Gazetemizin “Global Konuşmalar” yayınında arkadaşlarımız Abdurrahman Yıldırım, Servet Yıldırım, Vahap Munyar ve Hakan Güldağ ile birlikte “Türk Tarımı Enflasyon ve Kuraklık Tehdidiyle Nasıl Baş Edebilir?” konusunu değerlendirdik. Ortaya çıkan ortak düşünce; tarımda zıplama pekâlâ mümkün…
Türkiye; faunası, florası, 7 iklim, 4 mevsim, suyu, havası ve tarımın doğduğu kadim topraklarıyla aslında kendine yetmenin ötesine taşabilir, civar coğrafyayı besleyebilir potansiyelde. Ancak pek çok üründe dışa bağımlıyız ve gıda enflasyonuyla tarladan çatala gelene dek zam ile besleniyoruz.
TOPRAĞA TOHUM YANI SIRA AKIL DA EKMELİ
Hele ki şu günlerde enflasyona kuraklık eşlik ediyor ve çifte tehdit altındaki tarımın hale yola konulması için civar şartlar oluşuyor. Bir Mezopotamya sözü der ki; “gözyaşı dökülmeden büyük işler başarılmaz.” Açlıktan, kıtlıktan büyük gözyaşı olur mu? Gıda, güvenlik sorunudur ve çözülmelidir.
Biliyoruz ki tarıma teknoloji ve akıl kattığımızda mucizeler gerçekleşebiliyor. Misal 7,500 marulu 800 ton su ile üretirken hidrofili teknolojisiyle 21 bin marula 4 ton su yetebiliyor. Anadolu ve Trakya’da öylesine ileri uygulamalar var ki hayret edersiniz. Sorun; bunların ülke çapında yaygınlaşamaması…
İKİ SORU İKİ CEVAP
Enflasyon, tarımı nasıl tehdit ediyor?
En büyük sıkıntı tarım girdilerinde ve çoğunun dövize bağlı olmasında… Sözde yerli&milli domatese bakın; acaba neresi yerli? Tohum dövizle, traktör dövizle, mazot dövizle, pulluk dövizle, çapa dövizle, ilaç dövizle, gübre dövizle, hasat makinesi dövizle, soğuk hava yazılımı dövizle, lojistik dövizle, kamyon yakıtı dövizle, plastik kasası dövizle… Kurdaki her %10 artış, enflasyona %2.5 katkı veriyor.
Zihinsel kuraklık tarımın neresinde?
Kuraklık yerine iklim değişikliği diyelim. Su hasadına muhtaç ülkede tropikal tarım yapmak… Üretim planlamasına akıl yerine siyaset katmak… Havza tarımını yürütememek… Ölçek ekonomisi uygulamamak… Çiftçileri yönlendirmemek, örgütleyememek, girdilerini ucuzlatamamak… Teşvikleri oy kaygısıyla vermek, takip etmemek, üretimle ilişkilendirememek. Çatılar dururken tarlaya güneş paneli ekmek… Üretimi teşvik yerine ihracatı yasaklamak… Tarladan çatala lojistik, ambalajı çözememek… Tarımsal arazileri imara açmak… Bakanlık kadrolarını arpalık haline getirmek…
NOT
KABALI KÖYÜ MUCİZESİNİ ANADOLU’DA ÇOĞALTMALIYIZ
Yozgat’ın Kadışehri ilçesi Kabalı köyü, zihinsel kuraklıktan çıkma yolunda harika bir başarı örneği… 800 parçalı tarlalar bütünleştiriliyor ve 5 bin dönümlük meyve bahçesi oluşturuluyor. Ölçek ekonomisinin nimetleri yağmaya başlıyor, köydeki 230 traktör, toplulaştırma ile 14’e iniyor.
Daha önce 2 yılda alınan 500 ton buğday hasadı yerine 5 bin ton meyve üretilip ihraç ediliyor. Yılın 12 ayı çalışan 45 kişi, sezon içinde günlük 600 istihdam… Yozgat göç verirken 476 olan köy nüfusu 563'e çıkıyor, büyük kentlerden göç geri geliyor.
Peki, nasıl oldu bu? Öncelikle bu işe inanmış ve kendini buna adamış bir insan var: Fahrettin Aksakal. Kabalı Meyve Bahçesi Müdürü Fahrettin Bey, 803 tarla sahibini ikna edip 25 yıllığına bu arazileri kiralıyor. Oluşturulan elma, kiraz ve şeftali plantasyonu sayesinde köylüler, sigortalı maaşlı oluyor.
Şimdi soruyorum; Kabalı Köyü, zihinsel kuraklığı aşıp bu mucizeyi gerçekleştirmişse neden bizler bunu tüm ülkeye yayamıyor, Tarım Bakanlığının köhnemiş yapısından sıyrılamıyoruz? Darı ambarı üzerinde açlık çekmek bir kader değil, tercihimizdir. Kusura bakmayın ve muhatapları üzerine alınsın.