Son günlerde dünyadan gelen haberler iç açıcı değil. Başta ABD’nin bazı eyaletleri olmak üzere pek çok yerde COVID-19 pandemisine karşı alınan önlemlerin gevşetilmesinin vaka sayısını nasıl hızla artırdığı ortaya çıkarken dünya ekonomisinde hızlı bir iyileşme beklemenin gerçekçi olmadığını gösteren veriler ve tahminler de birbirini izlemeye devam ediyor. Son olarak IMF’nin çarşamba günü açıkladığı yeni tahminler de, fonun nisan ayında yapmış olduğu tahminlerden de karamsar bir tablo koydu önümüze.
Türkiye’de ise medyanın büyük bir bölümü tarafından manşetlere taşınan bir “toparlanma” edebiyatının yaygınlık kazandığı görülüyor son günlerde. Yetkili kişilerin beyanlarına göre Türkiye ekonomisi hızla toparlanıyor ve ‘V’ şeklinde hızlı bir büyüme kaydederek krizden çıkacak. Güven endekslerinde ciddi bir toparlanma var, sonunda Türk lirasına güvenen kazanacak ve Türkiye çok da uzak olmayan bir tarihte dünyanın ilk on ekonomisi arasına girecek.
Türkiye küme mi düşecek?
Beni bu yazıyı yazmaya iten haberi ise önceki gece Financial Times gazetesinin online gündemine göz gezdirirken gördüm. Gazetenin Türkiye muhabiri Laura Pitel’in haberine göre dünyada çok yaygın izlenen MSCI endekslerini düzenleyen kuruluş, yıllardan beri MSCI Yükselen Pazar (Emerging Markets) endeksinde yer alan Türkiye’yi bir alt kategorideki ülkelerin yer aldığı Sınır Ülkeleri (Frontier Markets) endeksine düşürmeyi düşünmeye başlamış bulunuyor.
Bu düşüncenin gerçekleşmesi halinde bunun Türkiye için bir küme düşme anlamına geleceği açık. Böyle bir kararın alınması halinde bu yıl zaten ciddi miktarda dış yatırımcı kaybeden Türkiye borsasından, en az 5 milyar dolarlık bir çıkışın daha yaşanması beklenebilir habere göre. Habere eşlik eden grafikte ise 2015 yılında 3 liranın altında olan dolar/TL paritesinin 2020’de nasıl 7 lira dolayına geldiği görülüyor.
FT’ye göre MSCI endeksini düzenleyen kuruluşu böyle bir karar almaya sevk eden nedenlerin başında Türkiye’nin son dönemde aldığı bazı kararlarla açığa satışları yasaklaması geliyor. Bunun ardında ise Türk lirasının değer kaybını sınırlama çabası yatıyor. Türkiye’nin MSCI Yükselen Pazar endeksinde bir zamanlar yüzde 5 düzeyinde bulunan payının şimdi yüzde 0,5’e kadar düşmüş bulunması da küme düşürme niyetinin gerekçeleri arasında sayılıyor. MSCI’dan yapılan açıklamada da Türkiye’nin hisse senedi borsasına giriş çıkışları kısıtlayan uygulamalarının kurumsal yatırımcıların hareket alanın kısıtladığı ve risk almalarını engellediği vurgulanıyor.
Çıkış yolu neden tıkalı
Türkiye’yi ve Türkiye ekonomisini kendi bildiğine göre yöneten anlayış aslında bir kısır döngüde bulunduğunu kabul etmek istemiyor. Sorun burada. Tasarruf oranı düşük olan Türkiye’nin tatminkar bir büyümeyi ancak sağlıklı bir dış kaynak girişiyle sürdürebileceği çok açık. Bunu sağlamak için de uluslararası finans sistemiyle uyumlu çalışmanın bir ön koşul olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Türkiye’yi yöneten anlayış ise uluslararası sistemle inatlaşmayı ve onlara aklınca ders vermeyi, iç politikada kendisine puan kazandıracak bir marifet olarak görüyor ve kendini bu kısır döngüden kurtaramıyor. Oysa şu anda küresel piyasalarda benzeri görülmemiş bir para bolluğu var ve bundan yararlanan ülkeler krizi hafif atlatmanın hesabını yapabiliyor.
Aslında şu anda Türkiye’de yaşanmakta olan olay, 2017’den 2018’e sarkan ve sonunda Türk lirasının dolara karşı en çok değer yitiren paralar arasına girmesine yol açan uygulamanın bu kez pandemi ortamında daha da vurgulu olarak tekrarlanması. Bu ortamda sağlanan bir toparlanmanın kalıcı olamayacağı da açık. MSCI endeksinde küme düşersek işimiz kuşkusuz daha da zorlaşacak.