Türk futbolunun temel sorunları

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı (TFF) Nihat Özdemir, iki gün önce İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Futbol Ekonomi Forumu’nda bazı açıklamalarda bulundu. Nihat Özdemir, “Ekonomide dünyanın söz sahibi olan ülkesiyiz. Futbol ekonomisinde de Avrupa’da 6’ncı sıradayız. 2 milyar dolara varan bir hacme sahibiz. Bu toplamda en büyük gelir kalemini yayınlar oluştururken, stadyum gelirleri, futbolcu satışları ve diğer gelirler bu ekonomiyi oluşturuyor. Gelir olarak hedefimiz yüksek seviyeye çıkmaktır. Bunu sağlayacak olanda sportif başarı ve marka değeri olacaktır” diye konuştu.

“Gelirlerin 3-5 katını harcama lüksümüz yok”

“Futbola bu kadar yatırım yapan başka bir ülke yoktur. Her geçen gün gelir artıyor ama kontrolsüz bir harcama var. Gelirlerin 3-5 katını harcama lüksümüz yok. Federasyon olarak denk bütçeye çok önem veriyoruz. Kulüp lisans yönetmenliğini yeniledik ve harcama limiti getirdik. Herkes ayağını yorganına göre uzatmasını istiyoruz. Ocak ayından itibaren can yakacak kararlar almak zorunda kalacağız. Puan silme, para cezaları küme düşürme cezaları uygulanacak. Mali düzlüğe çıkmak için Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrrem Kasapoğlu bize çok destek verdi ve futbol ailesi olarak çok teşekkür ediyorum” dedi.

Futbolumuzun dile getirilmeyen sorunları

Sayın Özdemir’in Türk futbolunun sorunlarına bakış açısı ne yazık ki, kısa vadeli ve günü kurtarmaya yöneliktir. Bu yaklaşım tarzı, önümüzdeki on yılları görmeyi ve planlamayı hedeflemekten daha çok, günümüz sorunlarını bazı yaptırımlarla çözebileceğine inanan kısa vadeli, miyopik bir bakış açısı içeriyor.

Kabul edelim ki, bu anlayışla yaklaşık altmış yıldır yönetilip sevk ve idare edilen Türk futbolu maalesef bir türlü istenen başarıyı yakalayamadı, Türkiye’yi bir futbol ülkesi yapamadı.
“Bir elde havuç, diğer elde sopa” klasik yönetim anlayışı ve politikalarıyla artık günümüz futbolunu yöneltmek olanaksız. Görüldü ki, bu yönetme kültürü ve politikaları Türk futbolunu daha ileriye taşıyamadığı gibi, bunu yapabilecek dinamizme de sahip değil. Mevcut yönetsel iklim, sadece karşılaştığımız sorunlara odaklanıyor.

Oysa, futbol yapılanmamızdan beklenen: var olan sorunlara palyatif çözümler bulmaktan ziyade, futbol yapımızın sağlığını bozan ortam ve koşulları ortadan kaldırmaktır. Futbolumuzun rekabetçi dengesini doğal dinamiklerle yükseltip kaliteyi artırmaktır. Dengede rekabeti maksimize, haksız rekabeti minimize eden bir futbol ortamını sağlamaktır. Sadece yakın geleceği değil, uzun vadeli gelişimi sağlayacak politikalar ve stratejiler oluşturmaktır. Türk futbolunu kulüpler ve milli takımlar nezdinde üstün başarılara ulaştırarak, Avrupa futbolundan iktisadi-mali ve sportif anlamda daha fazla pay almasına olanak tanımaktır. Bu nedenlerle, günü kurtaran kısa vadeli çözümler yerine, yapısalcı çözümlerin peşinden koşuyor olmalıyız ki, sürdürülebilir bir yapıya ve kalıcı bir başarıya ulaşalım.

1. Türk futbolunun sorunu sadece denetim eksikliği mi?

Açıklamaların odak noktasını, sadece denetim fonksiyonunun çalıştırılmasına bağlı, kulüplere yaptırım uygulanmasını amaçlayan klasik yaklaşım oluşturuyor. Daha doğrusu, denetim ve kontrol fonksiyonunun çalıştırılmasıyla sonuç alınacağına inanan bir yaklaşım var. Etkin ve sonuç odaklı denetim ve kontrol, bu kadar büyük parasal gelirin olduğu sektörde tabi ki şart! Ne var ki, kulüpleri cezalandırarak, futbolumuzu düzlüğe çıkartma anlayışı, yapısal dönüşümleri gerçekleştirmekten uzak, konvansiyonel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım ile bir sonuca ulaşılamayacağı gibi, Türk futbolunu ileriye taşımak da çok olanaklı görünmüyor. Denetim ve kontrol mekanizması, sektörün en önemli zaaflarından birisi olmakla birlikte, yapılan denetimlerden bir sonuç alınamıyorsa, o zaman yapılan denetimlerin bir anlamı da kalmıyor. Kamu denetim birimlerinin bugüne kadar düzenlediği denetim raporlarının hiç birinden sonuç alınamamıştır. Denetimi, futbol otoritesi sadece kendi fonksiyonu olarak görüyor. Oysa kulüplerin kendi bünyelerinde de iç denetim ve kontrolü bir zorunluluk olarak düşünmek gerekiyor. Ayrıca belirtmek gerekir ki, kulüpleri denetleyebilmek için öncelikle onları denetlenebilir hale getirmek kaçınılmaz bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.

2. Problem sadece mali sorun mudur?

Açıklamalardan görülüyor ki, futbol otoritesi temel sorun olarak finansal problemleri görüyor. Kulüplerimizin içinde bulunduğu sorunları sadece mali sorunlara indirgeyen bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Oysa finansal sorunların temelde yönetsel sorunların bir türevi olduğunu kabul etmek zorundayız. Çünkü finansal problemlerin ana kaynağını, kulüplerin kıt kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmamasına neden olan yetersiz yönetim oluşturur. Çünkü, kaynakların optimal bir şekilde kullanılmaması, zamanla devasa fon açıklarına neden olur. Oluşan fon açığının, aşırı borçlanmayla karşılanmaya çalışılması da süreç içinde finansal yapıyı zayıflatır, kulübün finansal dengesini bozar. Bu bağlamda, kulüp kaynaklarını yerli yerinde ve etkin kullanmayan bir yönetsel yapı süreç içinde kulüplerin finansal darboğazlara girmesine neden olur. Öz itibariyle, mevcut finansal sorunların temel sorumlusu kötü ve basiretsiz yönetimlerdir. Yani, sağlıklı bir yönetsel yapı ve buna izin veren bir yönetsel kültür oluşturulmadan finansal ve ekonomik sorunlar çözülemez. Bu bağlamda Türk futbolunda bir üst yapı sorunu bulunuyor. Yetersiz ve/veya düşük yetkinlikli yöneticilerle kulüp futbolumuzu sportif-iktisadi-mali bir yere taşıyamayız.

3. Siyasetin futboldaki nüfuzunu azaltmayacak mıyız?

Bugün Türk futbolunun en önemli sorunlarından birisi: devletin futbolu bir nüfuz aracı olarak kullanmaya çalışmasıdır. Futbolu kitlelerin yönlendiriminde bir araç olarak gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu yapısal kültür, kulüp başkan ve yönetimlerinin siyasetin etkisi altında yol almaya çalışmasına neden oluyor. Bu da, futbolun olağan dinamikleriyle kendisini yönetmesine izin vermiyor. Türk futbolunun sportif performans yeteneğinin artırılması, siyasi iktidara bağlı politik bir anlayış veya devlet sübvansiyonuyla desteklenen bir futbol yapılanmasıyla mümkün olamaz. Siyasetin dizayn ettiği bir futbol yapılanmasıyla iç içeyiz. Böylesi bir yapı, siyasetin futbol üzerindeki nüfuzunu devam ettirebilmek için futbola muazzam para akıtmaya ve ona sponsor olmaya devam ediyor. Bu alışkanlıktan hızla kurtulmadan, hiç bir soruna çare bulamayız

4. Bugünkü yönetsel kulüp yapılanmasıyla nasıl yol alacağız?

Türk futbolunun bugünkü genel yapılanması, dernek şeklindeki kulüplerde “aidiyet”, borsa İstanbul’da ise “mülkiyet” kökenli bir yapıda yoluna devam ediyor. Bu yapı görüldü ki, Türk futbolunu sportif anlamda daha ilerilere taşıma yeteneğine sahip değil. Bugün yıllık gelirleri 4.5 milyar TL’ye, borçları ise 15 milyara ulaşan dernek merkezli bir idari yapı futbolumuzun yönetsel üst yapısını oluşturuyor. Bu yapı çalışırken, ne yazık ki, “kol kırılır, yen içinde kalır” felsefesiyle hareket edip “ibra müessesesini” doğru çalıştırmıyor. Yani, giderek parasallaşıp ticarileşen ve endüstriyel bir karaktere bürünen futbola bugünkü dernek-kulüp yönetsel yapısı dar geliyor. Bu yapıyı günün koşullarına göre şekillendirmeli ve yeniden düzenlemeliyiz. Kulüplerimiz dernek statüsünde yollarına devam edecek olsalar bile, mutlaka kulüp organizasyon yapılarına “Kurumsal Yönetim ve Yönetişimi” hakim kılan bir örgüt modeline yönelmeliler. Bununla birlikte, günümüz futbol yapılanması kulüp yapılarını şirket olmaya zorluyor. Yıllık gelirleri çok önemli büyüklüklere ulaşan yapıyı dernekler kanunu kapsamında değil, ticaret kanunları gereğince yönetmek daha rasyonel ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.

5. Bugünkü merkezi futbol yapımız futbolumuzu ileriye taşıyabilir mi?

Mevcut merkezi futbol yapımız, Türk futbolunu sportif-iktisadi-idari ve mali anlamda daha yukarılara taşıyamıyor. Böyle bir yetkinliği yok. Var olan futbol yapılanması kulüp futbolunun sportif performans yeteneğini daha yarışmacı bir seviyeye taşımaktan uzak. Kulüplere yön veren merkezi yapının, sahip olduğu statüsünü değiştirerek, Avrupa futbolunun yeni örgütlenme yapısına uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. Artık, günümüzde futbolun gerçek sahibinin futbol kulüpleri olduğu gerçeğini kavramak ve kabul etmek durumundayız. Bu bağlamda, Süper Lig AŞ. ivedilikle kurulmalı ve kulüpler birliği futbolun tek sahibi olmalıdır. Mevcut yapı ise sadece yönetsel fonksiyonlara sahip organizatör bir yapıya dönüşmelidir.

6. Futbolumuzun fon açığı devlet destekli çözüme muhtaç mı?

Futbolumuzun borçları gelirlerinin neredeyse dört katına ulaşmış durumda. Gelirleri, borçlarını karşılamakta yetersiz kalıyor. Kulüplerin öz kaynak açıkları her geçen gün yükselen zararları nedeniyle artıyor. Buna karşın kulüplerimiz maliyet ve gider yönünde bir tasarruf hareketine yönelmiyorlar. Futbol kulüpleri içinde bulundukları borç batağından kendi yetileriyle kurtulabilecek yeteneğe de sahip görünmüyorlar. Bununla beraber, bu yetkinliğe ulaşmak için gerekli çabayı gösterdikleri de pek söylenemez. Çünkü, nasıl olsa “devlet babanın” bir şekilde kendilerine destek olacağına inanıyorlar. Devlet de bu anlayışı boşa çıkartmıyor ve yeri geldiğinde vergi-prim affı, borç erteleme, arsa verme vb. sübvansiyonlarla kamu kaynaklarını bu kulüplere aktarmaya devam ediyor. Bu politika sonuç itibariyle, hem rekabetçi dengeyi bozuyor, hem de kulüpler arasında haksız ve dengesiz rekabetin oluşmasına yol açıyor. Bugün kulüplerin borçlarının yapılandırılması da bu mantık temelinde hayata geçiriliyor. Sonuçta, devletin siyasi iktidar aracılığıyla futbola müdahil olmasını bizatihi futbol kulüpleri istiyor. Hal böyle olunca da, futbolun en büyük sponsoru devlet oluyor. Bu durum, futbolumuzun üzerinde siyasi etkinin daha da artmasına ve kulüplerin siyasete bağımlı hale getirilmesine olanak ve ortam sağlıyor. Şunu unutmamak gerekir ki, günümüzde futbol= iyi yönetim+ sportif performans+ başarılı finans yönetimi demektir. Devlet destekli futbol yapılanması, uzun vadede kulüpleri iktisadi-finansal ve idari tembelliğe itmekte ve zaman içinde sportif performansın düşmesine neden olmaktadır.

7. Parasal gelir artarken, sportif performans neden düşüyor?

Türk futbolu son yirmi yılda parasal gelirlerini yüzde 600’e yakın artırırken, sportif performansı maalesef 2000 yılının gerisine düşmüştür. Yani, Türk futbolu bir şekilde parasal gelir yaratırken, bu parasal genişlemeyi sportif performansa dönüştürebilecek üst yapıyı günün koşullarına uygun tesis edememiştir. O halde şu soruyu sormamız gerekiyor? Türk futbolu parasal gelirlerini artırırken, sportif performansı neden düştü? Türk futbolunda bu süreçte alt yapı gelişirken, bu gelişime destek olabilecek bir üst yapı oluşturulamamış ve kaynaklar sportif performansı maksimize edebilecek şekilde kullanılamamıştır. Bunun kaçınılmaz sonucu da, sportif performansın gerilemesi olmuştur. Sonuç olarak, Türk futbolunda son yirmi yılda yönetsel gelişim, parasal gelişim hızının gerisinde kalmıştır.

8. Orta ve uzun vadeli stratejik bir planlama olmadan başarı olur mu?

Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki, futbolumuzun orta ve uzun vadede stratejik bir planlaması bulunmuyor. Günü kurtaran pragmatik ve oportünist yaklaşımlarla sorunları çözmeye çalışıyoruz. Oysa futbol yapımızın uzun erimli bir bakış açısına sahip olması gerekir. Bu planlamayı yapmayı, devletten-siyasetten bekleyen bir anlayıştan hızla uzaklaşmalıyız. Türk futbolunun geleceği planlayıcısı onun mesleki örgütlenmesi olan Kulüpler Birliği olmalıdır. Kulüpler Birliği bu bağlamda daha aktif bir yapıya evrilmeli, buna göre kendisini yeniden tasarımlamalıdır.

9. Kurumsal yönetim ve yönetişimi egemen örgüt modeli kılmadan başarıya ulaşabilir miyiz?

Futbolumuzda şeffaflığı sağlayacak, paydaşlara karşı sorumluluk taşıyacak, denetime açık ve hesap verebilir bir yapı oluşturulmadığı sürece, ister dernek statüsünde, isterse şirket şeklinde organize olsun, kulüplerimizde sağlıklı bir yönetsel ve mali yapıya ulaşma olanağı bulunmuyor. Bu kapsamda, futbol otoritesinin de aynı açıklık ve sorumlulukla hareket etmesi gerekiyor. Bu bağlamda, kulüplerin borçlarının yapılandırılma politikasında da aynı şeffaflığı sağlamak zorundayız.

10. Sonuç itibariyle: Türk futboluna reform değil, devrim lazım!

Bugün futbolun ulaştığı endüstriyel düzey, artık kulüplerin ve futbol otoritesinin yeniden yapılanmasını zorunlu hale getiriyor. Konvansiyonel yönetim anlayışıyla şekillenmiş, var olan yapıyla futbolumuzu günümüzde yönetmek artık mümkün görünmüyor. Bu bağlamda Türk futbolunun rekabetçi yapısını yükseltecek ve onu Avrupa ve dünya futbolunda söz sahibi kılacak bir modele gereksinim var. Bu nedenle, kurumsal yönetim ve yönetişimin kulüplere ve futbol otoritesine egemen örgüt modeli haline getirilmesi gerekir.

Türk futbolunda günü kurtaran palyatif çözümler öneren bir yapı yerine, rekabeti daha da artıracak, futbol kalitesini yükseltecek, Türk futbolunu iktisadi-mali ve sportif olarak Avrupa’da daha ilerilere taşıyacak bir yapıya geçmek zorundayız. Bunun yolu da, eski yapıyı sürekli modifiye etmek yerine, radikal bir değişimle eski statüyü ortadan kaldırıp kulüplerin egemen olduğu, günün gereklerine uygun bir yapıyı tesis etmekten geçiyor.
Aksi halde, “devlet destekli top” sektirmeye devam ederiz.

Tüm yazılarını göster