Tüm tuşlara aynı anda basınca…

Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

Şu anda içinden geçmekte olduğumuz ekonomik darboğazdan çıkmak için hükümetin uyguladığı politikaları, böyle değerlendiriyorum. Çıkış yolunu bulmak adına; basılmadık tuş kalmamış gibi. Bu, adına orta vadeli program denmesine rağmen, kısa vadeli panik atak programı gibi geliyor bana.

Atılan adımlara bakıyoruz, bir yandan sıkı para politikasından söz ediliyor ama uygulamaya gelince “kuru-sıkı” bir program görüyoruz. Öyle ki kamu, doludizgin harcamaya devam ediyor, bütçe dışı fonların sayısı tırmanıyor, bazı vakıflara aktarılan kaynakların haddi hesabı yok. Tam kurusıkı atışlar.

EKONOMİDE ŞEYTAN ÜÇGENİ

Önceki gün NBE kanalında yayınlanan Global Konuşmalar programında bu üçgeni; 1-reel sektör, 2-bankalar ve 3- vatandaş cephesiyle masaya yatırdık. Prof. Dr. Sinan Alçın, bu şeytan üçgenine düşmüş ekonominin gidişatını; “ekonomide zemheri kışı yolda” diye tanımladı. Zemheri; çok ağır kış tanımı…

Reel sektörün önce yatırımından, sonra kârından ve nihayetinde çalışanından olabileceği katastrof ortamdan söz ediyoruz. Hükümet, tüm tuşlara aynı anda basarak, ekonomiyi soğutayım derken hipotermi sürecini de başlatmış olabilir. Nitekim şimdi de “iniş sert olmayacak” telkini yapıyorlar.

İKİ SORU İKİ CEVAP / Zemheri kışına dair…

Her şey kontrol altında değil mi?

Ekonomi yönetiminin söylemi böyle ancak “her şey kontrolümüzde” cümlesini o kadar sık ve sorulmadan dillendiriyorlar ki, piyasalarda “bazı şeylerin elden kaçtığı kanaati” oluşmaya başladı. Reel ekonomi kan kaybediyor, talep düşürülmeye çalışılırken konkordato patlıyor, iflas riski tırmanıyor.

Sıkı para politikası işe yaradı mı?

Aslında netice vermesi için gereken süreyi geride bıraktık, fakat tek başına bu politikanın işe yaramayacağı uyarısı dikkate alınmadı. Devletin bastığı para gidip ranta ve kamunun doludizgin harcamalarına yapıştı. Oysa beklenen; tarıma, hayvancılığa, üretime yapışmasıydı, fakat olamadı.

not/İNSANSIZ EKONOMİ İSTEYEN IMF BİLE DÖNÜŞTÜ AMA BİZ IMF 1.0’DA KALDIK

Kayıp Yıllar 90’larda IMF, ülkemizde alikıran baş kesen idi. Türkiye Masası Şefi Cotterelli, ekonomi bakanlarımızı dahi kapısında asker ediyordu. O dönemde IMF’nin dayattığı politikalar; kemer sıkma, acı reçete, ücret dondurma, aşırı mali disiplin, bütçe denetimi sayesinde ölüm diyeti uygulatmaktı.

Aradan geçen 30 yılda IMF bu politikasını değiştirdi ve sosyal duyarlılıkları devreye aldı, bir bakıma IMF 2.0 versiyonunu üretti. Biz IMF’den nefret ile büyütüldük ve şu anda IMF’ye muhtaç hale gelmişken dahi ona başvurmayı, “siyasi irtica” gibi algılayan bir hükümetin yönetimindeyiz.

IMF’ye gidemiyorsak, kendimize IMF olmalıyız görüşünü önerdim durdum; ancak bu sayede mali disiplin sağlanır, bütçe açığı, cari açık yönetilir enflasyonla etkin&yetkin mücadele başarılabilirdi. Fakat hükümet, kendimize IMF olurken bu kurumun eski sürümünü yani IMF 1.0’ı benimseyiverdi.

Ücretleri baskıla, dar gelirliye kemeri sıktır, acı reçeteyi düşük gelir gruplarına uygula, vergileri ve zamları tırmandır, halka soluk aldırma ki enflasyonun külfetini yoksul kesimlere yükle… Hal böyle olunca enflasyon düşmediği gibi, ineceğine dair umutlar da giderek zayıflamaya yüz tutar oldu.

ÇÖZÜM; sıkı para politikası yanına maliye politikası ve üretim politikasını eşanlı koşturmaktır. Sıkı para politikası ile enflasyonu düşürebilirsiniz ancak hayat pahalılığını üretim politikaları çözebilir. 

Tüm yazılarını göster