Trajikomik büyüme hikayemiz

Pek çok ülkenin eksi büyümeden çıkamadığı bir dönemde Türkiye’nin bu performansının dış dünyada da ilgi çekmesi normaldi. Ancak onların yorumları biraz farklıydı.

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “trajikomik” sözcüğü şöyle tanımlanmış: “Hem acıklı hem de güldürücü özelliği olan.” Türkiye ekonomisinin son yıllardaki hikayesine çok iyi uyan bir tanım. Ekonomimizde yaşananlar aslında acıklı ama yaşananların bir kısım medyadaki yansıması ile sonuçta ortaya çıkan tabloyu birlikte değerlendirdiğinizde oynanan oyunun aslında bir komedi olduğunu hemen anlıyorsunuz.

Önceki gün Türkiye ekonomisinin bu yılın üçüncü çeyreğindeki performansını yansıtan büyüme hızı rakamları açıklandı. Türkiye ekonomisi derin kriz yılı olan 2020’nin üçüncü çeyreğinde yüzde 6,7 büyümüş ve Türkiye eldeki son verilere göre üçüncü çeyrekte dünyada en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştu.

Böyle günlerde bir kısım medyayı temsil eden gazetelere bakmadan edemem. Dünkü Sabah Gazetesi’nin sürmanşeti şöyleydi: “Büyümede dünya rekoru kırdık yüzde 6,7”. Gazetenin ekonomi sayfasında da dev puntolarla “BÜYÜMEDE ZİRVEDEYİZ” başlığı yer alıyor ve bu muhteşem haberin ayrıntıları gösterişli illüstrasyonlarla bütün sayfayı kaplıyordu. Hürriyet Gazetesi de haberin anonsunu baş sayfadan vermiş, ekonomi sayfasında dev puntolarla “BÜYÜME SEVİNCİ” başlığını kullanmıştı. Haberin altında ise iş dünyasından alınan görüşler “İş dünyası büyümeden memnun” başlığıyla veriliyordu.

Rekor Berat Bey'in eseri

Pek çok ülkenin eksi büyümeden çıkamadığı bir dönemde Türkiye’nin bu performansının dış dünyada da ilgi çekmesi normaldi. Ancak onların yorumları biraz farklıydı. Örneğin Bloomberg International haberi “Türkiye ekonomisi 3. çeyrekte rakiplerinden çok daha iyi performans gösterdi” başlığıyla veriyor ama “Bu başarı Türk lirasının ve fiyat istikrarının feda edilmesi sayesinde elde edildi” yorumunu yapmadan edemiyordu.

Bizim bir kısım medyamız ise şimdi bu büyük “başarı”yı göklere çıkartırken bu başarının Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev yaptığı dönemde elde edildiğini unuttu galiba. Bu başarının elde edilmesinin temel nedeni de, Bloomberg’in de belirttiği gibi, piyasanın öncelikle kamu bankaları kullanılarak ucuz krediye boğulması sayesinde tüketimin ve hatta yatırımın özendirilmesiydi. Bunun Türkiye’nın dış finansman çıkmazını derinleştirmesi ve dövize hücumu artırarak Türk lirasının değer kaybını hızlandırması, ayrıca enflasyonu körüklemesi kaçınılmazdı. Ansızın görevinden affedilen Sayın Albayrak’a bu konuda ne düşündüğü sorulduğunda hiç sıkılmadan “Siz maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz, doların değeri beni hiç ilgilendirmiyor” cevabını verebilecek kadar kendinden emindi.

Sayın Albayrak’ın bu kadar geniş yetkilerle ekonominin başına getirenin ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı faizleri düşük tutmaya zorlayanın kim olduğunu herkes biliyordu ama işler sarpa sarınca fatura Berat Bey’e kesildi ve şimdi alkışlanan yüzde 6,7’lik büyümeyi sağlayan anlayışın tam tersi uygulanmaya başlandı.

Biz bu filmi görmüştük

İşin daha da acıklı tarafı bizim bu trajikomediyi 2017-2018 döneminde bir kez yaşamış olmamız. Hürriyet Gazetesi’nin 18 Ocak 2017 tarihli ekonomi sayfasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kredi musluğunu açmayan bankalara yaptığı uyarı iri puntolarla yer alıyordu. “MUSLUĞU AÇMAYAN KARŞISINDA BİZİ BULUR” diyerek bankaları uyarıyordu Sayın Erdoğan.

2017 yılında hedef gene kredi genişlemesiyle ekonomiyi canlandırmak ve rekor bir büyüme sağlamak. Kredi Garanti Fonu bu amaçla kullanılıyor ve büyüme kamçılanıyor.

Bu çabaların sonucu 29 Mart 2018 günü 2017 yılının büyüme verileri açıklanınca ortaya çıkıyor. 30 Mart tarihli Habertürk gazetesi bu haberi “10 Numara Büyüme” başlığıyla veriyor. Haberde Türkiye ekonomisinin 2017 yılında yüzde 7,4 büyüyerek G-20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ekonomi olduğu belirtiliyor.

2018 yılında bu büyük “başarıdan sonra nelerin yaşandığını, Türk lirasının nasıl yerlerde süründüğünü ve durumu kurtarmak için ekonominin başına Berat Bey’in getirildiğini herkes hatırlıyor her halde.

Bütün bunları hatırlayınca şimdi doğru yolun bulunduğuna ve bu yolun terkedilmeyeceğine ne kadar inanabiliriz acaba?

Tüm yazılarını göster