Türk dizilerinin sanatsal başarıları var mı?

Elif Altındağ Şenses
Elif Altındağ Şenses elifa@nb.com.tr

Türk dizileri son yıllarda uluslararası arenada büyük bir başarı yakaladı. Bugün, Amerika’dan sonra en fazla dizi ihraç eden ülke konumundayız. Bollywood’u geride bırakıp Hollywood ile rekabet etmek sıradan bir başarı değil. Dizi sektörü, ekonomiye sağladığı döviz girdisiyle büyüyen ihracat kalemleri arasında yer alırken, aynı zamanda kültürümüzü dünyaya tanıtan önemli bir araç haline geldi.

Diziler yalnızca ekranlarda izlenen birer yapım değil, aynı zamanda Türkiye’ye olan ilgiyi artıran birer “yumuşak güç” unsuru. Ülkemize sempati duyan ve dizilerden etkilenerek gelen turistlerin ekonomiye katkısı göz ardı edilemez. Örneğin, 2023 yılında turizm gelirlerimizin yaklaşık 55 milyar dolara ulaştığı düşünülürse, bunun önemli bir kısmının dizi kaynaklı kültürel etkilerden geldiğini söylemek mümkün.

Peki, bu diziler sadece ekonomik bir değer mi yaratıyor, yoksa aynı zamanda sanatsal bir başarı mı?

İnovasyon, ekonomik bir değer yaratan yenilik olarak tanımlanır. Türk dizileri bu tanıma uyuyor mu? Kesinlikle evet. Her dizi, senaryosundan prodüksiyonuna kadar yeni bir üretim sürecidir. Aynı hikâyeyi tekrar çekseniz bile, oyunculuk, mekân seçimi, kostümler ve görsel efektler gibi birçok alanda farklılık yaratmanız gerekir. Aksi takdirde izleyicinin ilgisini çekemezsiniz.

Türk dizilerinin büyük bir kısmı özgün senaryolar üzerine inşa edilir. Edebiyat eserlerinden uyarlanan yapımlarda bile, hikâyenin ekrana taşınması ayrı bir yaratıcı süreçtir. Roman ya da hikâye olarak var olan bir eseri dizi formatına dönüştürmek, başlı başına yenilikçi bir çalışmadır. Bu süreçte hem sanatsal hem de ekonomik değer yaratılır. Dolayısıyla, Türk dizilerini inovasyon örneği olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Dizilerin sanatsal bir boyutu olduğu kadar, inovasyonla iç içe geçen bir yapısı da vardır. Ancak burada önemli bir ayrım yapmak gerekir. Sanat, tekrarlanamaz bir yaratımdır. Bir eserin sanat olarak kabul edilmesi için özgün olması ve belirli bir estetik değere sahip bulunması gerekir. Sanat tarihçisi George Dickie’nin tanımına göre, bir sanat eseri, bilinçli olarak insan eliyle yaratılan ve estetik bir beğeniye aday olan özgün bir nesnedir.

Buna karşın, inovasyon sürdürülebilirlik ve pazar yaratma hedefi taşır. Yani tekrarlanabilir ve çoğaltılabilir olması gerekir. Türk dizileri, bu iki kavramın kesişim noktasında yer alır. Eğer bir yapım, bağımsız bir sanat filmi gibi yalnızca festivallerde gösterilmek üzere üretiliyorsa, bu tamamen sanatsal bir çalışmadır. Ancak diziler, geniş kitlelere hitap etmek ve ekonomik bir değer yaratmak amacıyla üretildiği için, sanat ile inovasyonun iç içe geçtiği bir alan oluşturur.

Türk dizileri, sanatın inovasyona dönüştüğü nadir sektörlerden biridir. Bağımsız bir sanat eseri, çoğaltılmadığı ve pazara sunulmadığı sürece sadece estetik bir değer taşır. Ancak dizi sektörü, yaratıcılığı ekonomik bir değerle buluşturmayı başarır. Bu süreçte, senaryo yazımı, görsel tasarım ve prodüksiyon aşamaları gibi birçok sanatsal unsur bir araya gelir.

Bu durumu, sinema ile otomotiv sektörünün farkını açıklayarak daha iyi anlayabiliriz. Tesla’nın elektrikli araçları ya da Ford’un otomobilleri, inovasyonun başarılı örnekleridir, ancak sanat eseri olarak değerlendirilmezler. Buna karşın, Türk dizileri hem sanatsal hem de ticari bir başarıya ulaşarak iki alanın birleştiği bir noktada yer alır.

Türk dizilerinin sadece birer eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda kültürel önyargıları kırarak Türkiye’ye dair olumlu bir imaj oluşturduğunu unutmamak gerekir. İnsanlar bilmedikleri şeylere karşı mesafeli olabilir, ancak diziler aracılığıyla Türkiye’nin zenginliklerini tanıyan bireyler, ülkemize sempati duymaya başlıyor. Bu da hem kültürel hem de ekonomik açıdan önemli bir kazanımdır.

Sonuç olarak, Türk dizileri sanat ile inovasyonun buluştuğu bir alanda yer alıyor. Bu yapımlar, hem estetik değerleriyle sanat dünyasında hem de ekonomik getirileriyle inovasyon dünyasında yer bulmayı başarıyor. Türk dizi sektörü, bu ikili yapısıyla yalnızca ülke ekonomisine değil, aynı zamanda kültür ihracatına da büyük katkılar sağlıyor.

Tüm yazılarını göster