Donald Trump’ın demokratik sistemin kurallarını ve teamüllerini çiğneyerek seçim sonucunu değiştirme çabaları sonuç vermedi, rakibi Joe Biden’ın seçim zaferi 14 Aralık’ta ikinci seçmenlerin oylarıyla kesinleşti.
ABD’nin kendine özgü seçim sistemine göre ABD Başkanı, başkanlık seçiminde oy kullanan seçmenlerin oylarıyla belirlenen ikinci seçmenlerin oluşturduğu Seçiciler Kurulu’nun oylarıyla belirleniyor. Seçiciler Kurulu’na seçilenler hangi başkan adayını seçeceklerini beyan ederek seçildikleri için bu oylama aslında sonucu önceden bilinen bir formalite gibi görünüyor ama yeterli sayıda ikinci seçmenin fikir değiştirerek diğer adaya oy vermesi halinde sonucu değiştirmesi mümkün. Sonuçta önceki gün yapılan oylamada, Biden’a oy vereceğini beyan ederek seçilmiş olan 306 ikinci seçmenin oylarıyla Trump’ın mağlubiyeti kesinleşmiş oldu.
Başkanlık yetkilerini keyfine göre kullanarak ABD’nin kökleşmiş demokrasisini dejenere etmek ve bir ‘tek adam’ rejimi kurmak isteyen Trump amacına ulaşmak için her yolu denedi, demokrasinin kurumlarını ve kurallarını çiğneyerek ülkeyi bir tür seçilmiş kral gibi yönetmek istedi ama bunu başaramadı. Başta medya olmak üzere demokrasinin kurumları buna izin vermedi. Trump’ın COVID-19 pandemisini yönetmekte acze düşmesi de bu yenilgide rol oynadı, ABD ve dünya Trump’dan kurtulmuş oldu.
Tek adam rejimlerinin çıkmazı
Seçimle gelip ülkelerini ‘tek adam’ rejimiyle yönetme hevesine kapılan siyasi liderler arasında seçimle koltuğunu ilk kaybeden Trump oldu. Trump’ın diğerlerinden sonra seçilip ilk kovulan olmasında kendi çapsızlığının da önemli rolü vardı kuşkusuz ama Trump örneği ‘tek adam’ rejimlerinin miadı konusunda bazı soru işaretlerini de yeniden akla getiriyor.
Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve başlamasından üç ay sonra, 2017’nin Nisan ayında yayınlanan Dünya Trump’a mı Kalacak? başlığını taşıyan kitabımın giriş bölümünde, popülist ‘tek adam’ rejimleriyle ilgili olarak şöyle bir öngörüde bulunmuştum. “Geçmişi yücelten ‘tek adam’ rejimlerinin sorunları çözemediği, tersine yeni sorunlar yarattığı, ciddi bedeller ödenerek anlaşıldıktan sonra bu liderlerin miadı dolacak ve geleceğin dünyasını farklı nitelikteki liderler kuracak.”
COVID-19 pandemisinin iki dünya savaşında hayatını kaybedenlerden daha fazla sayıda Amerikalının hayatını kaybetmesine yol açması ve Trump’ın sınırsız cehaletinin bu süreçte belirleyici olması miadının dolmasında önemli rol oynadı kuşkusuz ama bu diğer ‘tek adam’ rejimlerinin güvencede olduğu anlamına gelmiyor.
Devletin kalitesi önem kazanıyor
‘Tek adam’ rejimleri, neoliberalizmin damgasını taşıyan küreselleşme sürecinin ve dijital devrimin çok daha karmaşık hale getirdiği bir dünyada, ülkeleri yönetmenin zorlaştığı bir ortamda gündeme geldi. İngiltere ve ABD gibi liberal demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde, geniş toplum kesimlerinin hayat standardının ve gelecek güvencesinin tehlikede olduğunu hissederek bir kurtarıcı arayışına girmesi Johnson’u ve Trump’ı iktidara getirdi. Rusya, Türkiye ve Macaristan gibi ülkelerde de farklı koşullar ‘tek adam’ rejimlerinin önünü açtı.
‘Tek adam’ rejimlerinde liderin iradesinin tek belirleyici haline gelmesi ve devletin bütün kurumlarıyla buna alet edilmesi, nitelikli insanların belirleyici olduğu kaliteli bir devlet yönetiminin kurulmasını olanaksız hale getirdi. Son yarım yüzyıla damgasını vuran neoliberal ideolojinin devletin rolünü küçümseyen ve devleti özel çıkarların aleti haline getiren yaklaşımı da buna katkıda bulundu.
COVID-19 pandemisi bugünün karmaşık dünyasında kaliteli devlet yönetiminin önemini bir kez daha açığa çıkardı. Şimdi gözler Trump’ı kovmayı başaran ABD’de. Biden yönetiminin işi çok zor ama kaliteli bir devlet yönetiminin çok şeyi değiştirebileceği umudunu yaratabilirse bunun farklı ülkelerde farklı yansımalara yol açması da beklenebilir.