Bu yazı yazıldığında resmi olmayan sonuçlara göre Donald Trump’ın kazandığının ilan edildiği bir ortamda, küresel anlamda “kazananlar” ve “kaybedenler” listesi yapmak mümkün. Trump’ın seçilmesi, Ankara’da da kartların yeniden dağıtılmasının önünü açtı. Türkiye’yi ilginç ve hareketli günler bekliyor. Türkiye’de iktidara yakın kesimler ABD’de Trump’ı başkan olarak görmek istediklerini gizlemiyorlardı zaten. Şimdi Trump’ın seçilmesiyle, Türkiye’nin de gözünü terör meselesine, buna bağlı olarak da Suriye’ye çevirmesi kaçınılmaz görünüyor.
ABD Başkanlık seçimleri, sadece Amerikan halkını ilgilendirmiyor. ABD’nin dev ekonomisi, müthiş savaş aygıtı ve ikinci dünya savaşından bu yana küresel ekonomik ve ticaret sistemlerinde kurduğu hakimiyet düşünüldüğünde, tüm dünyayı ilgilendiren bir seçim bu. Dolayısıyla, bu yazı yazıldığında resmi olmayan sonuçlara göre Donald Trump’ın kazandığının ilan edildiği bir ortamda, küresel anlamda “kazananlar” ve “kaybedenler” listesi yapmak mümkün;
■ Ukrayna
- Trump’ın seçim kazanmasıyla birlikte en büyük kaybedenin Ukrayna lideri Zelensky olacağını tahmin etmek güç değil; Bir kere Trump ile Zelensky arasında “kişisel” denilebilecek bir husumet var. Başkanlığı döneminde Trump aleyhine iki ayrı “azil soruşturması” açılmıştı. Bunlardan biri de Trump’ın Zelensky ile yaptığı telefon görüşmesine dayanıyordu. Görüşmede Trump, Zelensky’den Ukrayna’da o dönemde iş yapan Hunter Biden’ın (Joe Biden’ın oğlu) yolsuzluklarına ilişkin bilgi istiyordu. Zelensky bu bilgiyi vermek bir tarafa, soruşturmada Trump aleyhine tanıklık bile yaptı. Trump’ın 2020 Başkanlık seçimini Biden’a karşı kaybetmesinin bir nedeninin de bu soruşturma olduğunu düşünmesi çok olası. Nitekim son seçim kampanyasında Trump, Ukrayna savaşını bitireceğini birden çok kez dile getirdi. Çatışmanın mevcut konumunda yapılacak bir ateşkesin, Rusya’nın Kırım dahil, Ukrayna’dan halihazırda işgal ettiği toprakları bir daha hiç geri vermemesinin önünü açacağı kesin gibi.
■ NATO
- Trump Başkanlık döneminde de, sonrasında da NATO’ya inanmadığını pek çok söylemiş ya da eylemleriyle ortaya koymuştu. ABD Başkanlık seçimini Trump’ın kazanmasıyla birlikte, Biden’ın NATO’yu merkeze koyan Amerikan dış politikasının da sona ereceğini tahmin etmek güç değil. Trump’ın ittifak politikaları yerine, ülkelerle ikili düzeyde “alver” ilişkisini tercih etmesi en büyük beklenti.
■ AB; ALMANYA’DA ERKEN SEÇİM İHTİMALİ
- Sürekli üzerinde konuşup, yıllardır kendi savunma sistemini oluşturamayan Avrupa Birliği’nin de Trump’ın seçilmesiyle birlikte kaybedenler arasında yer almasını öngörmek yanlış olmaz. Trump AB’yi siyasi bir müttefikten çok, ekonomik bir rakip gibi gördüğünün işaretlerini daha önce vermişti. Bir yandan Ukrayna’da beklenen hedeflerin gerçekleşmeyecek olması, diğer yandan Washington’un NATO’yu öncelik olmaktan çıkarması, Avrupa kıtasında da önemli siyasi kırılmaların önünü açabilir. İlk beklenti, Almanya’da zaten dağılmak üzere olan koalisyon hükümetinin çöküp, ülkenin erken seçime gitme ihtimali. Eyalet seçimlerinde Alman aşırı sağcılarının büyük başarısı gözönüne alındığında, bu ülkede yapılacak federal erken seçim sonuçlarının da Fransa’ya benzer bir siyasi istikrarsızlık getirme olasılığı büyük. Trump iktidardayken Avrupa’nın kendi derdine düşmesini, zaten pek etkinliği olmayan küresel siyasetten hepten çekilmesi mümkün.
■ İRAN VE FİLİSTİNLİLER
- Trump’ın kazanması ile “kaybeden kulübüne” yazılacakların arasında İran’ı ve Filistinliler’i de koymak mümkün. Trump bir önceki başkanlık döneminde İsrail’i kayıran bir dış politika izlemişti. Bu çerçevede ABD Kudüs’ü İsrail’in Başkenti olarak tanımış, İsrail’in işgal ettiği Suriye toprağı olan Golan tepelerini de ABD adına “İsrail’in egemenlik alanı” olarak tescil etmişti. Yine Başkanlık döneminde Trump, İsrail’in Arap ülkeleriyle İbrahim anlaşmalarını yapıp, ilişkilerini normalleştirmesini de önünü açmıştı. Bu açıdan Trump’ın yeni dönemde de İsrail’i kayırmaya devam edeceğini öngörmek yanlış olmaz. Bu çerçevede İsrail’in en büyük hasmı olan İran’ın da Trump döneminde pek rahat hareket edemeyeceği kesin gibi.
■ İKLİM MÜCADELESİ VE GÖÇMENLER
- Yine Trump’ın ikinci Başkanlık döneminde kesin olarak “kaybedecekler” arasında göçmenler ve iklim mücadelesini de saymak gerekli elbette. Trump iklim krizine inanmadığını bizzat, üstelik pek çok kez açıkladı. Başkanlık döneminde Meksika sınırına kurmaya başladığı duvar da, izleyeceği göçmen karşıtı politikalarının somut kanıtı.
Trump’ın kazanmasıyla ortaya çıkan “kaybedenler kulübü”, kazananların da kimler olacağının ipuçlarını veriyor aslında; Ukrayna savaşında ABD’nin Zelensky’ye verdiği desteği kesmesi en çok Rus Lider Putin’e yarayacak. Nitekim Trump’ın Başkanlığı kaybettikten sonra da Putin’le birkaç kez görüştüğü unutulmamalı; İletişim sürekli devam etti.
Yine kazananlardan birinin de Macaristan’ın popülist sağ lideri Viktor Orban olacağı kesin; Orban’ın daha birkaç ay önce NATO zirve toplantısı için gittiği ABD’de Trump’u da ayrıca ziyaret ettiği unutulmamalı. Aynı Orban, aynı dönemde “AB dönem Başkanı” sıfatıyla Rusya’ya gidip, Putin’le de bir görüşme yaparak, AB içindeki müttefiklerine - deyim yerindeyse - ters köşe yapmıştı. Orban’ın Ukrayna meselesinde hem Putin, hem de Trump açısından “güvenilir arabulucu” olması kimseyi şaşırtmasın.
Bir başka kazananın da İsrail Başbakanı Netanyahu olacağı kesin gibi; Netanyahu aslında kişisel olarak Trump’la öyle çok iyi ilişkilere sahip değil. Ancak Trump’ın İsrail’i kayıran politikalarının, Netanyahu’yu 7 Ekim sonrasında Gazze’de taş üzerinde taş bırakmayacak soykırıma varan operasyonları yapmak konusunda cesaretlendiren unsurlardan biri olduğu da unutulmamalı.
Trump’ın seçilmesinin Türkiye’yi sadece dış politik açıdan değil, içerde de büyük ölçüde etkilemesi mümkün.
MHP Lideri Bahçeli’nin PKK elebaşısı Öcalan üzerinden başlattığı yeni açılımının zamanlaması, ABD’deki Başkanlık seçimleriyle son derece uyumlu. Türkiye’de iktidara yakın kesimler ABD’de Trump’ı başkan olarak görmek istediklerini gizlemiyorlardı zaten. Şimdi Trump’ın seçilmesiyle, Türkiye’nin de gözünü terör meselesine, buna bağlı olarak da Suriye’ye çevirmesi kaçınılmaz görünüyor.
Trump bir önceki Başkanlık döneminde -Biden’ın dört yıllık döneminin aksine- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kişisel ilişki kurmaktan kaçınmamıştı. Hatta Trump-Erdoğan arasındaki bir telefon görüşmesinde ABD Başkanı olarak Trump Suriye’deki Amerikan askerlerinin çekileceği sözünü bile vermiştir. Trump’ın bu sözü daha sonra Amerikan bürokrasisinin devreye girmesiyle kadük olmuş, Amerikan askerleri Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK terör örgütü bağlantılı PYD-YPG’yi koruyup kollamaya devam etmişlerdi.
MHP Lideri Bahçeli’nin Öcalan çıkışının ardından Kürt meselesinin çözümü konusunda Irak’ta Kandil’deki terör örgütü üst düzey yönetiminden de, Türkiye’deki DEM Parti’den de beklenen olumlu tepki alınamamıştı. Nitekim bunun üzerine belediyelere kayyım atamaları geldi.
Yaklaşık 25 yıldır hapiste olan Öcalan’ın Kandil ve DEM üzerinde etkisinin pek fazla olamadığı görülmüş olsa da, Suriye’deki PYD-YPG yapılanması açısından durum farklı olabilir. PKK elebaşının Suriye’deki terör yapılanması üzerindeki etkisinin hapiste geçirdiği yıllara rağmen çok fazla değişmediğinin işaretleri var. Fırat’ın doğusundaki PYD-YPG yapılanmasının yönetim binalarının duvarlarında hala Öcalan resimleri boy gösterirken, yöneticilerinin de PKK elebaşını “lider” pozisyonuna yerleştirdiklerine ilişkin pek çok açıklama gelmişti, gelmeye de devam ediyor.
Bu açıdan Cumhur ittifakının Öcalan’ı -Irak’taki PKK terör varlığı üzerinde pek etkisi olmasa bile- Suriye’de kullanmaya çalışması makul bir seçenek olarak ortaya çıkıyor.
Nitekim Trump’ın başkanlık döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı diplomatik üsluptan yoksun resmi mektuptaki Suriye detayları da önemli.
Mektuptaki Erdoğan’a yönelik tehdit ve hakarete varan ifadeler o kadar dikkat çekmişti ki, mektubun “neden yazıldığı” pek tartışılmadı.
Oysa Trump o mektubuna ek olarak bir de Suriye’deki PYD-YPG yapılanmasının elebaşından kendisine hitaben yazılmış bir mektubu da Erdoğan’a göndermişti.
Trump’ın mektubunda “General” sıfatıyla bahsettiği, PYD-YPG’nin elebaşı konumundaki Mazlum Abdi’nin Türkiye ile “müzakere masasına oturmak istediği” ifade ediliyordu. Trump o mektupta Erdoğan’ı PYD-YPG’yle temasa geçmeye çağırıyordu.
Şimdi Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP eliyle yapılan “Öcalan açılımına”, Trump’ın malum mektubundaki içerik de eklendiğinde ortaya bir “yol haritasının” çıktığı görülüyor.
Belli ki Ankara’da hesaplar Trump’ın seçilmesi üzerine yapılmış. Bu çerçevede Öcalan üzerinden yapılacak bir açılımla, Suriye’nin kuzeydoğusundaki PYD-YPG yapılanmasıyla bir “ilişkiye” girilmesi söz konusu olabilir. Bu ilişki şartlara bağlı olarak;
● Eğer Trump yönetiminden yeşil ışık gelirse - ki az ihtimal- bir sınır ötesi askeri operasyonla PYD-YPG’nin dağıtılması;
● Ya da Öcalan’ın etkisini kullanarak PYD-YPG’nin Türkiye’nin “etkisi altına alınması” yönünde gelişebilir.
Belli ki Ankara’da, Suriye’de öyle ya da bu böyle bir “çözümün”, Bahçeli’nin ifade ettiği Erdoğan’a yeniden seçilme yolunu açacak -üstelik büyük ihtimalle yüzde 50’lik seçim barajı da düşürülerek- Anayasa değişikliğini mümkün kılabileceği hesaplanıyor.
Trump’ın seçilmesi, Ankara’da da kartların yeniden dağıtılmasının önünü açtı. Türkiye’yi ilginç ve hareketli günler bekliyor…