Küresel risk iştahı güçlenmeye devam ediyor. Arka arkaya üç aydır gerileyen küresel PMI verileri risk iştahı üzerinde etkili olmadı. ABD Ek Mali Paket beklentileri ile aşının kullanımıyla salgının kontrol altına alınacağı ve büyümenin canlanacağı beklentisi reflasyon hikayesini desteklemeye devam ediyor.
2021 yılını küresel kriz sonrası toparlanma dönemi olan 2010 yılı gibi görmeye devam ediyoruz. Büyümenin canlandığı, enflasyonda sınırlı bir artış yaşandığı, genişleyici maliye ve para politikasının büyümeyi desteklemeye devam ettiği bir küresel konjonktür görüyoruz.
Ana hikayede bir değişiklik yok. Hisse senedi ve emtia piyasalarının küresel olarak yükseldiği, verim eğrilerinin dikleşmesi nedeniyle uzun dönemli tahvillerin değer kaybettiği, doların genel olarak zayıfladığı bir dönem öngörüyoruz.
Gelişmekte olan piyasalar risk iştahının güçlendiği bir senaryodan yararlanmaya devam edecekleri. Gelişmekte olan piyasalara son üç aydaki para girişi 110 milyar doları geçti. 2017 yaz aylarından beri en güçlü para girişine şahit oluyoruz.
Türkiye piyasalarına para girişi bir parça hız kaybetse de sürüyor. Gelişmekte olan ülkelere para girişinden yüzde 4’ün üzerinde pay alıyoruz. Türkiye hisse senetlerini halen ucuz buluyoruz Ancak Kasım aralık döneminin tersine ocak ayında sabit getirili kıymetlere giriş öne çıkıyor.
Türk lirası beklediğimizden daha iyi performans gösteriyor. Doların G7 içinde güçlenmeye başladığı bir ortamda en güçlü gelişmekte olan para birimi olmayı sürdürüyoruz. Yüksek faizden yararlanmak için gelen yabancı yatırımcı ve yüksek maliyetten aldığı pozisyonlarında zarar durduran yerleşik yatırımcı Türk lirasındaki değer kazancını tetikledi.
Beklentiden yüksek gelen enflasyon verisi Türk lirasına ilgiyi azaltmadı. Tam tersine Merkez Bankası’nın faizin uzun süre yüksek tutulacağı ve gerekirse ilave sıkılaşmaya gidilebileceği söylemi Türk lirasına ilgiyi daha da artırdı. İyi senaryoda dolar Türk lirasına karşı 7.0 seviyesinin altına belki 6.80 seviyesine kadar gevşeyebilir.
Ancak üç nedenle Türk lirasının nominal değer kazancının sonuna yaklaştığımızı düşünüyoruz.: (i) Dolar düşmeye devam ederse, yerleşik yatırımcının dolar sevdası ateşlenebilir. (ii) Enflasyonun gelişmekte olan ülkelerin dört katı olması nedeniyle kur sabitken bile her ay yüzde 1 reel değer kazanıyoruz. (ii) Asgari ücretteki yüzde 22 artış ve Türk lirasının nominal değer kazanması ile ucuz emek liginde Bulgaristan, Sırbistan gibi Doğu Avrupa ülkelerinin gerisine düştük.
Buna karşın, sene sonu için öngördüğümüz 7.80 dolar kuru halen Türk lirasında kalmayı destekliyor. Mevcut seviyelerden bozdurulan kur yüzde 3-4 gibi makul bir dolar cinsi getiri vaat ediyor. Tür lirasının nominal olarak değer kaybettiği ancak reel olarak değer kazanacağı bir döneme yaklaşıyoruz.
Devlet iç borçlanma senetleri için Aralık başından beri olumlu görüş veriyoruz. Gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırmalar 2 yıllık gösterge tahvilin cazip olduğunu gösteriyor. Hem Türk lirasının değer kazanması hem de eylül gibi başlayacak faiz indiriminden yararlanmak için 2-3 yıllık devlet tahvillerini cazip buluyoruz.
Doların küresel olarak değer kaybettiği bir senaryoya oynamak isteyen yatırımcılar 10 yıllık devlet tahvillerinde de pozisyon alabilir. Verim eğrisi üzerinden yaptığımız çalışmadan çıkıp yüzde 14’ün iyi bir giriş seviyesi olacağını düşünüyoruz.
Ancak geçen hafta görülen taktiksel yabancı yatırımcı girişi dengeleri değiştiriyor. Yabancı girişi devam ederse Hazine borçlanma vadesini uzatmak, Türk lirası ve sabit faizli borcun payını artırmak için önemli bir fırsat yakalayacak. Türk lirası tahvillerde yabancı payı yatırım yapılabilir notuna sahip olduğumuz dönemde yüzde 28 seviyesine kadar çıkmıştı. Son dönemdeki yükselişe rağmen geldiğimiz seviye ancak yüzde 6 seviyesinde. Daha önümüzde gidecek çok yol var.