ABD’de Başkan Donald Trump, koltuğu devretmemek için Amerikan demokrasini bile tehlikeye atmaktan çekinmedi. Tüm dünya, Trump’ın çağrısıyla gelen destekçilerinin ABD Kongre binasını basmalarını, artlarında dört ölü, onlarca yaralı bırakmalarını neredeyse canlı yayında seyretti.
Trump’ın salvosu, ABD’de iç savaş döneminden beri yaşanmayanı gerçek yaptı; ordu birlikleri, Kongre binasını Trump yanlısı aşırı hareketlere mensup kişilerin olası yeni saldırılarına karşı korumak için binanın içine ve dışına yerleşti.
Bitmedi; ABD ordu komutanları ortak bir açıklama yaparak, “Başkan’a değil, Anayasa’ya bağlıyız” mesajı verdiler. Komutanların açıklamasında dikkat çeken bir başka unsur ise, seçim sürecinin ardından mahkemeler ve Kongre tarafından da seçildiği onaylanan Joe Biden’ın “20 Ocak’tan itibaren ABD’nin yeni Başkomutanı olacağını” ilan etmeleriydi.
Ordu ABD’deki siyasi tartışmalara sadece bu açıklamayla dahil olmadı; ABD Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Partili Başkanı Nancy Pelosi de Amerikan Genelkurmay Başkanı General Mark Milley ile alışılmadık bir görüşme yaptı. Pelosi görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, “dengesiz” olarak nitelendirdiği Trump’ın 20 Ocak’taki devir teslime kadar kalan son başkanlık günlerinde ABD’yi sıkıntıya sokacak bir askeri hamle yapmasına karşı Milley’le “alınabilecek önlemleri” konuştuğunu söyledi.
Giderayak dünyayı da karıştırıyorlar…
Nitekim Pelosi’nin endişesinde haklılık payı da yok değil; Çünkü Trump ve ekibi “giderayak” dünyayı da karıştıracak adımlar atmaktan vazgeçmiyorlar.
Trump’ın Dışişleri Bakanı Mike Pompeo son bir hafta içinde aldığı bir dizi kararla, Asya’dan Ortadoğu’ya, Latin Amerika’ya kadar el atılmadık hiçbir yer bırakmadı; Biden yönetiminin göreve başlamasına sadece günler kala, yedi düvelde ne kadar sıkıntılı konu varsa, onları daha da içinden çıkılmaz hale getirecek adımlar attı.
Pompeo, Twitter’dan sadece 11 saat içinde attığı bir dizi twitle, Amerikan dış politikasında “nifak tohumu” atmadık yer yer bırakmadı;
● Küba’da mesela; Biden yönetiminin göreve başladıktan sonra, tıpkı Başkan Obama döneminde olduğu gibi Küba’ya karşı bir yumuşama politikası izlemesi bekleniyordu. Pompeo böyle bir açılımı zorlaştırmak için Küba’yı resmen “teröre destek veren ülkeler” listesine koydu. Bu çerçevede hem Küba’ya yönelik yaptırımlar daha da sıkılaştırıldı, hem de Biden yönetimi göreve geldiğinde Küba ile ilişkileri normalleştirmesinin önüne adeta “terör mayını” dizildi.
● İran’da da benzer bir tutum izledi Trump’ın Dışişleri Bakanı; olmaz denileni yaptı, İran’ı “El Kaide terör örgütünün yeni karargahı” ilan etti. İran’ın bir Şii devleti olduğunu, El Kaide ile mesela Yemen’de, bizzat mücadele verdiğini göz ardı ederek, ABD’nin Afganistan’da El Kaide karşıtı operasyonularına Tahran yönetiminin el altından üçüncü ülkeleri kullanarak istihbarat desteği vermiş olmasına rağmen yaptı bu açıklamayı. Daha da ilginci, İran’ı “El Kaide’nin karargahı” olmakla suçlayan Pompeo’nun, Afganistan’da El Kaide’nin en büyük yardımcısı Taliban’la resmi görüşmeleri başlatan Amerikan Dışişleri Bakanı olmasıydı.
Elbette amaç belli; Biden yönetiminin İran’la nükleer program konusundaki görüşmeleri yeniden başlatmasını engellemek.
● Pompeo, iç savaşın en kanlısını yaşamakta olan Yemen’i de unutmadı giderayak; Yemen’de Suudi destekli yönetime karşı savaşan, İran’ın desteklediği Şii Huti milislerini “terör örgütü” ilan etti.
Pompeo’nun bu kararının sadece siyasi sonuçları olmayacak Yemen’de; ülke iç savaş nedeniyle açlık sınırında bulunuyor. Açlığın en çok vurduğu bölgeler ise Hutilerin yaşadığı yerler. ABD’nin resmen terör örgütü listesine aldığı Hutiler’e herhangi bir uluslararası yardım kuruluşunun insani yardım götürmesi bile neredeyse imkansız hale geldi. Fotoğraflarını görüp içimizi sızlatan Yemenli aç çocukların durumu artık çok daha zor, yaşama tutunmaları neredeyse imkansız…
● Bitmedi; Pompeo uzak Asya’ya da uzandı, Tayvan ile ABD arasındaki resmi görüşmelerin “kolaylaştırılacağını” açıkladı. Bu adım, ABD’nin Başkan Nixon döneminden beri uyguladığı “tek Çin vardır, ABD’nin resmi muhatabı da Çin Halk Cumhuriyeti’dir” politikasının sulandırılması anlamına geliyor. ABD son 50 yıldır Tayvan’ı resmen “Çin’in bir parçası” olarak kabul ediyor ve Tavyan’la ilişkilerini “gayrı resmi düzeyde” yürütüyordu. Pompeo, Tayvan’ın ABD nezdindeki bu statüsünün değiştirilmesinin yolunu açtı ve tabii ki Pekin yönetimini çok kızdırdı. Bu öylesine radikal bir adım ki, Biden yönetiminin bunu Kongre’de büyük tartışmalar yaşanmadan geriye döndürmesi çok zor.
Ankara’ya gelmeyen Pompeo’yu, Avrupalılar istemedi
Pompeo’nun giderayak attığı bu adımların tehlikesini tüm dünya farkında. Nitekim yine geçen hafta son derece ilginç bir gelişme daha yaşandı; Çin’den Yemen’e, İran’dan Kore’ye kadar dünyayı karıştıracak yeni kararları 11 saat gibi kısa bir sürede Twitter’dan duyuran Pompeo, hemen ardından yine Twitter üzerinden Dışişleri Bakanı olarak son resmi ziyaretini Brüksel’e yapacağını açıkladı.
Ancak AB ve NATO yetkilileri Pompeo ile görüşmek istemedi. ABD Dışişleri Bakanlığı da resmen açıklamış olduğu Pompeo’nun Brüksel ziyaretini, sessiz sedasız iptal etmek zorunda kaldı.
Pompeo çıktığı son yurtdışı görüşme turunda Türkiye’ye de gelmiş, İstanbul’da Fener Rum Patriği’ni ziyaret etmiş, ancak Ankara’ya gelip Türk yetkililerle görüşmemişti.
Şimdi düşünüyorum da; iyi ki görüşmemiş…