The Economist dergisi geçenlerde bir anket yayınlamış. Amerikalıların ekonominin gidişatı ile ilgili beklentilerini seslendiren anketin sonuçları bir grafiğe yansıtılınca sonuç pek de iyi çıkmamış. Ankete cevap veren Amerikalıların %50'ye yakını "kötü gidiyor" cevabı verirken, %20'ye yakını da "iyi gidiyor" demiş.
Elbette böyle bakınca içimizden "normal sonuç, ne var bunda ?" diyebiliriz. Ancak sadece 6-7 ay önce "iyi gidiyor" diyenlerle "kötü gidiyor" diyenler birbirine eşit durumdaymış. Kararsızlar ise % 40 civarında seyrediyormuş. Bu detayı dikkate almak lazım.
Bizde de durum farklı değil: TÜİK ve TCMB'nin beraber yürüttüğü tüketici eğilim anketi sonuçları moral bozdu diyebilirim. Kasım ayında Tüketici Güven Endeksi bir önceki aya göre %7,3 oranında azalmış. Yani, Ekim ayında 76,8 olan endeks, Kasım ayında 71,1 olmuş.
Bir başka ayrıntı da dikkat çekici: 12 aylık döneme göre "hane halkının maddi durumu endeksi" Ekim ayında 60,7 iken, Kasım ayında %7,5 oranında azalarak 56,1 olarak gerçekleşmiş. Bu durum geçmişle alakalı, bir de gelecek beklentisine bakalım. Gelecek 12 aylık döneme ilişkin maddi durum beklentisi Ekim ayında 75,6 imiş, Kasım ayında ise % 8,8 oranında azalarak 68,9 olmuş.
"Vatandaşın moralini bozan kur yükselişi, faz değil..."
Ekonominin tamamı ile ilgili beklenti de olumsuz: Gelecek 12 aylık döneme ilişkin "genel ekonomik durum beklentisi endeksi" Ekim ayında 74,2 iken, Kasım ayında %8,1 oranında düşerek 68,2 olarak gerçekleşmiş. Harcama konusundaki gelişmeler de benzer şekilde seyretmiş: Geçen 12 aylık döneme göre gelecek 12 aylık dönemde dayanıklı tüketim mallarına harcama yapma düşüncesi endeksi Ekim ayında 96,6 iken, Kasım ayında %5,4 oranında azalarak 91,4 olmuş.
Anlaşılıyor ki, döviz kurlarındaki gelişmeler tüketicinin moral ve beklentileri üzerinde etkili oluyor. Yılbaşında toparlanırken bir anda sertçe düşen tüketici güven endeksinin, tekrar toparlanmaya çalışırken bir daha hızla düşmesi kurların yükseldiği sürece denk geliyor desem yanlış olmaz.
Buradan hareketle, vatandaşın moralini bozan gelişmenin faiz yükselişi değil kur yükselişi olduğunu anlıyoruz. Banka ve finans kuruluşlarının ayakta kalabilmesi için verilen uğraşın faturası efektif talebin düşmesi olarak karşımıza çıkıyor da diyebiliriz.