Hem içeride hem de dışarıda kırk çarşambanın bir araya geldiği bir haftayı geride bırakıyoruz.
İçeride Pazartesi günü Ekim ayı enflasyonunu karşıladıktan sonra Cuma günü de yılın son enflasyon raporu ile hafta kapanacakken, dışarıda tüm dünyanın gündeminin kilitlendiği ABD seçimlerini geride bıraktık.
Seçimin sonuçları acaba günlerce tartışılacak mı, hemen sonuç açıklanacak mı acaba derken, Trump Amerika’da eşi benzeri görülmemiş bir zafere imza attı.
Amerikan ana akım medyasından ABD’yi takip edenler için bu sonuç mutlaka şaşırtıcı olmuştur ancak yerelde takip edenler için hiç de sürpriz olmayan sonuçlarla karşılaştık.
Donald Trump liderliğindeki Cumhuriyetçiler hem Temsilciler Meclisi’ni hem de Senato’yu aldı. Başkan Trump ise rakibi Kamala Harris’i adeta ezdi geçti.
ABD haritası neredeyse tamamıyla kıpkırmızı bir hale büründü
Trump yeniden başkan seçilmesin diye açılan onca davanın, halkın gözünden düşürmeye çalışmanın bedeli ağır oldu ve Amerikan halkının geniş kesimlerinin desteğini alarak gücüne güç katarak yeniden Başkan seçildi.
Siyaseti doğru okumayı becerebilenler açısından doğal olmayan yollarla rakibi engellenmeye çalışılmasının, rakibi ortadan kaldırmak için devleti tüm güçleri ile kullanmanın nelere sebebiyet vereceğini görmek adına en önemli bir sonuçtur ABD seçimleri.
Ders almasını bilenler için önemli bir ders niteliğinde Trump’ın yeniden seçilmesi.
Şimdi herkes Trump’ın kaldığı yerden devam edeceğini düşünüyor.
Acaba öyle mi olacak?
Trump’ın yeni döneminin Çin ile ilişkiler açısından çetin geçeceğine ilişkin herhangi bir şüphe sanırım kimsede yok. Çin’e yönelik tarifeleri artıracağını zaten çok önceden açıklamıştı. Bu veri elde var. Diğeri büyük şirketlere getirmeyi planladığı vergi indirimleri.
Trump’ın ekonomi politikasının iki ana unsurunu dışarıya tarife artışları ve içeriye vergi indirimleri oluşturuyor.
Yüksek tarifeler ve daha yüksek harcamalar bir yandan daha yüksek bir enflasyonla karşı karşıya kalma riskini de doğuruyor. O nedenle Trump’ın seçilmesi kesinleşince ABD borsaları bunu coşku ile karşılarken, ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin yukarı doğru gidişini gördük. Vergi indirimleri ekonomiye bir destek ve canlandırma anlamına gelse de bütçe açığının artmasına neden olabileceği gibi faiz oranları üzerinde de yukarı yönlü bir baskı anlamına gelebilir.
Trump’ın bu yeni döneminde kendi açıklamaları ışığında vergi indirimlerinin daha dar bir alanı kapsarken, tarifelerin daha geniş ve yüksek olacağını anlıyoruz. Herkes Çin’e uygulanacak yüzde 60 oranında tarife artışları konu ederken diğer ülkelere de yüzde 10 ila yüzde 20 arasında tarife artışlarının düşünüldüğünü görüyoruz.
Morgan Stanley, Trump'ın yüzde 60 ve yüzde 10 tarife artış planının ABD tüketici fiyatlarını yüzde 0,9 artıracağını tahmin ediyor.
Goldman Sachs ekonomistleri, Trump'ın Çin'e yönelik tarifeleri yüzde 60 değil de yüzde 20 artıracağını ve diğer ülkelere de genel bir tarife uygulamayacağını düşünüyorlar.
Wall Street Journal’ın haberine göre; böyle bir senaryoda, Fed'in çokça baktığı gıda ve enerji hariç çekirdek enflasyonun, temel tahminlerinde yüzde 2 yerine şu anki yüzde 2,7'den yüzde 2,3'e düşeceğini düşünüyorlar. Bu farkın Fed'in faiz oranlarını düşürmesini engellemeyeceği sonucuna varıyorlar. Bu seviyedeki enflasyon, son üç yılın çoğundan daha düşük bir enflasyon. Fakat yine de beklenti dışı 50 baz puanlık faiz indirimine giden Fed açısından gereksiz ve boşa atılmış bir taş da olabilir seçim öncesi yapılan faiz indirimi.
Bu yeni dönemde Trump doğrudan ticaret savaşına girmek yerine müzakere yöntemini deneyebilir. Böyle bir durumda tarife artışları sanıldığı kadar yüksek olmayabilir. Trump için önceliğin ticaret artışı olduğunu biliyoruz. Müzakere edebildiği ölçüde ve ABD ticaretini artırabildiği bir süreçte tarife silahını doğrudan en yüksek orandan kullanacağını sanmıyorum. Dünya ekonomisi Trump’ın ilk döneminden farklı ve yüksek tarifeler bu kez yüksek enflasyonu ABD’ye taşıyabilir. Bu riski almak istemeyecektir.
Ukrayna Rusya savaşında Ukrayna’ya yapılan askeri ve parasal desteği çekerek buradan tasarruf yoluna gidebilir. Böylece Avrupa ekonomisine ciddi hasar verebilir. Bence Avrupa içten içe bu endişeyi hissediyor.
‘Rusya ile çalışmak’ varken ‘çatışmak’ en son isteyeceği bir durum olacaktır. Rusya Ekonomisi ambargolar nedeniyle epey bir hasar görmüşken bunu ABD için fırsata çevirmek isteyecektir.
Trump iklim değişikliği konusunu önemsemiyor. Bunu birçok kez ifade etti. Bu durumda geleneksel sanayiye desteğini sürdürürken, yenilenebilir enerji yatırımlarına karşı nasıl bir tutum içerisinde olacağı bilinmezliğini koruyor.
Getirilen vergi indirimleri ve harcamayı ön plana alan ekonomi politikalarında ısrar bütçe açıklarının daha da artmasına neden olabilir. Bu durumda devasa gelebilecek bütçe açıklarına karşı Cumhuriyetçilerin hâkimiyetindeki bir Kongre desteği, olası kötü senaryoda ihalenin tümden Cumhuriyetçi Parti’ye yıkılması sonucunu doğurabilir. Trump’ın son dönemi olacağı ve seçimin yeni bir adayla 4 yıl sonra yenileneceği dikkate alındığında Kongre onayını yüksek bütçe açıkları ile riske etmek istemeyecektir. Bu da sanılanın aksine Trump’ın yüksek harcamayı esas alan politikaları tercih etmeyebileceğini gösterebilir.
Trump, şirket birleşmeleri ve petrol ve gaz sanayi için de düzenlemeler önerdi. Bunların detaylarını Başkanlığı döneminde göreceğiz.
Bir de tabii düzensiz göç ve bunların istihdam piyasasında yarattığı bir kayıt dışı alan var. Bununla da mücadele edeceğinin de sözünü verdi.
Özetle ikinci Trump dönemi sanılanın aksine daha temkinli ve akılcı geçebilir.
Fakat söz konusu Trump olunca bir öngörüde ya da tahminde bulunmak çok güç.
Bu da rezerv olarak kalsın.