Toprak… Yaşamın en önemli unsurlarından birisi.
Besler, barındırır ve yaşam verir.
Dil, din, tür ayrımı yapmaz. Bitip tükenmeyen bir hayat gücü ile her afetten, her savaştan sonra yeniden kucaklar insanı, hayvanı, bitkiyi…
Bu nedenle toprak, “ana”- dır…
★★★
Devlet… Tanımı şöyle: “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.”
Temelinde toprak var. Birlik var. Güven vermek var. Bu nedenle devlet, “baba”- dır. Özellikle de Türk milleti, devleti baba olarak gördü her zaman.
Otoriter ama şefk atli bir baba. Haklının yanında olan, haksızlıkla mücadele eden, ihtiyacı olana yardım elini uzatan, koruyan, kollayan, dinleyen bir baba…
★★★
Sonra bir felaket geldi başımıza…
Felaketler öngörülemez evet; yol açtıkları kayıplar inkar edilemez.
Biz ülke olarak öksüz kaldık. Toprağımız kaydı gitti ayaklarımızın altından. Canlarımızı kaybettik, yuvalarımız yıkıldı…
En güvendiğimiz “toprak” sarsıldı. Yalnız kaldık günlerce… Anasız, babasız kaldık. Bağlılık, aidiyet, güvenlik duygularımız yok oldu. Yaşadığımız deprem felaketinin hemen sonrasında ise ikinci bir felaketle yüzleştik... Psikolojik bir yıkımdı bu. Ruhumuz enkaz altındaydı.
Özellikle depremin yıktığı şehirlerde yaşayanlar; dehşet, şok, öfk e, çaresizlik, korku, duygusal uyuşma, sinirlilik, çaresizlikle ve savunmasızlıkla yüzleştiler.
★★★
Bugün ise, birbirimize sahip çıkma zamanı. Şefk at, dayanışma, paylaşma, iş birliği zamanı.
Topraktan ilham alma, toprağı dinleme zamanı.
Ağaçları, çiçekleri, hayvanları dinleme zamanı.
Kesilen ağaçların yerine, betonlar değil, yeni ağaçlar dikme zamanı.
Vazgeçmeme, umut etme zamanı.
Çünkü toprak; dil bilmez, bayrak bilmez, farklılık bilmez. Her canlıyı olduğu gibi, kendi gibi kucaklar. Tüm farklı parçalardan bir bütün oluşturur.
“Tohum, toprağa düştü diye ölmüş müdür?” der Mevlana,
“Kim bilir; belki de toprağı yarıp göğe erecektir.”