Türk şirketleri niye mi yurt dışında yatırımı tercih ediyor?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Pandemiyle birlikte kendimi öyle bir tecrit etmiştim ki uzunca bir süre değil seyahat ve tatile giderek kalabalıklar içine girmek, dışarıda yemek yemekten, su içmekten bile kaçınır hale gelmiştim. Bunun nedeni alerji yüzünden herhangi bir sorunla karşılaşınca çoğu ilacı alamayacak olmamdı. Ama artık yavaş yavaş Ankara dışına çıkmak da gerekiyordu.

Geçtiğimiz günlerde Çimsa’dan bir davet aldım. İspanya’nın Valensiya şehrinde 2021 yılında Çimsa bünyesine katılan ve beyaz çimento üreten fabrikada yapılan güneş enerjisi yatırımı hakkında bilgi vermek ve özünde Çimsa’nın yurt dışı yatırımlarını anlatmak için bir grup gazeteciyle birlikte Valensiya’ya davet ediliyordum.

Pandemiden önce son olarak ne zaman ve hangi ülkeye gittiğimi bile unutmuştum. Türkiye’nin keşmekeşinden iki gün için bile olsa uzaklaşmak ve böyle ideal bir mevsimde Valensiya’da bulunmak ve tabii ki davete de icabet etmek iyi olacaktı.

Geçen gün de belirttiğim gibi enflasyon verilerini işlediğim cuma gününün yazısını da işte bu seyahat dolayısıyla Valensiya’da tamamladım.

Çimsa’nın yurt dışı faaliyetleriyle ilgili detaylar haber sayfalarımızda geniş olarak yer alıyor. Bu yüzden ben oradaki gözlemlerimi aktarmayı ve Türk firmalarının yurt dışı yatırımlara yönelmesinin altında yatan nedenleri irdelemeyi tercih edeceğim.

Alınan, tesis & pazar payı

Bir yerli firma yatırım için niye yurt dışını tercih eder? Bu soru tabii ki mevcut bir yatırımı yurt dışına taşımayı ya da çok daha yaygın olarak karşımıza çıkan şekliyle üretimi yurt dışına kaydırmayı kapsamıyor.

Bir üretim yapılacak ve bunun yurt dışında gerçekleştirilmesi tercih ediliyor. Ama yurt dışındaki üretim için de öncelik yeni yatırıma değil, mevcut kurulu bir tesisi almaya veriliyor.

Tercih yurt dışı ve tercih faaliyette olan bir tesisi almak...

Çünkü alınan yalnızca üretim tesisi değil ki...

O tesisle birlikte tesisin sahip olduğu pazar da bir anlamda ele geçirilmiş oluyor.

Aynı tesisi belki Türkiye’de daha ucuza kurmak mümkün, belki. Ama öyle olsa bile bu bir kere zaman kaybı. Geçtik zaman kaybını, tesisi kurdunuz ve üretime başladınız, hedefiniz Avrupa ve ABD ise artık uğraşın durun orada pazar bulmak için. Zar zor bir yer edindiniz, bu sefer de navlun gideri. Ürününüzü o pazarda üretim yapanlara göre çok daha ucuza mal edip ihraç etmek durumundasınız.

Oysa malı satacağınız ülkede bir fabrika alınca öyle mi...

İşte örneği... Çimsa, Valensiya’daki Bunol fabrikasıyla İspanya pazarının liderliğini ele geçirmiş durumda.

Tam İrlanda ile İngiltere sınırında bulunan ve yeni satın alınan Mannok tesisinin de pazarda hatırı sayılır bir paya sahip olduğu bildiriliyor.

Türk firmalarının gözü yurt dışında...

Çimsa örneği de gösteriyor ki önümüzdeki yıllarda Türk firmalarının yurt dışı yatırımları daha da artacak.

Ödemeler dengesinde bu yılın ilk yedi aylık gerçekleşmesi açıklandı. O verilere baktım... Acaba bu yedi ayda Türkiye’ye ne kadar yabancı yatırımı gelmiş ve Türk şirketlerinin yurt dışındaki yatırımları hangi düzeyde gerçekleşmiş.

Merkez Bankası’nın ödemeler dengesi verilerindeki doğrudan yatırım kalemi bir anlamda brüt yatırımı gösteriyor. Net tutarı bulmak için önce yabancıların Türkiye’deki ve yurt içi yerleşiklerin yurt dışındaki gayrimenkul alımını düşmek gerekiyor.

Yedi aylık veriler oldukça çarpıcı...

Bu yedi ayda yurt içi yerleşik firmalar yurt dışında 3.2 milyar dolarlık yatırım yapmış görünüyor. Lütfen dikkat; görünüyor, diyorum çünkü bu tutarın 1.2 milyarı gayrimenkul alımına gitmiş. Tam 1.2 milyar dolar! Kalıyor geriye 2 milyar dolar. Bu 2 milyar doların 361 milyon doları da yurt dışındaki şube vb. gibi oluşumlara aktarılan kredi ve sermaye gibi kalemlerden oluşuyor. Sonuçta yedi ayda yurt dışında yapılan yatırım yine de yaklaşık 1.7 milyar dolar.

Yurt içinde yerleşik firmalar yedi ayda yurt dışında bir anlamda net olarak 1.7 milyar dolarlık yatırım yaparken yurt dışı yerleşiklerin Türkiye’deki yatırımları ne olmuş peki, bir de ona bakalım.

Yedi aydaki “görünür” yatırım 5.9 milyar dolar. Bu tutarın 1.8 milyarı gayrimenkul alımı, kalıyor 4.1 milyar dolar. Bu tutarın 1.1 milyar doları da Türkiye’deki şubelere aktarılan kaynaklar, yani gerçek anlamda yeni yatırım değil. Düşelim o tutarı da kalıyor 3 milyar dolar.

Yerli firmaların yurt dışı yatırımları ile yabancıların Türkiye’deki yatırımları arasında makas giderek daralıyor. İşte yedi aydaki durum; 1.7 milyara 3 milyar!

Bu makas giderek daralacak ve gün gelecek doğrudan yatırım çekmeye çalışan Türkiye, doğrudan yatırımda eksiye geçecek.

Hem ekonomik, hem hukuki sorunlar

Bunun ekonomik olduğu kadar hukuki etkenlerden kaynaklandığı çok açık.

Türk firmaları pazara yakın olmakla bile yetinmeyip pazarın içinde olmayı tercih ediyor. Yabancı bir firma da Türkiye’de yatırım yapmaya niyetlendiğinde aynı motivasyonla hareket edecek. Ya Türkiye’nin üretime konu üründe çok cazip bir pazar olması gerekecek ya da çevre ülkelerin bir pazar oluşturacak potansiyele sahip olması.

Ama bu yetmez! Herhangi bir sorunla karşılaşacak yabancı bir şirket Türk hukuk sistemine ve adalet mekanizmasının işleyişine ne kadar güvenirse o ölçüde yatırım düşünecek.

Şu koşullarda o güven duygusunu verebilir miyiz?

Tüm yazılarını göster