Doğrudur; halka arz furyası devam ediyor. Evet, yine doğrudur; halka arz kanalı ile piyasalara giriş yapan yatırımcı kesiminin neredeyse tamamı temel dinamikleri ya da “şirketlere ortak olma” prensibini benimsemeden bu yönde adım atıyor. Yine de gün sonunda ciddi rakamlara ulaşmış bir yatırımcı sayısından söz ediyoruz. Bunu da dönemsellik etkisini unutarak, sadece rakamlar üzerinden popülerlik kazandırarak tartışsak da. Şimdilik konumuz bu değil. İleride nasılsa tartışırız.
Yabancı yatırımcı cephesinde hisse piyasalarına giriş var. Bu, hem yadırganacak bir durum değil hem de son dönemdeki gelişmelerin başkaları nezdinde de “en azından şu ana dek” teyit edildiği anlamına geliyor. Neden yadırgamıyoruz? Buradaki cevap hepimizin diline pelesenk ettiği “ucuzluk” kavramı üzerinden şekil alıyor. İskonto oranlarımız -rakamlara artık herkes fazlasıyla aşikar, tekrarlamıyorum- uzun dönem ortalamalarımıza göre ciddi yüksek seviyelerde-ydi. Şimdi bu makas kısmen kapanıyor. Özellikle de kısa vadeli ortalamalarımızda. Bunun da iki girdisi var: i) kurdaki düzeltme ii) değişen algı. Doğal olarak da %28’lerden %30’lara taşınmış bir yabancı yatırımcı oranını konuşuyoruz. Yeterli midir? Kesinlikle değil. Türkiye ekonomisinin ölçeğini düşünür ve geçmişte bu konuda edindiği deneyimlerini gelecek açısından potansiyel olarak kabul edersek henüz yolun fazlasıyla başında olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak…
Görüldüğü üzere “ancak” kelimesi yazının içerisinde fazlasıyla var. Muhtemelen sonraki yazılarda da olacak. Neden? Yatırımcı açısından evin içinin fazlasıyla dağınık olması nedeniyle. Şimdilerde “en azından evi toplama niyetimiz olduğunu” gösterir davranışlar sergiliyoruz. Kısmen güven de tazeliyoruz. Güven, bu işlerin olmazsa olmazıdır. Tam da bu nedenle Sayın Şimşek’e piyasanın önce önden, devamında da fazlasıyla geleceği satın alır şekilde açtığı krediyi bol bol konuşurken kendimizi buluyoruz. Keza merkez bankası cephesinde olanlar. Diğer tarafta para politikasındaki küçük ama algı açısından değerli adımlar.
Peki, yeterli mi?
Tabii ki değil. Burası tartışmaya zaten açık da değil. Güven kanalındaki canlanmayı korurken üzerine koyarak ilerlememiz gerek. Enflasyon cephesindeki gelişmeler hala daha tatsız. Öngörülebilir vade 3 yıl kabul edersek öyle de kalacak gibi duruyor. Burası için atılan adımların genişliği artmalı. Uzun yılların bekleyen reformları var. Canlandırılmalı. “Portföy yatırımları” kavramı ile barışmalı, tüm bu pozitif sürecin önce bu kanalın girişi ile başladığını hatırlamalı, “doğrudan yatırımlara giden yol” olduğunu unutmamalıyız. Devamı zaten kendi kendini besleyen bir döngü.