Türkiye’nin dövize ihtiyacı var. Bu ihtiyacı karşılamak için daha yaratıcı çözümlere ihtiyaç var. Zaten aslanın ağzındaki döviz, şimdi midesinde ve onu alabilmek için kolumuzu kaptırma riski mevcut.
Havuz problemini hatırlayın; döviz havuzunu dolduran başlıca 2 musluk var; ihracat ve turizm. Aynı havuzu boşaltan musluklar ise şarıl şarıl… Kamunun, şirketlerin döviz yükümlülükleri, ithalat… Her ne kadar ithalat musluğunu kıssak dahi döviz havuzunu boşaltmayı sürdürecek.
Havuza döviz taşıyan ihracat musluğu, sıkıntıda… Belli ki uzun süre bu musluğun debisi düşük olacak. Ancak turizm musluğu için bazı farklı, sıradışı yöntemler düşünebiliriz. Düşünmek zorundayız zaten…
Japonya düşünmüş bile; turizmde sıradışı bir adım atmış. Japonya Turizm Ajansı, Temmuz itibarıyla ülkeyi ziyaret edecek olan turistlerin harcamalarının yarısının devlet tarafından ödeneceğini açıkladı. Ayrılan kaynak mı? Tam 18 milyar dolar.
Peki, Japonya bu parayı sokağa mı atıyor? Hayır, kaz gelen yerden tavuk esirgemiyor. Biliyor ki turist başına harcamanın yarısını öderse, çok daha fazla gelir elde edebilecek. Üstelik Japonya’nın dövize olan ihtiyacı bizim kadar değil.
Girişimci Oğuz Satıcı, bu fikri, makul ve uygulanabilir buluyor; “hanutçuya, acenteye vereceğin parayı, doğrudan turiste ver, ülke daha çok döviz kazansın.” Sahi, Japonya örneğinden ilham alamaz mıyız?
BİZE DÖVİZ LÂZIM O DA TURİSTTE VAR
Korona yüzünden zarar gören turizm sektörünü ayağa kaldırmak için ülkeler, daha cesur ve yaratıcı yöntemleri devreye alıyor. İç turizm sektörü hareketlendirebilir ancak bize döviz getiren turist lâzım.
Bizde tüm sektör, bakanlıkla kafa kafaya verip, sıradışı, kazandırıcı yöntemler geliştirebilir. O turist buraya gelecek zira cebinde döviz var ve biz de o dövize ihtiyaç duyuyoruz.