Gelişmiş ülkeler ile Türkiye’yi kişi başına gelir düzeyleri açısından karşılaştıracağım. Amacım ‘büyük laflar’ etmek değil, sözü TÜİK’e getirmek. G7 ülke grubunu alıyorum: ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada ve Japonya. Türkiye’nin (satın alma gücü paritesi ile ölçülen) kişi başına gelir düzeyine kıyasla bu ülke grubunun yine aynı şekilde ölçülen kişi başına gelir düzeyine oranı ile ilgiliyim. Grafikte 1980-2019 dönemi için bu oranın nasıl seyrettiği yer alıyor (kırmızı çizgi). 2020 pandemi yılı olduğu için dahil etmedim; zaten lafı getireceğim nokta açısından bunun önemi de yok.
2019 itibariyle kişi başına gelir düzeyimiz G7 ülke grubunun kişi başına gelir düzeyinin yüzde 53.4’ü düzeyinde. Grafikteki kırmızıçizgiye göre, zenginlerle aramızdaki gelir farklılığını kapatmak için özellikle 2010’dan itibaren önemli bir atılım yapmışız gibi duruyor. Söz konusu oran, 1980-2004 arasında yüzde 31,7 ile 36,3 arasında dalgalanıyor. 2005-2009 döneminde yüzde 40’a yakın bir düzeyde seyrediyor. Dolayısıyla, son on yılda büyük bir artış var gibi. Dikkat ederseniz ikidir ‘gibi’ diyorum. Nedeni, grafikteki siyah kesikli çizgilerde saklı. Bu, yine aynı oranı ama bu sefer 2016 sonunda açıklanan yeni GSYH verisinden önce kullanılan eski GSYH verisine göre hesaplananı gösteriyor. Bu nedenle, zamanda geriye doğru yolculuk yaptım ve Ekim 2016’da bilinen verileri kullanarak hesapladım kişi başına gelir oranlarını.
Farklı bir ifadeyle, hem kırmızı hem de siyah kesikli çizgiler 1980-2016 dönemi için aslında aynı oranı ölçüyorlar. Tek fark kırmızının 2016 sonunda açıklanan yeni GSYH verisine dayanması –ki onun da 2016 öncesi değerleri var. Sorun tam da burada ortaya çıkıyor. Kabaca 2002’ye kadar her iki çizgi nerdeyse çakışık; aynı değerleri gösteriyorlar. 2003-2009 iki oran arasında küçük farklar gözleniyor. Ama 2010-2016 döneminde iki oran çok farklı. Nedenini TÜİK’in yeni GSYH verisi hesaplama yöntemine ilişkin açıklamalarından çıkarmak mümkün. Yeni seri ile eski seri arasındaki fark önemli ölçüde yeni serinin dayandığı bazı önemli veri kaynaklarının 2009 öncesine gitmemesinden kaynaklanıyor. Yani, ‘polisiye’ bir durum söz konusu değil. Değil ama 2009 öncesi cari GSYH verileri ile hesaplanan oranlar (burada sadece bir örneği var) bu durumda yeni GSYH verileri ile hesaplanan oranlarla karşılaştırılabilir olmuyor. Mesela borç istatistikleri, mali piyasaların derinliğini ölçmek için kullanılan oranlar, vergi oranları, tasarruf ve yatırım oranları… Yeni seri için kullanılan veriler geriye gitmiyor da olsa, TÜİK 2010-2016 döneminde her iki seri arasındaki ilişkiden yararlanarak cari GSYH verilerini geriye doğru düzeltebilir. Bunu nasıl yaptığını da açıklar. Verileri kullanan araştırmacılar için özellikle önemli bu tür bir düzenleme. Açık ki sağlıklı iktisadi analiz için sağlıklı verilere ihtiyaç var.