ABD’de yaşanan Kongre baskını bu ülke açısından bir milat; Kendisini “dünyanın en büyük demokrasisi” olarak adlandırılan ülke, az daha demokrasiden oluyordu.
Ancak Kongre baskınının bertaraf edilmiş olmasına rağmen tehlike geçmiş değil; Kongre’yi basan binlerce kişi, onların zihniyetini paylaşan milyonlar hala var.
Kongre basan güruhta ilk bakışta ortaya çıkan ortak nokta bunların çoğunluğunun, ABD’nin denize kıyısı olmayan orta bölgelerinde, kırsal kesimde yaşıyor olmaları. Dinsel ya da ideolojik açıdan, yabancıları, kendilerine benzemeyeni dışlayan, “aşırı” denilebilecek akımlara mensuplar. ABD Anayasası’nın vatandaşlara silah bulundurma hakkı veren maddesini sonuna kadar kullanma eğilimindeler; yani çoğu silahlı.
Bu güruhun yaşadıkları eyaletlerde göreve seçtikleri isimler de ideolojik açıdan kendilerine benzeyen siyasetçiler oluyor. Bunu ABD’nin seçim haritasında somut olarak görmek mümkün; ülkenin denize kıyısı olan eyaletlerinde Demokrat parti yer alırken, haritanın ortasında ise Cumhuriyetçi parti ağırlığı görülüyor.
Sisteme ilişkin bir başka ilginç durum, ülkenin nüfus yoğunluğuna ilişkin haritaya baktığınızda da ortaya çıkıyor. Nüfus yoğunluğu kıyı bölgelerinde artarken, ülkenin orta bölgesindeki kırsal kesimde yoğunluk çok azalıyor. Ancak ABD’nin mevcut seçim sisteminde Başkanlık nüfusa göre değil de, eyaletlerdeki sayımlara göre belirleniyor. Bu durum da, Demokrat partinin ülkedeki toplam oyların çoğunluğunu almasına rağmen, Başkanlık görevini Cumhuriyetçi parti’ye kaptırması gibi garip durumlar ortaya çıkabiliyor. Nitekim Trump da 2016 seçimlerinde bu durumdan yararlanıp Başkan olmuştu.
Kongre baskını işte bu sistemsel bozuklukların artık taşınamayacak hale geldiğini gösterdi.
Biden’ın dört yıllık görev süresinde ağırlığı ülkeyi birleştirmeye vereceğini, yara alan ülke kurumları ve değerlerini düzeltmekle uğraşacağını öngörmek yanlış olmaz.
Biden’ın zor seçimi
Bu açıdan Biden’ın önündeki en büyük ikilem, Trump’ın yargılanma ihtimali;
Bugüne kadar hiçbir ABD Başkanı görev süresi bittikten sonra, kişisel ya da Başkanlık görevine ilişkin isnatlarla hakim önüne çıkmadı. Yargılanmaya en çok yaklaşan ABD Başkanı, Watergate skandalı nedeniyle istifa eden Richard Nixon olmuştu. Ancak Nixon da, istifa sonrası görevi üstlenip Başkan olan yardımcısı Ford tarafından “affedilmişti”.
Trump’ın hakkında isnat edilen “suç dosyası” oldukça kabarık; vergi kaçırmaktan, anayasal sisteme zarar vermeye, seçimleri ya da yargıyı etkilemeye çalışmaya kadar bir dizi suçlama var hakkında. Hakim karşısına çıkması, başkanlık döneminde aldığı her kararın, attığı her adımın sorgulanmasını da beraberinde getirebilir.
Can alıcı soru da işte tam burada; Amerikan sistemi, kendisini yıkmaya çalışan ABD Başkanı’nın yargılanmasına izin verebilir mi?
Eğer Kongre baskını olmasaydı, Biden’ın Başkanlık yetkilerini kullanarak Trump’ı affedebileceğini öngörmek mümkün olabilirdi.
Ancak Kongre baskınında biri polis 5 Amerikan vatandaşının ölmüş olması ve baskının sorumlusunun ülkede Trump olarak görülmesi, “Başkanlık affı” işini zora sokuyor. Yargılama aşamasında ABD’nin sırlarının ortaya saçılması bir tarafa, Trump’ın mahkeme sürecini de “propaganda malzemesi” yapması, tıpkı seçim sonunda başardığı gibi, destekçisi kitleye kendisini yeniden “mağdur” olarak pazarlaması da mümkün. Bu da, Biden’ın yapmaya çalışacağı “Amerika’yı birleştirme” amacına tamamen ters.
Nereden bakarsanız bakın, sıkıntılı durum…
Türkiye’ye yansımaları
Trump’ın yargılanma ihtimali gerçeğe dönüşürse, bunun Türkiye’ye de yansımaları olabilir. Ankara’daki mevcut iktidar Trump döneminde ABD ile ilişkileri “başkanlık katında” çözme yolunu seçmişti. Hemen her konu Amerikan bürokrasisi atlanarak, doğrudan Başkan’la görüşülüyor, çözümler Beyaz Saray’da aranıyordu.
Bu açıdan ilk akla gelen ise Halkbank davası. Başkanlığı döneminde bizzat Trump’la çalışmış isimler, ABD Başkanı’nın Halkbank konusunda Ankara’nın ricaları doğrultusunda yargıyı etkilemeye çalıştığına yazdıkları kitaplarda yer verdiler. Trump yargılanırsa, bunlar da iyice ortaya dökülebilir.
Biden’ın, “bürokrasiyi dışlayan” Trump’ın aksine, bürokratları daha güçlü kılma eğilimine girmesi de bekleniyor. Bu durum da Türkiye’yi zorlayacak gibi;
Fırat’ın doğusunda izlenen politika nedeniyle AK Parti hükümetini çok sert eleştirdiği, hakkında Türkiye’de soruşturma açılmasına kadar varan eylemleri görülen, Trump döneminin IŞİD’le mücadeleden sorumlu bürokratı Brett McGurk, Biden’ın ekibinde oldukça üst düzey göreve atanıyor.
Biden’ın ulusal güvenlik ekibinin Ortadoğu sorumlusu olacak McGurk, artık sadece Suriye’den değil, AK Parti politikalarının uluslararası alanda giderek yalnızlaştığı Libya’dan da sorumlu olacak.
Yani işler iyiden iyiye zorlaşmakta…